Düşündüren İnönü...

Ölümünün yedinci yılında İnönü daha bir duyularak anıldı gibi geliyor. Aramızdaymış gibi.

Bu "Ankara Notları"nı ona bırakmak istedim. Çeşitli za­manlarda yaptığı bazı konuşmalarından alıntılar yaptım. Düşündürüyor kişiyi Paşa. Şöyle demiş:

İnsan haklarına dayalı bir cemiyet kurmanın şartlarını hiçbir bedel mukabilinde feda etmeyiz (21 eylül 1957)

Bizim demokratik rejimimiz tek parti devrinden sonra bir inkılap olarak gelmiştir. Bu bir tekamül eseridir. Biz, Cum­huriyet kurtulduğundan beri birçok ıslahat yaptık. Hiçbirinde geri gitmedik. Biz hiçbir zaman geri gitmeyiz. Daima ileri gi­deriz ve gideceğiz. Birçok sıkıntı ve güçlüklerimiz olmuştur, bunları yenmişizdir. Geri gittiğimiz olmamıştır. (1957 Rize mi­tingindeki konuşmasından)

Demokratik rejim, fırsat bekleyenlerin arzu ettikleri re­jimi kurmak için kullandıkları bir vasıta değildir. Demokraside milletin iradesiyle gelip, milletin iradesiyle sükunetle gitmeyi öğrenenler muvaffak olurlar. (16 ekim 1958)

Türkiye halkının hür vatandaş muamelesinden başka bir muameleye tahammül edebileceğini yalnız insafını değil, aklını da kaybetmemiş bir kimse düşünemez. (6 Aralık 1958)

Bana en yakın arkadaşlarım bile, demokratik rejimin bu memlekette kurulması yolundaki mücadelem yüzünden tavizde bulunmuşlardır.

Türk milletinin büyük ekseriyetinin kültür seviyesi, bana tarizde bulunanların başlıca mesnedi olmuştur. Bana, okumamış geniş bir kitlenin memleketin idare selahiyetine iştirakinin mahzurları anlatılmıştır. 1945-46 yılları arasında Türkiye'nin demokratik rejime girip girmemesi meselesi münakaşa edilirken gözümde başlıca şu problem vardı. Bu millet, bugün İsmet İnönü (vefat ederse, hangi rejimde kim tarafından idare edilecektir? Bugün. Bu millet, tek parti tarafından, onun idarecileri eliyle idare edildiğine göre, yarın ben bu makamdan ayrılınca yahut ölünce, bu tek parti heyeti etrafındaki tanınmış şahsiyetler, memleketin idaresini ellerine alacaklardır. Kim olabilir bun­lar? Mareşal Fevzi Çakmak, Celal Bayar, Kâzım Karabekir... Bu zevatın, tek parti bünyesi içinde, tek partinin kontrolsüz nizamı içinde bu milleti nasıl idare edecekleri belli miydi? Asıl şey, ben henüz yaşarken, bu millet kendini idare etmeyi mut­laka öğrenmeliydi? Ben ne kadar yaşayacağımı biliyor muy­dum? Ve tek parti nizamı içinde bu milletin idaresini eline geçirmesi muhtemel zevatın neler yapabileceğini kim temin ederdi? Kaldı ki, millet kendisini idare hakkini ve murakebe imkanını elinde bulundurursa, benden sonraki idareciler için keyfi idare ihtimali ortadan kalkacaktır. Milletin umulmadık felaketlere sürüklenmesi ihtimali ortadan kalkacaktır. Bu se­beple, milletin ve memleketin idaresi hakkını bunlara, yahut bir başka kimseye vermedik, milletin kendisine verdik.

Düşününüz ki, bu millet bugün murakebe imkanı varken böyle idare edilmektedir.. (5 aralık 1958, Dinar'da yemek sırasında yaptığı konuşmadan)

Bir iktidar ne kadar muvaffak olursa olsun, ne kadar de­vam ederse etsin, nihayet millet onu değiştirmeye temayül eder. Bundan kurtulmanın çaresi yoktur. Millet, iktidarı değiştirmek kararını verdiği ve yeni insanlarla dertlerine çare aramak istediği zaman, onun bu imkanı elinde bulundurması selamet yoludur. Memlekette yerleştirmek istediğimiz idare budur. Bunun ilk örneğini biz verdik. (11 kasım 1959)

Biz, demokratik rejim dediğimiz zaman, insanların iktidar elde etmek için kapılacakları bir hedefin tatminini gözönüne almıyoruz. Biz demokratik rejimde, memlekete gelecek huzuru, bütün milletin hal ve ati için çalışacağı selameti alıyoruz. Biz, demokratik rejim bu memlekette arızasız olarak gelişsin, yükselsin dediğimiz zaman, milletin bu sayede, sadece içeride huzura değil, cihan içinde de yüksek bir kudret ve itibara ka­vuşacağına inanıyoruz. Tecrübemiz çoktur; kendi kaderine ina­nan, kendi kaderine hakim olan ve aralarında siyasi ihtilafları çok olduğu halde, bir ailenin fertleri gibi huzur içinde yaşayabilen milletler, son derece kuvvetlidirler. Biz, milletimizi böyle bir seviyeye çıkarmak davasındayız.

Söyletmeyen, şikayet ettirmeyen bir iktidar, esaslı bir eser vücuda getirse bile, içeride zayıftır. Hususiyle dışarıda zayıftır...

Birkaç kişiyi zor karşısında arzuya ram etmek kolaydır. Ama, hakkını bilen bütün bir millete istediğini yaptırmak ko­lay değildir. Bir millete yapılabilecek haksızlığı köyde ve kent­te milyonlarca insana kabul ettirmek kabil değildir. Yetişmiş bir millet, kaderine hakim bir millet, içeride ve dışarıda her türlü kuvveti kazanmış demektir.(l 1 kasım 1959)

27.12.1980