Dün Gibi...

İzmir'in Karşıyaka'sından yazan emekli öğretmen İhsan İlbaş şöyle diyor mektubunda:

Son günlerde değindiğiniz Türkçe Ezan konusu bana içinde yaşadığım ve Türkçe ezanın okunmasında yardımcı olduğum olayı anımsattı.

Aydın ilinin Dalama bucağına bağlı Karahayıt köyünde mes­leğe henüz başlamış bir öğretmendim. Okulda çalışırken bir gün, jandarma geldi. Bucak Müdürünün köye geldiğini, köy odasında beni beklediğini söyledi. Bucak Müdürü bana, üstü kırmızı, İçişleri Bakanlığından gönderilen bir mektup verdi. Heyecanla mektubu açtım, buyruk şöyleydi:

(Türkiye’nin her yerinde ezan Türkçe okunacaktır. Köylerde öğretmenler, bulundukları yerdeki imam ve- hatiplere en kısa zamanda Türkçe ezanı öğreteceklerdir. Türkçe ezanın metni aşağıdadır.. İmza, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya...)

Bu buyruk üzerine, köyde din görevlisi üç hocayı çağırttık. Bucak Müdürünün yanında Bakanın buyruğunu hocalara oku­dum. Çalışmaya başladık. Hocalar, ezanın metnini bir günde ez­berlediler. İkinci günü, sabah ezanını Türkçe okudular. Ne ho­calardan, ne halktan hiçbir tepki görülmedi. Türkçe ezan ulusça benimsendi. Aradan u2un yıllar geçmiş olmasına karşın, dev­rimci bir öğretmen olarak Atatürk'ün buyruğunu yerine ge­tirmiş olmanın kıvancını hâlâ duymaktayım.

O güne dek, Arapça okunan ezanın anlamını bilmeyen saf Müslümanlar -şimdikilerin de bilmediği gibi- Türkçe ezanın ne demek istediğini anlayarak ibadet hazırlıklarını yaptılar. Büyük Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrime karşı olan yo­bazlarla işbirliği yapan oy avcısı bazı politikacılar, ne yazık ki Türkçe ezanı da yozlaştırdılar.

Benim için unutulmaz değerli bir anı olan, size yazdığım olay, aynı zamanda bana, büyük Atatürk'ün döneminde öğretmenlik yapmış olmanın mutluluk ve heyecanını yeniden yaşattı. İlerici ve devrimci bir yazar olarak Türkçe ezan ko­nusu üzerinde tekrar durmanızı rica eder, saygılarımı su­narım..

Konunun üzerinde yine duracağımı, arkasını bırakmayacağımı yazmıştım. Bu konuda, yalnız kalmadığımı Günaydın'ın önceki günkü sayısını görünce anladım. Önceki gün, Günaydın üçüncü sayfasının yarısından çoğunu, "Türkçe Ezan"a ayırmıştı. Günaydın'ın Ankara Bürosu Şefi, Bekir Coşkun'u arayıp kutladım!

Kamuoyunu basın hazırlar, oluşturur. Bu, geçmişte de böyle oldu. Bu konuda, yazarlardan kısa kısa alıntılar yapmak istiyorum. 22 ocak 1932 günlü Cumhuriyet'te Başyazar Yunus Nadi, şöyle bitirmiş "Hayatta tekamül: Dinde milliyet" başlıklı yazısını:

Dinin milli mahiyeti üzerinde mübalağaya düşmeye asla mahal olmaksızın onun içtimai faziletini daha şamil kılmak he­sabına hiç olmazsa din kitaplarının ve ibadetlerin milli dilde olmasını istiyebiliriz. Buna herhangi bir mani olmak şöyle dursun, bilakis insanlık şan ve şerfi namına bunun böyle ol­ması lazım ve zaruridir bile. Tanrısına tapan insanın işine karışmayacağız. Fakat bu cemiyetten bir fert olarak içtimai menfaatimiz namına diyoruz ki, Türkler ibadetlerini kendi öz dillerinde yapsınlar, ve onların böyle yapmaları en doğrudur.

7 şubat 1933 günlü, "Akşam" gazetesinde fıkra yazarı (Va- Nu) "Akşamdan Akşama" köşesinde, "..Din lisanı Türkçe olur­sa, Kur'an'ın da, duanın da manasını anlıyan bir "ilmiye" sınıfımız yetişir; halk arasında, İslamiyet daha kuvvetlenir..." diye yazmış,.

Va-Nu, 24 ocak 1932 günlü Akşam'da da "Hak din ve hak dil" başlıklı fıkrasında, bir yerde şöyle demiş:

"...Anladık: Hak din Müslümanlıktır. Fakat, hak dilin Arapça olduğuna dair bir nas mevcut mudur? Her mümin Kur'an diliyle ibadet eder. Her mümin Allahın emirlerini anlamak is­ter...

Behemehal bir hak dili mevcut olması lazımsa bile, biz bu­nun Türkçe olmasını isteriz.

Hatta:
"Türkçe bilmez, Allahtan korkmaz" diye bir eski söz de vardır."

O zamanın yazarlarından Akşam Başyazarı Necmeddin Sadık (Sadak) 28 ocak 1932 günlü yazısında "Kendiliğinden olan büyük bir inkilap" başlığını kullanmış.: "Evvelki gece, Re­isicumhur Hazretleri nezdinde bulunuyorduk. Gazi Hz. ta­rafından akşam yemeğine davet buyurulan meşhur hafızlardan bazılarının tilavet ettikleri Türkçe Kur'an'ı dinlemek fırsatına nail oldum..." diyor yazısında..

O günün ilerici yazarları, Mustafa Kemal'in devrimlerini yaparken en büyük yardımcıları, kamuoyu oluşturucularıydı. Onları da saygıyla anmak istedim..

9.2.1981