Müslüman Kokteyli...

Tavşan, ormanda keman çalıyormuş, ormanın sessizliğinde herkes, tavşanın duygulu kemanını dinliyormuş. Bir ara, aslan gelmiş tavşanı yemiş...

Çok kızmışlar aslana:

-Canım, demişler, sen de yani yiyecek şey bula bula şu güzel kemanı çalan tavşanı mı buldun?

Aslan, elini kulağına götürmüş:

-Haaaa? demiş. Meğer aslanın kulağı duymuyormuş!.

"Öğretmenler Pazarı"na gittim, kendime şöyle iki kat giysi aldım. Cumartesileri nasıl da kalabalık oluyor, Öğretmenler Pazarı...

-Otuzbeş numara bot var mı?

-Var..

Çıkarıp verdi. Sonra döndü, şöyle dedi:

-Ben burada çalışmıyorum. Bu botları ben getirdim. Müşteri isteyince de verdim işte..

-Siz bu işleri mi yapıyorsunuz?

-Evet, ama daha önce öğretmendim. Ayrıldım. Şimdi, bu bot­ları yapıp satıyorum..

öğretmenin becerisine şaşırıp kaldım. Gençti de. Herşeyi bir yerlerde bırakıp çıkmıştı besbelli. Belki okumuştu, yerli yersiz saldırılardan.. Ahmet Kabaklı yazıp durmuyor muydu?

-Milli Eğitim Bakanlığını solcular sardı. Milliyetçiler kıyılıyor! diye.

Karalama bu, birinde tutmasa, birinde tutar. Geçenlerde; es­ki Öğretmen Okulları genel Müdürü Celal Şentürk'e çatıyordu. Biraz aslını astarını aradım, içyüzü şuymuş: Kabaklı, tutucu ga­zetede yazılarını, hem de politik yazılarını döktürdüğü sırada, Celal Bey onu İstanbul'dan almış, bir başka yere nakletmiş bir zamanlar. O da gider mi İstanbul'lardan? İstifasını vermiş. Sen misin Kabaklı'yı, görevinden alan? O da şimdi, elinde kara ka­lem, adam da Genel Müdürlükten düşmüş, veryansın ediyor. Herhalde, kendi aralarında bunun adına da yiğitlik diyorlardır. Nazlı hanım, bu tür yazarlığa ne der bilmem?

Yarın 24 Kasım, Öğretmenler Günü. Törenleri izleyeceğim. Törenler için koyu renk giysi koşulu var. Öğretmenler Pazarı'ndan aldığım giysilerin koyusunu giyeceğim. Alış-veriş ederken gördüm, Öğretmenler Pazarı yöneticilerinden bazılarının saçları kısa kısa kesilmişti. Meğer, içeri girip çıkmışlar. Saçlarının kısalığı ondanmış. Öğretmenler Günü, tüm öğretmenlere kutlu olsun!

Cuma akşamı, TMMOB'nin toplantıları sona erdi. Salonda bir kokteyl verildi. Kokteyl çok kalabalıktı. Yöneticiler, böyle kalabalık olacağını düşünmemişler, çok şaşırdılar. Enerji Ba­kanlığı eski Müsteşarlarından Tahsin Yalabık, İhsan Topaloğlu, eski parlamenterlerden Ziraat Yüksek Mühendisi Abdi Özkök, Bilsay Kuruç, Prof. Sadun Aren, Yalçın Küçük, Danışma Meclisi üyelerinden bazıları da oradaydı. İstanbul'dan Yaşar Kemal'le Mehmet Kemal, Enver Gökçe'nin cenazesinde bulunmak için uçakla gelmişlerdi. Onlar da özel olarak kokteyle çağırıldılar. Kokteyl, daha da renklendi. Enver Gökçe'nin ölümünü çok kim­se orada öğrendi. Oradakilerin çoğunun, bir gün sonra ce­nazede olacaklarını düşünüyordum. Yalçın Küçük:

-Cenaze törenine gitmeye müslüman kokteyli diyorlar, de­di. Yarın oraya ben de gideceğim.

Kokteylde Ergün Türkcan da vardı. Ergün Türkcan'a ar­kadaşları okulda, "Profesör" derlermiş. Profesör aşağı, pro­fesör yukarı. Okul bitmiş, Ergün Türkcan doktorasını yapmış, öğretim üyesi olmuş. Bir ara, Ankara Belediyesi'nde Vedat Dalokay'la birlikte çalışan ekibin içindeydi. Sonra, oradan da ayrılıp öğretim üyeliğine döndü. Geçenlerde doçent oldu. Bir yerde konuşuluyormuş, Biri:

-Yahu, haberiniz var mı? Bizim Profesör Ergün Doçent oldu! demiş..

Olayı bilmeyen bir bayan, söze karışmış:

Bayan, Ergün'ün YÖK'ten sonra kıyıma uğradığını sanmış. Gülüşmüşler..

Enver Gökçe, yıllardır Ankara'da "Huzurevi"nde yatıyordu. Ayağındaki bir yara da bir türlü iyileşmemişti. Enver Gökçe'yi hep, yokuşu tırmanan uzun boylu bir adam olarak düşünürdüm. Tırmanır, babam tırmanırdı. Sonra, o dağ gibi adamı yataklara serilmiş düşünmek istemezdim. Ne güzel şiirleri vardır.

Sabahattin de geldi İstanbul'dan cenaze törenine. Sa­bahattin Dikmen o da, Enver Gökçe'nin çok eski ar­kadaşlarından. Bir gün hastaneye, Enver Gökçe'yi görmeye git­miştik. Gökçe'yle o tanıştırmıştı..

Enver Gökçe’nin ölümüne, tanımayanlar da ağladı..

-Bir halka daha koptu, dedi biri, kolay mı o halkanın oluşması..

İstanbul'dan gelenler arasında Suavi Barutçu, Vedat Türkali, Arif Damar, Hadi Olca da vardı. Çoğu, Enver Gökçe'nin mahpusane arkadaşıydı...

Enver Gökçe, Hacıbayram'dan sonra, Karşıyaka mezarlığına götürülüp toprağa verildi. Yaşar Kemal, mezarı başında güzel bir konuşma yaptı. Yaşamı, çileyle, acıyla geçmiş bir kuşağın bir halkası, koptu işte, Gökçe'nin ölümüyle.

23.11.1981