Katilini Arayan Yurttaş...

Hüseyin Özer, dağ gibi bir adamdı. Konya'nın Çumra ilçesindenmiş. Büro'ya geldi. Söze:

-Katilimi arıyorum! diye başladı.

-Dur hele, şöyle otur da anlat..

Anlattı. Yanımızda, Anayasa Mahkemesi emekli üyelerinden Ahmet Erdoğdu da var.

Olay, 21 Nisan 1978'de olmuş. Hüseyin Özer, CHP'liymiş. Onu vuran Nurettin Çalı da, Çumra'da Ülkü Ocakları Başkanı.

Hüseyin Özer, bir akşam oğlu Mustafa'yla evine giderken Nurettin Çalı'nın silahlı saldırısına uğramış. Karnından ağır ya­ralanmış. Dalağı alınmış. Yedi sekiz ay hastanede yatmış. Kur­tulmuş ama, dağ gibi adam yarım kalmış. Karnını açıp gösterdi. Ameliyat yerleri, dikişleri kanıyormuş sık sık. Pamuklar vardı yarasında... Nurettin Çalı, mahkemeye verilmiş. Mahkeme 24 yıl ağır hapis cezasına çarptırmış ülkücü Nurettin'i. Hüseyin ölmeyip kurtulduğundan, cezanın üçte biri indirilmiş. 16 yıllık ağır hapis cezası Yargıtay'ca onanarak kesinleşmiş. Gelgelelim, mahkemenin Nurettin'i onaltı yıl ağır hapis cezasına çarptırmasına karşın tutuklanmamış. Yargıtay'da ceza onanıp kesinleşince de, ortalıktan yok olmuş. Zaten, 22 Nisan'da tu­tuklanıp, 2 Mayısta salıverilmiş.

Mahkeme kararını gördüm. Mahkeme kararında olay şöyle anlatılıyor:

...Çumra ilçesinde geceleyin Mustafa Özer ve babası Hüseyin, evlerine giderken, caminin yanındaki tuvalete Hüseyin Özer girmiş. Mustafa onu beklemekte iken, sanık Nurettin, ora­dan Mustafa'yı görmüş. Daha evvel aralarında sağ-sol görüş ayrılığı bulunduğundan, birbirlerine sert bakmalarından, ara­larında münakaşa olmuş. Sonra Rafet de gelmiş, Mustafa Özer'i dövmeye başlamışlar. Mustafa Özer, "baba, beni kurtar!" diye bağırmış. Bunu duyan babası Hüseyin Özer, tuvaletten çıkmış; "ne oluyor?" diye seslenince, sanık Nurettin tabancasını çekerek iki el ateş ederek Hüseyin Özer'i yaralayıp öldürmeye teşebbüs ettiği, bundan sonra da Mustafa Özer'in tabancasını çekerek, kavgada korkutmak maksadıyla rastgele ateş etmiş bu­lunduğu ve tabanca taşıdığı anlaşılmıştır...

Nurettin Çalı, ortadan yok olunca, Hüseyin Özer onun ar­kasına düşmüş, aramaya başlamış. Bulmuş da. Gelgelelim, yakalatamamış bir türlü. İzmir dolaylarında bulmuş. Kardeşinin yanında saklanıyormuş. Konya emniyetine başvurduğunu

öğrenmiş pasaport için. Emniyete başvurup önlemiş.

-Kaçacaktı diyor, yurt dışına kaçacaktı, önledim...

Konya'dan yazı alıp, İzmir'e katilini bulmaya gittiğini an­lattı. Komiserle varmışlar, hükümlünün saklandığı yere. Karısı çıkmış:

-Buradaydı, iki gün önce buradan ayrıldı: demiş.

Görevlilerin, işlerini savsaklamamaları gerekir. Cinayet işlemiş adam, elini kolunu sallayarak dolaşamamalı halkın arasında. Kocaman adam, çocuksu anlatıyordu:

-Korkuyorum! diyordu.

Son olarak, Ankara'da İçişleri Bakanlığı'na başvurdu. Olan­ları bir daha anlattı Bakanlığa. Vuranın saklandığı yeri bil­dirdi, yakalanmasını istedi bir daha...

***

Sokaktaki adamın sorunları karıştırıyor kafamı. Kafam zonkluyor. Eski politikacılar da sokaktaki adam oldular. Ne yerler, ne içerler diye düşünürken Süleyman Genç'i gördüm:

-Boş kalmak, aç kalmaktan zormuş abi! dedi.

Şimdi, onun da bir işi var. Ticaret yapan ağabeyisinin An­kara'daki işlerini görüyormuş. Sümer sokakta, 12'ler apart­manında açmış mağazasını. Mantolar, kazaklar satıyor. 12 Eylül öncesinde evine patlayıcı madde atanlar, bulunamamış. O evden çıktı, Gaziosmanpaşa'da yeni bir daireye taşındı. Taşındığı daire bu kez üst katta.

-Haydi, bize gidelim, dedi. Hiç evimize gelmedin...

Komşularıymış. Ertuğrul Günay'ın eşi ile oğlu İnanç da vardı. İnanç'ın parmaklarını çektim:

-Dur bakalım, kaç dilim ekmek yemişsin görelim!

Çok hoşlandı İnanç bu oyundan. Sapsarı bir çocuk İnanç. Sonra anneannesi de geldi. Bir süre oturduk...

***

Ankara'da sergileri dolaşıyorum. Yaşar Çallı'nın Türk-

İngiliz Kültür Derneği'ndeki sergisinin açılışına gittim. Sonra, Arnavut’ların bayramlarına. Hindistan elçisi Parimal Ghosh'un kokteyline daha sonra. Kalabalıklarda daha bir yalnızlık çöküyor insanın içine. Üşütüyor...

Türkiye önemli günlerden geçiyor. Geçmişten, ders alınabilse çabucak eski sağlam temeller üstüne kurmak ko­laylaşır. İşler yavaş da gitse karamsar olmamalı. İngiliz Bacon "Denemeler"inde yazmış İspanyollar, Ispartalıların ağır elli ol­duklarını söylermiş. Ispartalılar, "Mı venga la mietra, de Spagna" derlermiş. Anlamı da şu:

-Ölüm bana, İspanya'dan gelsin!

İspanya'dan gelen ölüm, geç gelirmiş de ondan...

2.12.1981