Görüp Geçirdiklerimiz...

Konukları karşılayıp, konuşan, uğurlayan genci görünce şaşırdım. Boyu 1.80'in üstünde, yaşı yirmibeş var, yok. Ya da, bana öyle göründü. Libya'lı diplomatlar, çevresinde dört dönüyorlardı.

Genç, Libya Arap Halk sosyalist Cemahiriyesi Halk Bürosu'nun Halk Komitesi Sekreteriydi. Yani Büyükelçi. Adı: Dr. Omran Fituri İsa. Libya eylül devriminin 12'nci yıldönümü dolayısıyla, Ankara’da Halk Bürosu'nda - elçiliğinde - verilen kokteyldeydik. Günlerden 1 eylül salı akşamı.

Halk Komitesi Sekreteri Dr. Omran Fituri İsa, Amerika'da doktora dersleri almış, Trablus'ta doktora tezini yazıyormuş. Ortadoğu üzerine. Kaddafi Büyükelçilikleri kaldırıp, Halk Ko­mitelerinin göreve gelmesini isteyince, doktora öğrencisi Fituri İsa'nın da Ankara'ya gönderilmesi uygun görülmüş. Kendini., birden Ankara'nın diplomatları arasında bulan Fituri, doktora tezinin daha yarısını bitirebilmiş.

Kokteylde içki yoktu. Ayranla, çeşitli meyve suları sunuldu çağrılılara. İki kat salonla, bahçe gelenlerle doluydu.

MGK üyesi, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ersin, Or­general Öztorun, Orgeneral Uluğbay, Org. Toroslu, Tümamiral Biren, Bakanlardan Cantürk, Özal, Türkmen, Özgür kokteyle ge­lenlerdendi.

Kasım Gülek, çok neşeli görünüyordu. Hilmi Fırat da, Sos­yalist ülkelerin büyükelçilerinin büyük bölümü gelmişti. İran maslahatgüzarı Dr. İçtihadi, yalnız başına bir köşeye çekilmişti. ABD Büyükelçiliğinden gelen yoktu. Düşürülen uçak olayı, kokteylleri de etkilemiş olmalıydı.

Konuklara tabaklarda tandır kebabı, dönerli pilav, tavuk su­nuldu. Her çeşit meyve masalardaydı.

Libya elçiliğindeki kokteylde, kafaların çoğunda yanıt bek­leyen sorular kuşkusuz, Libya Devlet Başkanı kaddafi nin, basında da çıkan sert demeçleriydi.

4 Eylül Sivas kongresi'nin 62'nci yıldönümü. Tarihçilere göre, Mustafa kemal, Sivas'a bir türlü ısınamadı. Harput Valisi Ali Galip'in İstanbul'a yaranmak için Mustafa Kemal'i ortadan kaldırtmaya çalışması, Sivas Valisi Reşit Bey in ikircikli tu­tumu, canını sıkacak, onu Ankara'ya yöneltecektir. Damat Ferit hükümetinin düştüğü haberini de Ankara'daki telgrafçılar

öğrenip, Mustafa Kemal'e bildirdiler. Mustafa Kemal, bu ha­bere çok sevinir.              *

İrade-i milliye Gazetesi, Mustafa Kemal Sivas'a geldikten sonra yayımlanmaya başlanır. 14 eylül 1919'da çıkan ilk sayısının tıpkı basımı Türkiye İş Bankası'nca 1500 tane bastırılarak dağıtıldı. İlginç bir belge. İlk sayıdaki başyazı, "Hareket-i Milliye'nin esbabı" (ulusal kımıldanışın nedenleri) başlığını taşıyor. Başyazı "İsmail Hami" imzasıyla çıkmış. Bu, sonradan (Danişment) soyadını alan İsmail Hami'dir. Tıpkı basım olduğu için belgede gösterilmemiş. Yazı gerçekte İsmail Hami Danişment'in mi, yoksa Mustafa Kemal'in mi? Bunu araştırmak, tarihçilere düşüyor. Biliyoruz ki, Mustafa Ke­mal'in birçok başyazısı, yazdırdıklarının imzasıyla çıkmıştır. İrade-i Milli'de de, böyle yazıların olması çok doğal görünüyor. Mustafa Kemal, Ankara'ya gelirken İrade-i Milliye'yi de Ankara'ya taşımak istedi. Olmayınca Ankara'da "Hakimiyet-i Milliye"yi kurdu. Ona, "Benim gazetem" derdi.

Türkiye İş Bankası yayınları arasında çıkmış, bir değerli yapıt da, "Ceyhun Atıf Kansu - Tüm şiirleri" adlı yapıttı. Ar­kadaşlarının "beybaba" diye çağırdıkları, Kansu'nun tüm şiirlerinin iki ciltte toplanması güzel bir davranıştı. Ağustos sonunda, tutucu bir gazetenin tutucu bir köşe yazarı, Ceyhun Atuf Kansu'dan "C.A.K" adlı biri diye söz etti.. İki şiirinden, işine geldiğini sandığı bazı dizeleri alarak, "Anayasa" başlıklı olanına "kızıl bildiri" dedi. Neler görüyor insan, yaşadıkça. Ceyhun bey, öleli üç yıl oldu. Sağdaydı, böyle yazılara güler geçerdi. "Beybaba"yı saygıyla anmak için onun "Anayasa" şiirinin tümünü aktarmak istedim. Bu, onu eleştirmek isteyene en güzel yanıt olur:

"Güzelliğine bak anayasanın / Nasıl emziriyor herkesi / İhanet edeni, hayır diyeni bile / Besliyor ak sütüyle.

Bağışlayıcı, bağlayıcı, birleştirici / Kardeşliğin sağlam kavakları üzerinde / Eşitliğin gökyüzünü tutuyor / Ayırmıyor halkı birbirinden.

Bireyin gelişme tohumu / Özgürlük güneşiyle ısınıyor / Çimenleri boy atıyor insanlığın / Uygun ısısında uygar top­rağın.

Ve toprak diyor köylüye / Elele diyor işçi kavgasında / Yok­sula ekmek ve adalet / Çocuklara beslenme hakkı.

Köylere okul ve öğretmen / Sonsuz öğrenme hakkı halkıma / Şiirin bilimin bahçesinde, gelişmeyi ilerlemeyi alkışlıyor.

Ağır ağır belki derinden derine, / Halkımın toprağında de­mokrasi / Bereket yağmurları gibi / Büyütüyor gelecekteki dev­rimi.

Kendi kendisine halkım, kendi emeğiyle karanlığa, zorbalığa fırsat vermeden / Kendi kavgasıyla, kendi sesiyle / Kuracak kendi yönetimini.

Kimse alamayacak o zaman / Kimse., kimse devletin ta­pusunu. / Kimse halktan üstün olmayacak, / Baş belası ola­mayacak kimse...

Devrim olacak, devrim olacak, / Hem kardeşi vurmadan / Ilık güneşlerle ısınırken ortalık, / Açan gül, demokrasi olacak.

İnsanın anlamı güzel, / Güzelin anlamı sevgi, / Sevginin an­lamı kardeşçe, kardeşliğin anlamı umut.

Ve kimse bu taze dalı kıramaz, / kimse kıramaz umudunu halkımın / Kan çiçekleriyle açmış bu anayasa varken, / Kimse önleyemez yarınki demokrasiyi..."