İyimserlik

Şevket Süreyya'nın ölümünden hemen sonraydı. Bir akşam, Sovyet Elçiliği'nde verilen kokteylde, bir bayan yaklaştı:

-Şevket Süreyya Bey, ölümünden önce size iletilmek üzere önemli bazı şeyler söyledi. Size bildirmem gerek., dedi.

Kokteylden dışarıya birlikte çıktık. Anlattı: İsmet Paşa ile Şevket Süreyya Aydemir arasında geçmiş bir görüşmeydi. Ken­disi yazmamış. Ama anıyı mezara da götürmek istememişti. Bırakılan bu anıyı, belki yazmayacağım, ölmeden bir başkasına anlatacağım... Bu, böyle sürüp gidecek...

Bulanık suda balık avlanır mı? Gazetecilikte avlanır. Her taşın altı aranır mı? Bu uğraşta aranır...

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir gün telefon etmişti:

-Ekmekçi, şimdi sana söyleyeceğimi not et. Yazının bir ye­rinde kullan.

-Hay hay efendim...

Söylerdi. "Ankara Notları"nın bir bölümünde, onun adı anılmaksızın geçerdi söyledikleri... Bir gün, şöyle dedi:

-Gençliğimizde, Yahya Kemal bize, bazı şeyler söyler ve onun adını anmadan yazmamızı isterdi. Biz de yazardık. Sizler de, genç gazetecilersiniz. Bazı şeylerin, sizlerin kalemiyle ka­muoyuna duyurulmasını istersek, hoş görün...

-Tabii efendim...

Ölümüne yakın, sık sık evine çağırdı. Gidemedim. Ne di­yecekti acaba?

Cenazesi, Esenboğa'dan İstanbul'a uğurlanırken eşi Leman Hanım’a başsağlığı dilediğimde şöyle dedi:

-Sen misin o? Seni ölünceye değin öylesine bekledi ki, Sor­du, durdu...

Geçenlerde, Keçiören'e bir arkadaşlara gitmiştik. Eski Keçiören gitmiş, beton yığını kaplamış her yeri. Kurtuluş Savaşı meclislerinin ileri gelenleri, çokluk Keçiören'de otururlardı. Bahçeler, bağlar içinde evler. Mareşal Çakmak'ın evi. Atatürk'ün kızkardeşi makbule Atadan'ın evi, Ağaoğlu Ahmet Beyin, Yusuf Akçora'nın evleri burada. Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa şimdi meteoroloji Genel Müdürlüğü olan "Ziraat Mektebi"nde kalıyorlar. O da Keçiören'de. Akşamları, Keçiören'deki bir evde toplanılıyor. Tartışılıyor. Atatürk'le İnönü'nün Çankaya'ya taşınmaları, daha çok sonra...

Samet Ağaoğlu, çocukluğunu geçirdiği evi, satılan kişiden geri almak istemiş...

-Satmam... demiş adam.. Vaktiyle satmasaydınız.

-Bari, bir parça arsa ver, ben de buraya bir ev kurayım..

-Zırnık yer vermem, diye karşılık vermiş adam. Oralara gi­dip, iyice bir dolaşmalı...

***

27 Mayıs 1960 devriminden hemen sonraydı. Milli Bir­likçilerden dört-beş kişi, İsmet Paşa'ya gitmişlerdi.. Onun ne düşündüğünü öğrenmek istiyorlardı. Paşa, onlara özetle şöyle konuşur:

-Atatürk de, ben de ihtilalciydik. İhtilal yaptık, Cum­huriyeti kurduk...

(Paşa biraz duraladıktan sonra şöyle sürdürür konuşmasını)

-Biz, Cumhuriyet'in onuncu yılını görkemli törenlerle kut­ladık. Büyük törenlerle, coşkuyla kutlamamızın başlıca nedeni Cumhuriyet'i on yıl, kazasız götürebilmiş olmamızdı...

İsmet Paşa'nın sözleri belki sözcüğü sözcüğüne böyle değildi. Ama, anlamı böyleydi.. Satır aralarında, konuklarının çıkarabilecekleri dersler de yok değildi. Olayları yaratanlar, anılarını yazdıklarında bilmediğimiz daha birçok şeyi öğreneceğiz...

Bir ilginç olay da şu:

Sunay, Cumhurbaşkanlığı sırasında Tunus'a gidecekti. Ku­lislerde bir söylenti:

-Aman gitmesin. Yoksa Tural darbe yapacak...

İnönü, partinin yetkili kurulunu topladı. Buraya, bazı eski asker kökenli politikacılar da çağrıldı. Toplantı, genişletilmiş bir toplantıydı.. Kendisi tek sözcük konuşmadan, ar­kadaşlarını dinledi. Konuşmalar bitince, öksürdü.. Şöyle dedi:

-General Tural, istediği zaman ihtilal yapabilir. (Bu söz üzerine, oradakilerin tümü dondu kaldı. Paşa konuşmasını sürdürmüş, Çünkü bunu yapmak için elinde kuvvet vardır ve karşıda bunu engelleyecek bir kuvvet de yoktur..

Ama, General Tural darbe yaptıktan sonra, beş dakika içinde, odasına gelecek birkaç kişinin kendisini tutaklamak üzere mi, yoksa öldürmek üzere mi gelecekleri konusunda kor­kuya kapılabileceğini bilmediği için darbe yapmayacak kadar akıllıdır. (Sonra, son sözünü söyledi..)

Biz, bir siyasi parti olarak Cumhurbaşkanı'nın Tunus'a git­mesine bir şey diyemeyiz...

Geçtiğimiz salı günü, otobüs bekliyordum. Beklerken, der­gileri, gazeteleri karıştırıyordum. Önümdeki genç kız, baktı şöyle dedi:

-O dergi yasaklanmadı mı?

-Hayır, Ankara'da yasaklanmadı.. İstanbul'da bir sayısı toplatıldı.

-Sizin her şeyi okumanız gerek tabii, eleştirmek için... di­ye ekledi.

Hiç tanımıyordum. O tanıyor muydu; bilmiyorum. Ama, otobüs durağında konuşuyorduk işte. Gençti güzeldi. Hacettepe'de sosyoloji bölümünde son sınıftaymış.

-Bugün sizin bayramınız... dedim. Kutlu olsun size..

-Bizden de geçti, der gibi mırıldandı. Ekledi:

-Geriye dönüp, bakıyorum da, annelerimizin bize verdiği emeği düşünüyorum da...

Neden karamsardı? O gençlikte, karamsar olunur mu? Bu­lamadım nedenini bir türlü...

-Demokrasiyi kuracağız daha sizlerle. Hiç karamsar olunur mu? Demeliydim. Onu diyemedim otobüsten indim...

23.5.1981