Yazmak Yaşamaktır...

Fransız yazar Raymond Jean, hem romancı hem eleştirmen. Ama, belli ki romancı yanı ağır basıyor. Bir Fransız şairinin sözünü aktarıyor, şöyle söz:

-Eleştirmenlerin gündüz yaptığı işi, biz gece yapıyoruz!

Fransız Kültür Merkezi'ndeki konuşmasında Raymond Jean, yığınlardan kopmadan güzel yazmak ve bunu dengelemek üzerinde de durdu. Fransa'daki 1968 olaylarında öğrencilerin kendisini sorumluluk duygusuna ittiğini söyledi. Onu izlerken, sorumluluk duygusu ile dolu bir yazarı izliyordum...

Başından bir sürü olay geçmiş. Cezayir'in bağımsızlık sa­vaşımı sırasında Raymond Jean, Fas'ta kültür ateşesiymiş. Fransız aydınlarının bağımsızlıktan yana hazırladıkları bil­diriyi imzalayan 121 aydın arasında o da varmış. Fransız hükümeti, Jean'ı hemen merkeze almış. Bunu, yemekte anlattı.

-Monsieur Jean, güzel bir yazı nasıl olmalı?

-Güzel bir yazının nitelikleri; kısalık, açıklık ve et­kinliktir...

Marsilya'nın 40 kilometre yakınında Aix'de Edebiyat Fakültesi'nde Fransız dili ve edebiyatı profesörü olan Raymond Jean, 1925 yılında doğmuş. Orta halli bir ailenin çocuğu.

Üç - dört ay önce, 20 yaşlarındaki oğlunu trafik kazasında yitirmiş. Kendisi bundan hiç sözetmedi. Yemek, Fransız Kültür Merkezi'nin kütüphanesindeydi. Yemeğin ortasında, yerinden kalkıp yanımıza geldi. Kitap dolu rafların arasında kalabalık bir topluluk yemek yiyordu. Yanımızdan geçmek isteyenler, rafların üstünden atlayıp geçmek zorundaydılar. Fransız Kültür Merkezi Müdürü Claude Tayon, raftan atlarken:

-Ben ilk kez böyle atlıyorum dedi. Raymond Jean karşılık verdi:

-Ben de ilk kez bir kütüphanede yemek yiyorum!

Ailende döneminde, hükümetin çağrılısı olarak Şili’ye git­miş Raymond Jean, Şili'deki darbeden bir gün önce de, oradan ayrılmış...

-Bütün aydınlar, stadyumda toplandılar. Bir gün önce tanıdığım insanlar, bir gün sonra kayboldular! dedi.

Söyleşi sürüp gidiyordu. Gece saat 24'e yaklaşıyordu. So­ruları yanıtlıyordu:

-Dehaya inanmam. Benim için yetenektir önemli olan. Bir işçinin kendi işine gitmesi gibi. Yazmak, yaşamaktır. Bir şeyi yaşamak yani. Yazma işi masa başında yapılacak bir iş değildir. Geniş bir deneyim gerektirir. Yazarlık, cesaret ve ağır çalışma ister...

-Fransa'da tanınmış yazarlarımız var. Sizin tanıdıklarınız var mı? diye sordu biri. Karşılık verdi Monsieur Jean:

-Adını söyleyebilir miyim? Nazım. Onun, Fransızların kal­binde büyük yeri vardır. Her görüşte insan sever Nazım'ı.

Yaşar Kemal'i andı sonra... Ama, yüzyüze gelmemiş Fran­sa'da çoğuyla. Abidin Dino'yu da adından tanıyor...

Hacettepe Üniversitesi'nin Beytepe bölümü, Fransız dili ve edebiyatı kürsüsü çağırmış Prof. Raymond Jean'ı Türkiye'ye.

Bölümden Tuğrul İnan, evinde bir tanışma kokteyli verdi. Abi- din Emre de, Raymond Jean’ın Fransa'dan öğrencisi. Hocalarının çevresinde dört dönüyorlar. Onu ağırlamak istiyorlar...

Ankara Kalesini, Hitit Müzesi'ni gezdirmişler. O yörelerden çok hoşlanmış Raymond Jean. Türkiye'nin bir geçiş dönemini yaşadığını biliyor. Esenboğa’ya inince, yolculara doğru tu­tulmuş silahlı görevlileri görünce biraz şaşırmış. Yanındakine de sormuş:

-Neden böyle yapıyorlar?

-Efendim, bu yolcuların yararı için. Biliyorsunuz uçak kaçırmalar filan oluyor ya...

-Uçağı, demiş Raymond Jean, uçaktan inen yolcular kaçırmaz, binen yolcular kaçırır!

Çok kısa süre kaldı Raymond Jean Ankara'da. Perşembe sa­bahı İstanbul'a gitti. Yarın, memleketine uçacak...

Raymond Jean'ın gelişi, gidişi üzerinde neden bu denli önemle durdum? Belki yakın bulduğumdan, gerçekçi bul­duğumdan. Bir gazete yazarı değil o. Bir romancı, bir eleştirmen. Daha çok, bir öğretim üyesi. Günlük yazılar yazdığı olmuş, Sosyalist Parti ile ilgili bir yazısı, kısa süre önce Le Monde'da çıkmış. On kadar romanı varmış, yayımlanmış. Kon­feransında, roman çalışmalarını, roman anlayışını anlattı...

-Politik bir yazar değilim- diyor. Ancak, görüşlerim doğrultusunda bir yazı yazmam gerektiğinde yazarım...

-Size, ağır yazılar yazıldığı oluyor mu? Oldu mu? Olu­yormuş.. "L'Express"de, böyle ağır bir yazı çıkmış.

-Peki, ne yapıyorsunuz bunlar karşısında?

-Hiiç. Ne yapabilirim. Yazı çıkmış. Bizde "tekzip" de yok...

-Peki, bir dengine getirip yanıt vermiyor musunuz?

Aradan zaman geçtikten sonra, bir punduna getirip yanıtlamış yazıyı. Belli ki, o da taşı gediğine koymuş..

***

İstanbul’dan Nahit Hanım'dan bir telgraf aldım. 16 Kasım 1981 günü çıkan "Ankara Notları" ile ilgili. Nahit Hanım'ın telgrafı şöyle:

"Sayın Ekmekçi,

Ren Orhan'ın öğretmeni değilim. İlk fırsatta düzeltmenizi rica ederim. Nahit.."