İsmet Paşa'yı Düşünürken...

Şevket Süreyya Aydemir İsmet Paşa'yı anlatırken, "Kendi içinde kendi kendisi ve mümkün olduğu kadar başına buyruk kalmasını bilen, hiçbir zaman kimseye kayıtsız şartsız angaje olmayan insan" diye niteler. Şevket Süreyya'ya göre onun dost­ları değil arkadaşları vardı.

İnönü "Kendi değerlerine, telaşsızlığına, hesaplılığına güvenen bir muvazene (denge) adamıdır. Atatürk'le karşılaştırır ikinci adamı. Atatürk, kendini bütünü ile ortaya atardı bir da­vada. İnönü, kendini nadiren ortaya atıyor. Şavaşımı, ancak ke­sin sonuçların alınacağını anladığı dönüm noktalarında kabul eden adam İnönü.

Şevket Süreyya'nın tanımlamasını özetlemek istedim. İsmet Paşa'yı bugün de düşünürken. Elbette, devrim tarihi içinde onun yerini araştıracak olanlar, eleştireceklerdir. Ama onun Atatürk devrimlerine bağlılığı, laikliğe, dil devrimine bağlılığı, demokrasiye yürekten bağlılığı üzerinde önemle durulacak, ni­telikleri sayılacak.

TV'de bir konuşma dinledim. Adam, İsmet Paşa'yı değil de kendini anlatıyormuş gibi geldi. TV'deki son "Afganistan" programı da sanıyorum Paşa'nın hoşlanacağı bir program değildi. Kışkırtıcılıktan özellikle soğuk savaş kışkırtıcılığından hoşlanmazdı çünkü.

Bir gün, tabii senatörlere şöyle demişti:

-Türkiye, bir savaşa girmemelidir. Üçüncü Dünya Savaşı sözkonusu olursa, bu savaşa girmemelidir. Nasıl İkinci Dünya Savaşına girmediyse, Üçüncü Dünya Savaşına da girmemelidir. Eğer girmek zorunluluğunda kalırsa bir yıl sonra girmelidir, bir ay sonra girmelidir, bir hafta sonra girmelidir, 24 saat sonra girmelidir. İlk anda girmemelidir.

Tabii senatörlere çok güvenirdi.

-Ben, partimde konuşamadığım şeyleri sizinle ko­nuşuyorum derdi. Onlarla toplantılarında, bir kurmaylar ku­rulu gibi, askeri konuları görüşür, görüşlerini alırdı.

Bir gün, Milli Birlik Komitesi’ne geldi, ihtilali yapan as­kerler orduya dönmek istiyorlardı. Şöyle dedi:

-Orduya dönemezsiniz siz. Döndüğünüz gün, sizi emekli edeceklerdir. Çünkü siz, Orgeneralleri karşınızda selam dur­durdunuz. Onlar etmese, ben iktidara gelirsem, ben emekli ederim. Ben de ihtilalciyim, yapamazsınız, mümkün değildir. Bir şeyi kabul etmeye mecbursunuz.

Ve "Tabii Senatörlük" İnönü'nün ağır basması sonucu oluşturuldu.

27 Mayıs'tan sonra, idamlara da karşı çıkmıştı. MBK içinde, idamlara karşı olanlar vardı. İki MBK üyesi, idam­lardan on gün önce, İsmet Paşa'nın Bahçelievler'de Ayten So­kaktaki evine gittiler. İdamlara karşı davranışta bulunmasını rica ediyorlardı. Paşa, onlara takılarak şöyle dedi:

-Ben sizin hepinizi akıllı adamlar zannediyordum. Siz, bir ihtilalden onaltı ay sonra hâlâ idamı düşünüyorsunuz! Bir ih­tilalin ilk günlerinde böyle şeyler olur. Ama, onaltı ay geçtikten sonra idam olur mu?

Sonra oturdu. MBK'ne, ünlü mektubunu yazdı. İdamları önlemek için sonuna değin çırpındı...

Onun demokrasiye bağlılığını bilmeyen yok. Ama, de­mokrasinin partiler içinde de yerleşmesi gerektiğini düşünürdü. Bunun örneği de şuydu.

Ecevit, Genel Başkan seçildikten sonra, Kurultay'da İnönü önünü ilikledi, ayağa kalktı, eğilerek selam verdi. Ecevit, koşarak geldi, elini öptü. Bütün delegeler, alkışlayıp ağlaşıyorlardı. İnönü, sonra ayrıldı gitti. İstanbul'da kendisine gelen bir arkadaşına "Benim Kurultay'daki yaptığımı nasıl bul­dun?" diye sordu.

-İyi buldum Paşam...

-Ama, onun bir anlamı vardı, o anlaşıldı mı?

İnönü, o davranışını şöyle açıkladı:

-Demokrasinin bir ülkede yerleşmesi için iktidara par­tilerin oyla gelip gitmeleri gerekir. Oyla gelip, kaybedince ye­rini ikinci partiye bırakması şarttır. Birincisi budur. Bunu ben, kendimden örnek vererek Türkiye'de başlattım. Fakat bu yetmez. Aynı şeyin oyla gelip, oyla iktidarı bırakma olayının siyasi partiler içinde de olması gerekir. Siyasi parti lideri, uy­gar ilişkiler içinde oyla ayrılırsa, Türkiye'de demokrasi tam yerleşmiş demektir. Bunun örneğini vermek istedim. Bu, an­laşıldı mı?

29.12.1980