Kediyi Tavada Çevirmek...

23 Kasım günü "Ankara Notlarında, Ahmet Kabaklı'nın, Öğretmen Okulları eski Genel Müdürü Celal Şentürk'e neden çatıp durduğunu yazmış, "Kabaklı, tutucu gazetede yazılarını, hem de politik yazılarını döktürdüğü sırada, Celal Bey onu İstanbul'dan almış, bir başka yere nakletmiş bir zamanlar, o da gider mi İstanbul'lardan? İstifasını vermiş. Sen misin Kabaklı'yı görevinden alan? O da şimdi elinde kara kalem, adam da Genel Müdürlükten düşmüş, veryansın ediyor..." demiştim. Son­radan öğrendim, Celal Şentürk o kadarını da yapmamış; Kabaklı'yı İstanbul'un Avrupa yakasından alıp; Kadıköy'e Ana­dolu yakasına vermek istemiş, o da gitmeyip emekliye ayrılmış. Kabaklı, İstanbul'da Yüksek Öğretmen Okulu’nda edebiyat ders­leri verir görünürmüş. Gelgelelim, derssiz sınıfsız okuldan, Kadıköy'deki Eğitim Enstitüsü'ne nakledilince, basmış istifayı çıkmış. Çalışmadan yaşamak daha tatlı olmalı, besbelli...

Zamanın Milli Eğitim Bakanı Şinasi Orel, bir ara Kabaklı hakkında, politik yazılar yazan öğretmen olduğu için so­ruşturma açtırmak istemiş; Genel Müdürler, bu arada Celal Şentürk, Bakanın buyruğunu yerine getirmeye çalışmış, ancak Şinasi Bey'in Bakanlığı kısa sürmüş, yerine İsmail Arar ge­lince, "Kalsın!" demiş, Kabaklı da kalmış...

Bir de, Milli Eğitim Bakanlığı eski Müsteşarlarından İlhan Özdil'e çatar durur. Öğretmenler Günü'nde, İlhan Özdil'i görüverdim, sordum:

-Size neden çatıyor Kabaklı, onu görevinden almak is­tediniz diye mi?

-Hayır, almadım diye. Düşünce özgürlüğüne saygımız ol­duğu için, saldırısız, silahsız düşüncesini söyleyenlere dokunmamayı ilke edinmiştik. Her görüşün özgürce söylenmesini, yazıp çizilmesini sağlamayı benimsemiştik. Bu nedenle ona dokunmadım (güldü). Şimdiyse, hemen her gün Kabaklı'nın gündemindeyim!

İngilizlerin "kurnazlık" üzerine söylenmiş bir sözleri var. "Kediyi tavada çevirmek" derler. Kabaklı'yı okuyanlar da yazdıklarını doğru sanır, inananlar da çıkar, ne bileyim?

Kabaklı geçen gün, YÖK'ü eleştirmez mi? İçimden kalkıp, YÖK'ü tutmak geldi! Hani, "Timsahın gözyaşları" derler. Tim­sah avını parçalayacağı zaman, gözyaşları dökermiş ya, o biçim. Milli Eğitim'de yeni kıyımlar olsun diye, akıl bile ver­di. Bencilliğin bilgeliği işte...

YÖK’le ilgili görüşler "Cumhuriyet"te yayınlanıyor. Özerkliğe ilişkin tartışmalar uzun yıllardan beri sürer. Üniversiteye özerkliğin tam anlamıyla tanınmasını savunan Zi­ya Gökalp, 1918'lerde yazdığı dizelerinde görüşünü şöyle dile getirir:

Diyorsunuz hükümetin idari / Velayeti fenlere de şamildir /Ben derim ki idare her hüneri / Bilmez, çünkü mütehassıs değildir.

Selahiyet mansıp gibi yukarıdan / Verilme/, hep ihtisasla alınır / Hiçbir alim nüfuzunu hünkardan / almaz, gerçi ondan alır her nazır.

Bir müderris ya ilmiyle taayyün / Eylemiştir, sizden tayin istemez / Yahut ilmi etmemişken tebeyyün / Edersiniz tayin kalır bir çömez.

Bırakınız bunlar kendi kendine / Seçilsinler siz seyirciler kalınız / İlmi verin alimlere siz yine / Ele mülkün dizginini alınız.

Üniversite emirlerle düzelmez / Onu yapar ancak serbest bir ilim / Bir mesleğe haricinden fer gelmez / Bırakınız ilmi yapsın muallim.

Günün bir konusu da, "Anayasa Komisyon" seçimleri.. Bol kulis yapıldığı söyleniyor seçimlerde. Bazı meslek grup­larından temsilciler, anlaşıp bir liste hazırlamışlar. Aralarına iki anayasacı ile birkaç Medeni Hukuk Profesörünü de alınca, Komisyona girmeyi kuranların çoğunun istekleri kursaklarında kalmış. Bazıları üzülmüşler...

Üzülmek gereksiz oysa, demokrasilerde yitirince üzülmek olmaz.

Şimdi, Kadıköy’de avukatlık yapan eski Boyabat Savcısı Ömer Necati Ergin anlattı. 1950’de CHP seçimleri yitirince, da­ha iktidar devrilmeden, bir grup Hukuk Fakültesi öğrencisi Cumhurbaşkanı İnönü'ye giderler. Zamanın Vali ve Belediye Başkanı Avni Doğan, Belediye otobüslerini gençlere ayırmıştır. Köşkte gençleri Nihat Erim karşılar. Az sonra İnönü gelir. Tarih 18 Mayıs 1950'dir. Gençler sırayla elini öperler. O sırada, bazı kız öğrenciler ağlamaya başlar. İnönü, onlara şöyle der:

-Evlatlarım, niçin ağlıyorsunuz? Biz bir seçime girdik, kay­bettik. Bunda yadırganacak, üzülecek, ağlanacak bir durum yok. Sizler de, hem şimdi kendi fakülte derneğinizde, hem de ileride başka yerlerde seçime gireceksiniz. Kazanırsanız böbürlenmeyin, kaybederseniz bu biçimde yeise kapılmayın. Çünkü, önünüzde başka seçimler olacak. Kazanıp böbürlenirseniz, önünüzdeki seçimi bu defa kaybedersiniz. Kaybedip yeise kapılırsanız ileriki seçimi yine kaybedersiniz. Onun için ağlamayı kesin bakalım...

Ömer Necati Ergin ekledi:

-İnönü'nün demokrasi anlayışı ile iktidarı devrettiği eki­bin anlayışı arasındaki büyük farklılık, 2 7 Mayıs 1960 devrimini getirmişti. Kanımca, İnönü’nün karşısındakiler 1965'ten sonra da aynı biçimde demokrasiyi İnönü'den başka biçimde anladıkları için 12 Mart ve 12 Eylül harekatları oldu. Dileğim, bundan sonra, seçimle yönetimi alacakların İnönü an­layışında olmaları...

Anayasa Komisyonu Başkanlığına seçilen Prof. Orhan Aldıkaçtı, Ankara'da ev sorununu çözümledi. Bir süre önce SİSAV'da görev alarak İstanbul'a taşınan Doğan Kasaroğlu'nun Basın Sitesi'ndeki dairesine yerleşti.

28.11.1981