Ankara'da şu günlerde günün konusu, "Kurucu Meclis"in nasıl oluşacağı. Kurucu Meclis oluşunca, çok kimse öyle bir rahatlayacak ki..
Kurucu Meclis, 150 kişiden oluşacak gibi. Daha bu konunun üzerinde duracağım. Ama, ilk usa gelen Kurucu Meclis'te çok sayıda kadının bulunması. Atatürk'ün yüzüncü yılına öyle bir uyar ki. Geçtiğimiz acılı dönemleri, analar yüreklerinde, ciğerlerinde duydu, yaşadı...
***
Çocuktum. Bir gün, bir kadının arkasından "Ana" diye bağırdım. Kadın:
-Ben senin anan değilim! dedi, yürüdü..
-Aaa, niyeymiş o? diye geçirmiş olmalıyım içimden. Bırakmadım arkasını, üstünde çarşaf etek vardı, yüzü kapalıcaydı. Bürgüsünün uçuşunu dişleriyle tutmuştu. Arkadan bağırdım yine:
-Anaaa!
-Git, yavrum ben senin anan değilim..
Boyu kısacıktı. Tombalak. Öylesine benziyordu ki, bir yüzünü görebilsem. Yandan yaklaşıp baktım. Eteklerine yapıştım, yeniden..
-Ana!
-Çattık! dedi kadın, elimden tuttu evimize getirdi. Anama şöyle dedi:
-Oğlunuz arkama takıldı, "Ana" diye. Getirdim..
-Anlatacağım öbür olay, kısa bir süre önce Güneydoğu illerinden birinde geçti. Görevliler, kaçakçıları yakalamak için "Operasyon" yapıyorlardı. Yöneten yüzbaşının önüne, bir yaşlı kadın getirdiler. O da kaçakçıydı. Evinde, üzerinde pek çok kaçak mal bulunmuştu. Yaşlı kadın yalvarıyordu..
-Yavrım, beni bırak gideyim ne olur?
Genç yüzbaşı, kadına baktı. Anneannesine nasıl da benziyordu. Bütün yaşlı kadınlar, demek böyle benzerler miydi? Sesi, yüzü tıpkı ninesi, ninesi öleli çok olmuştu. Ama, bu benzeyiş..
Bir ara boynuna sarılmak geçti içinden genç yüzbaşının..
-Sus, dedi nineye, konuşma!
Oradaki çavuşlardan birine döndü:
-Bu nineyi yanımdan götürün., dedi, kadın biraz daha konuşsa, sesini duyursa, dayanamayabilir onu bağışlayabilirdi. O da görevini savsaklama olurdu. Kadını genç yüzbaşının
yanından alıp götürdüler..
Genç yüzbaşı, 1974'te Kıbrıs'ta çarpıştığı sırada, yaşlı bir Kum kadınına yiyecek götürdüğünü düşündü. Türklerin aldığı yerlerden Rumlar kaçmışlar, yaşlı Rum kadını köyde kalmıştı. Bir genç türk subayının kendisine yiyecek getirmesi yaşlı Rum kadını çok şaşırtmış, duygulandırmıştı.
Geçtiğimiz hafta cumartesi akşamı, büyük tiyatroda turizm ve tanıtma Bakanlığı'nın "Devlet Halk Dansları topluluğu"nun konseri gösterileri vardı. Özay Gönlüm de, sazıyla çaldı, söyledi. Gösterilerden sonra, onur locasında Devlet Başkanı Evren, Özay Gönlüm'ü kutlamıştı.
12 Eylül'den önceydi. Özay Gönlüm'ün "nine" programından sonra Genelkurmay Başkanı Evren, heyecanlanmış Özay Gönlüm'e bir mektup göndererek, onu kutlamıştı. Özay Gönlüm'ün Denizli söyleyişiyle söylediği nine türküsü şöyle:
Eeey, gocimanlaa / Böyüğüz deye guburdananlaa / Şu gözelim dünyada yaşayan insanları / Dostçe, gardeşçe, barışğıım, ıpisçecik sevgilere / Daha gözel günlere / Götürcez deye uğreşin / Uğreşmelisiniz..
Lafımı size deyyom gecimanlaaa / Emir ediyon / Uğreşceniz..
Gönülleri gırmadan gırdırmadan / Gardeş gardeşi vurmadan / Vurdurmadan...,
Özay Gönlüm'ün "Nine"si, Anadolu'nun sesi, soluğu.
***
Aynı gün İstanbul'da Server Tanilli, "Akademi" kitabevi'nde okurlarına, dostlarına kitaplarını imzaladı. İmzalayıp yolladığı "Uygarlık tarihi"nin girişine şunları yazmış: "Aziz Ekmekçi dosta, tarifsiz duygularla 27.4.1961."
İmza gününde, Yazı işlerinden arkadaşımız Koray Düzgören de varmış. O anlattı.. Can yücel, Vedat Türkali, Emil Galip Sandalcı, daha pek çok ozan, yazar oradalarmış. Öğrencileri gelmişler. Asker olan bir öğrencisi heyecanlanıp Tanilli'ye "Komutanım" demiş. "Nasılsınız?" diye soranlara, "Aslan gibi değilim ama, iyiyim!" yanıtını veriyormuş Tanilli. Biri, onun için yazdığı şiiri getirmiş. Üç saat, durmadan kitap imzalamış, konuşmuş gelenlerle Tanilli. Önümüzdeki dönem, derslerine başlayacağını açıklamış. Gönlümden sevgiler yolladım Tanilli'ye...
9.5.1981