Büyük Adalet...

Dr. Çetin Yetkin'in, "Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri" yapıtını okuyorum. Dr. Çetin Yetkin'le, Ankara’da savcı yardımcılığı yaptığı sıralarda görüşürdük. Sonra İstanbul'a gitti, orada savcılık yaptı. Ardından üniversiteye döndü. Çetin Yetkin, Anadolu'yu kasıp kavuran Kuyucu Murat Paşa'yı an­latırken, ünlü tarihçilerden alıntılar yapıyor. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'dan, Naima'dan... Naima nasıl da esprili bir yazar. Bir bölümünü aktarayım:

... Bir Hırvat devşirmesi olan Kuyucu Murat Paşa, 15 ha­ziran 1607'de Üsküdar'a geçerek harekete başlamış ve 2 tem­muz 1607'de Üsküdar'dan Anadolu üzerine yürümüştür.

O dönemi yaşamış olan Ermeni Rahip Grigor'un kişisel gözlemine göre:

Murat Paşa, bütün konakladığı yerlerde önceden kuyular kazdırır ve bütün celalileri, halkın şikayet ettiği muzır adam­ları öldürüp bu kuyulara attırır, oraya indirilen birkaç adam da atılanları istif ederlerdi. Vakadan dört sene sonra kış mev­siminde oradan geçerken ev büyüklüğünde olan kuyuları müşahade etmiştik.

Naima'ların, Evliya Çelebi'lerin anlattıkları olaylarınüzerinden yüzyıllar geçti. Dünya da, yönetimler de uygarlaştı giderek...

Geçmiş unutulmuyor, insanlar geçmiş kötü günleri bir kez daha yaşamak istemiyorlar. Geleceğin güzelliğini vurguluyor ki­mi görsem. Örneğin 21'inci yüzyıl güzel mi güzel geçecek, 20'nci yüzyıldan.

-Dünyaya erken gelmişiz, yahu Ekmekçi!

Ama, erken geç, herkes geçip gidecek birşeyler bırakarak...

Bizleri de sorumluluğunu taşıdığımız çağımızın sorunlarını dosdoğru yazıp yazmadığımızı irdeleyecek, gelecektekiler...

12 Eylül öncesinde bir türlü önlenemeyen terörün odak­larına doğru gidilmekte olduğunu gözlüyor çok kimse. Silah kaçakçılarının canına ot tıkanmazsa, silahları toplamak yeterli bir önlem olabilir mi?

İnsanın insanı öldürme duygusunu kaldırmalı insanların içinden... Bu da eğitimle olur.

Bugün üniversitelerin çoğu açılıyor. Açılacaklar arasında Ankara Üniversitesi de var. Gençler, öğrenimlerine başlayacaklar..

Gençleri kazanmanın, gençliği eğitmenin başlıca yolunun onlara saygıdan geçtiğini düşünürüm. Çocuk da öyle değil mi. Elde olsa, Türkiye'deki gençlerin tümünü, kocaman bir alanda toplayıp, onlara konuşulsa, anlatılsa. Dense ki:

-Geçmişte olanları hep biliyoruz. Bunları hepiniz de bi­liyorsunuz. Yanlışları, çoğu gözyaşı, hatta canıyla gördü, ödedi. Geçmişin tümünü unutalım. Barış içinde, dünyamızı yeniden kurmak için, aramızdaki düşmanlıkları, kinleri unutun. Biz de unutacağız. Bir özgürlük ortamında yaşayabilmek için, bu affı (bağışlamayı) gerekli görüyoruz...

Böyle dense, nasıl olur acaba? Bir arkadaşım şöyle dedi:

-Bizim gençlerimize, usuna yatırdıktan sonra, taş bile kırdırabilirsiniz. Koşa koşa gidip taş kırarlar, inan bak!

Neden gençleri koca bir alana toplamayı düşündüm ki, ol­mayacak şey. Ama, alan olmasa da TV'den böyle bir şey yapılabilir. Neden yapılmasın?

Yıllar önceydi, ağır sözler söyleyen bir komşu genci mah­kemeye vermiştim. Duruşmalar sürdü. Son duruşmada, çocuk hüküm giymek üzereydi. Yargıçtan söz istedim. Şöyle dedim:

-Efendim, ben davadan vazgeçiyorum...

Yargıç, bir ara durdu. Şöyle dedi:

-En büyük adalet, affetmektir!

O olaydan sonra, kimse hakkında dava açmadım. Yargıcın sözünü hiç unutmadım...

12 Eylül öncesinde, bazı liderlerin, bazı yazarların sık sık ileri sürdükleri affa karşı sözleri içerleyerek izlerdim...

-Bugünkü terörün başlıca nedeni, 1974'te çıkarılan aftır. Afla içerdeki teröristler salıverilmeselerdi, komünistler bağışlanmasaydı, bu olaylar olmazdı., filan.

Bunların politik polemikler olduğu, günümüzde daha iyi anlaşılıyor. 1974 bağışlanmasından yararlanarak dışarı çıkmış, özgürlüğüne kavuşmuş olanlardan, hemen hemen hiçbiri terör olaylarına karışmadılar. Şimdi de, bunlardan tu­tuklu hemen hemen kimse yok gibi...

1974 affı çıktı, çıkıyordu. O zamanın Adalet Bakanı MSP'li Şevket Kazan, cezaevlerini dolaşıyor, hükümlülerle ko­nuşuyordu. Niğde Cezaevi'ne gitti. Orada Prof. Sadun Aren'ler, Turgut Kazan'lar yatmaktaydılar. Kazan, bir ara konuşmasında şöyle dedi:

-Dışarı çıktığınız zaman uslu durun!

Turgut Kazan, şöyle karşılık verdi:

-Siyasal suçlu sayılmakla, iktidar olmak arasındaki kıl payı ve çok haksız farkı siz bizden daha çok takdir edersiniz! "Dışarı çıktığınız zaman uslu durun" sözünü herhalde biz si­yasilere değil, genel hükümlülere söylediniz...

Şevket Kazan, Turgut Kazan'a karşılık verdi:

-Peki, siz öyle anlayın... dedi. Konuşmayı tatlıya bağladı..

3.11.1980