Türkçe Ezan...

Gülşehir’den yazan bir Cumhuriyet okuru, şu fıkrayı an­latıyor mektubunda:

Ben Gülşehir (Nevşehir)in Abuşağı köyündenim, bir de bizim komşu köyümüz var. Fakuşağı. Bu açıklamadan sonra, rayı yazarak mektubu bitirmek istiyorum:

Fakuşağı köyünün bir zamanlar camisi yokmuş. Fakuşağılılar bayram namazını kılmak için bizim köye gelirlermiş. Bir bayram namazında imam, bayram namazının nasıl kılınacağını çok güzel anlatmış ve sormuş:

Anladınız mı ey cemaat! Bir daha anlatayım mı?

Bizim köylünün biri atılmış:

-Hocam, içimizde Fakuşağılı var, bir daha anlatın demiş…

İzmir’in Narlıdere’sinden yazan bir okur da, iki öneride bulunuyor:

Biri, Türk Dil Kurumu’nun saptayıp yayınladığı yeni sözcükleri “Cumhuriyet”in bir köşesinde yer verilmesi. Öbürü de, 19 Mayıs 1981 günü ülkenin tüm minarelerinden ezanın Türkçe okuması…

Gerçekte, ezanın Türkçe okunması için hiçbir yasal engel yok. 1950'de, Celal Bey'in Cumhurbaşkanı olarak onayladığı yasa, ezanın Arapça okunmasına konan yasağı kaldırdı. Doğrusu ya, din sömürüsünün ilk elle tutulur, gözle görülür örneğini verdi. "Atatürk'ün yakın arkadaşı" olduğu vurgulanıp durulan Celal Bey'in, din sömürüsünün canlı bir örneği olan bu yasayı nasıl onaylayıp, bir günde yürürlüğe koyduğunu kimseler sor­madı...

1950'de yapılan, Atatürk devrimlerini kökünden baltalama girişiminden başka şey değildi. Mustafa Kemal, Türk dilini çok sever. Onu öve öve bitiremez. Daha 1920'lerde elyazısıyla şunları yazmış:

...Türk milletinin dili, Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de, Türk dili, Türk Milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz badireler içinde ahlakının, ananalarının, hatıralarının, menfaatlarının, elhasıl bugün, ken­di milliyetini yapan herşeyin dili sayesinde muhafaza olun­duğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. (Prof Dr. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün el yazıları, s. 352)

Mustafa Kemal ulusunun Tanrının kendi diliyle ses­lenmesinden yanadır. Bu konuda da şunları yazar, elyazısıyla:

...Bununla beraber, Allaha kendi milli lisanında değil, Al­lahın Arap kavmine gönderdiği arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne de­diğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti bir çok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir ke­limesinin manasını bilmediği halde Kur'an-ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince, karışık, cahil hocalar ağzıyla, ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs vesiyasetlerine alet ittihaz ettiler... (Aynı yapıt, sayfa 365- 366)

Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi'nin aralık ayında çıkan basımında, Asistan Dr. Seçil Akgün'ün "Türkçe Ezan" başlıklı ilginç bir araştırması var. Büyük bir çalışma ürünü olduğu anlaşılan yazının, çoğaltılıp halka du­yurulmasını dilerim. Dr. Seçil Akgün, yazısının sonunda şöyle diyor:

Bursa hadisesinden bir ay sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı bir tamim hazırlayarak üç ayrı "Türkçe" şekilde hazırlanan Salat'ın Türkçe okunması için bildiri göndermiştir:

"Diyanet İşleri 6.3.1933 tarihli tamimi:

Öz dilimizle her tarafta Türkçe ezan okunduğu bir zamanda minarelerde Arapça Salat ve Selam okumak ahenksiz düşeceği gibi hükümeti celilenin takip buyurduğu maksadı milliyeye de uygun gelmediğine binaen, İstanbul'daki erbabı ihtisasla bilmuhabere yukarıda yazılan 3 suret ile Türkçe Tekbir gönderilmiştir. Her hangisi arzu olunursa icabında ala­kadarların ondan okumaları tamimen beyan olunur."

Bu tamimle Atatürk'ün ölümü arasında geçen sürede ezan, hutbe ve salatlar Türkçe okunmuştur. Yalnız bu işlem, hiçbir zaman kanunla saptanmadığından Atatürk'ün ölümünü izleyen yıllarda Türkçe okumalar kısıtlanmıştır. Yine de 26 Haziran 1941 tarih ve 4055 sayılı kanuna göre, Arapça okuyanların ce­zalandırılacağı öngörülmüştür. Ancak bu önlem bile "Arapça Dua"nın yeniden titizlenmesini önleyemedi. 1948 yılında ku­rulan Millet Partisi'nin parti programı, her ferdin istediği di­ne istediği dilde tapınabilmesi prensibini kapsıyordu. Hatta parti başkanı Hikmet Bayur Bey, devletin bu esasa karışmasını laiklik prensibine karşı bir eylem olarak nitelendiriyordu.

Bu ara zaten oldukça tavsamış olan Türkçe Ezan hakkındaki kanun 1950 yılında, Türk Ceza Kanunu'nun 526'ncı maddesinden kaldırıldı. (16 Haziran 1950 tarih ve 5685 sayılı kanun) ve böylece, Arapça ezana dönüşüm gerçekleşti.