Zaman zaman, "Ankara Notları"nda, Atatürk'le, İnönü ile ilgili henüz yayınlanmamış anıları aktarmaya çalışıyorum. İstanbul'dan Vahit Acar, bu aktarmaları başka anıları olanlara bir "çağrı" saymış, 21 Ekim günü çıkan "duvarlara bakmak" yazısını böyle değerlendirmiş. O da İsmet Paşa ile birlikte bulunduğu iki saatin öyküsünü şöyle anlattı:
- Yer, İstanbul Yakacık. Yıl 1965, genel seçimlere on- onbeş gün var. Tatlı bir eylül sonu. Hava çok güzel. Saat 15.00 suları. Yakacığın simgesi durumunda bulunan çınarların en ulusunun bulunduğu çarşının ortasındaki parktayız. Çınarın kimilerine göre 5, 6 hatta yediyüz yıllık olduğu ileri sürülür. Konuşup dururken, birden bire bir canlılık, sağa sola koşuşanlar oldu. "İsmet Paşa geliyoooor!" dediler. Doğruydu. Geldi. O ulu çınara yakın bir masaya sandalyeler eklendi, oturuldu. O zaman çay parkını çalıştıran ve halen Kartal Belediye plajlarını çalıştıran eski güreşçilerimizden Hilmi Erbaş, Paşa'ya ne emrettiklerini sordu. Paşa, çay ve su istedi. Bilmeyenlere söyleyeyim, Yakacığın suyu ünlüdür.
Paşa, beni gözüne kestirmiş olacak ki yanına çağırdı, sordu:
- Bu çınarın adı nedir?
- Buranın yerlisi değilim ama, bildiğim kadarıyla "Çarşı çınarı" derler Paşam, diye karşılık verdim.
- Tatmin edemedin beni, dedi. Bu çınarın bir başka adı olmalı..
Bunun üzerine, Yakacığın muhtarı Ekrem Erkan Beyi çağırdık. Muhtar, Paşa'nın yanına geldi. Aynı şeyleri yineledi. Bu kez, muhtarın dayısı olan en yaşlılardan Ali Akay'ı, Yakacıklıların "Ali dayısın"ı çağırdık. Önce tanıştırdık. İsmet Paşa, Ali Dayı'yı karışsındaki sandalyeye oturttu. Aynı soruyu sordu, aynı yanıtı aldı. Paşa, çınarı enine boyuna inceliyordu. Ama, artık adını araştırmaktan vazgeçmişti. Bu kez çınarın ikinci büyük dalının da dalını gösterdi. Ali Dayı'ya şöyle dedi:
- Ali efendi, hatırlar mısın bilmem. Bundan elli yıl kadar önce, (eliyle batıyı gösterdi) Soğanlık köyündeki birliğimden atıma biner, buraya gelirdim, atımı şu dala bağlardım, karşıdaki dükkan o zaman kahveydi. Bir kahve içer, biraz dinlenir, tekrar birliğime giderdim..
Ali Dayı, anımsadığını söyledi. Paşa, canlı bakışlarıyla çevreyi, özellikle ulu çınarı inceliyordu. Gençlik anıları canlanmıştı gözünde. Bu belliydi.
Bu nedenle olacak, yine çınardan söz açtı:
- Bu çınar, bunca yıl ayakta kalmayı başarmış. Buna diyecek yok. Ama, evlere sarkıntılık etmesine ne demeli? dedi, kahkahasını patlattı...
Ağaç, gerçekten koysalar, yer yer çevre evlerin pencerelerinden içeri dalacaktı. İsmet Paşa, neşeliydi. Ali Dayı’ya sordu:
- Ali efendi, denize giriyor musun bakalım?
- Ne gezer Paşam!
- Neden?
- yaşlandım Paşam!
- Kaç yaşındasın bakayım?
- 67 Paşam..
- Dur bakalım, sen daha dünkü çocuksun!
Türkiye uzun yıllar tek parti dönemini yaşadı, tek parti dönemlerinde, Meclisten çok, grupta tartışılırdı konular. Meclis görüşmelerinden çok, grupta yapılan tartışmalar önem taşır tarihçiler açısından. Bu gizli toplantılarda, kimler neler konuşmuştur? Ne kadar ilginçtir kim bilir...
1953 yılında çıkardıkları bir yasa ile demokratlar, CHP'nin mallarını Hazineye devrettiler. Bunlarla birlikte, çuvallar dolusu belge de devredildi. Bunlar, parti gruplarında, kurultaylarda yapılan konuşmalar, tutanaklarla ilgili belgelerdi. 1960'tan sonra, CHP'nin malları geri verildiği zaman, bu belgelerin nerede olduğu da araştırıldı. Sabahattin Selek'e bir oda verilerek, bu belgeleri derleyip toplaması sağlanmak istendi. Çuvallar geldi. Ancak, tarihsel önemi olan belgeler yerine çuvallardan başka şeyler çıktı, belgeler ortada yoktu.
Burada önemli olduğunu sandığım, güncel bir konuya değinmek istiyorum.
Yeni çıkan bir yasa ile siyasal partiler feshedildi. Mallarının Hazineye devredilmesi kararlaştı. Bu mallar yanında, partilerin ellerinde bulunan bantlar, belgeler de Hazineye devredilecek. Partilerin Genel İdare Kurulu toplantılarında, parti meclislerinde yapılan konuşmaların bantları da bunlar arasında. Meclis gruplarının gizli toplantılarında yapılan konuşmaları içeren bantlar da var. İsmet Paşa'nın bilmediğimiz ne konuşmaları var...
Bu bantlar, tarihçiye kaynaklık edecek belgeler, devlet arşivine konabilir. Türk Tarih Kurumu'na verilebilir, orada saklanabilir. Dileğim, 1953'lerde olduğu gibi, koskoca Türkiye’nin 25 yılı bulan siyasal tarihinin belgeleri gibi yitip gitmemesi...
2.11.1981