Öğretmenler Kampında...

Burhaniye ile Akçay arasında yazlık birçok dinlenme yerleri var. Birkaç saat için uğradığım "Denetko" dinlenme yerinde, Balıkesir eski Valisi Orhan Erbuğ'la konuştum. Erbuğ, güze değin Denetçiler Kampı'nda kalacakmış. Sivrisinekler olmasa, dinlenecek güzel bir yer...
 
Oranın beş yüz metre yakınında, öğretmenlerin çadırları vardı. Çadırlar uzaktan görünüyordu. Orhan Bey'e:
 
-İster misiniz, oraya gidelim. Bir iki arkadaşa uğrayacağıma söz verdim, dedim.
-Hay hay, dedi. Kumda, sıcak güneşin altında öğretmenlerin kampına gittik.
Yemek saatiydi. Orhan Bey uzakta durdu. Ben, oradakilerden birine arkadaşımı sordum:
-Şu, karşıdaki bölmede... diye karşılık verdi.
Öğretmenler de, ellerinde tepsiler, sıraya girmişler kazandan yemeklerini alıyorlardı. Arkadaşımı aramak için geçmek isterken, biri uyardı:
-Efendim, sıraya girin. Bakın biz burada bekliyoruz!..
-Ben, yemek almayacağım, dedim bir arkadaşı arıyorum...
 
Yan gözle baktım. Nohut, pilav vardı..
Arkadaşımı buldum. Ama, kısa sürede gelenin bir "Cumhuriyet" yazarı olduğunu öğrenmişlerdi. Yemeklerini bırakıp, geliyorlardı. Kamp hakkında biraz bilgi aldım. İlkokul Öğretmenleri Yardımlaşma Sandığı'nın, olanakları ölçüsünde, onbeş günde bir üç yüz öğretmen ailesine sağladığı bir kamptı bu Çok da ucuzdu. Öğretmenler, nohut, pilavı iştahla kaşıklıyorlardı. Arada bir durup, bizden yana bakanlar vardı.
Orhan Bey'le sorunlarını dinledik. Kampın yolu yoktu Burhaniye’den zorlukla gereksinimlerini sağlayıp, kampa getirebiliyorlardı. Çadırlar, öteberi İlkokul Öğretmenleri Yardımlaşma Sandığı (İlk-San)'nındı.
Yemek yedikleri yer, aynı zamanda gazino gibi kullanıyor, daha sonra orada çay içiliyordu, besbelli... Bizi kumsala değin uğurladılar..
 
Ankara'ya döndükten sonra öğrendim, ayrılışımızdan sonra oraya Balıkesir Vol-Su Elektrik Müdürü gidip, öğretmenlerin yol sorunları ile ilgilenmiş. Sevindim. Öğretmenlerin her çeşit sorunlar, ,1e ilgilenmek, gerçekte Milli Eğitim Bakanlığı'na düşerdi. Kamu kuruluşlarından hemen çoğunun dinlenme kampları vardır, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir kampı olduğunu duymadım. Gelecek kuşaklar, yetiştireceğini söylemekten gen kalmadığımız öğretmenleri, her alanda düşünmeli değil miyiz? Yalnız öğretmenleri mi, işçileri de Tüm insanlarımızı da...
 
Bakanlıkta yeni bir tasarı hazırlanmış. Şimdiye değin "Meyak"a ödenen kesintiler, "Töyak"a devredilecekmiş. Böylece, öğretmenlere sosyal ve ekonomik yardımlar sağlanacakmış. Tasarı gerçekleşir, çabalar boşa gitmezse belki öğretmenler çadırdan kurtulurlar.
***
Anton Çehov'un Maksim Gorki'ye öğretmenler için söylediklerini okudum. Şöyle diyor Çehov konuşmasının bir yerinde:
 
... bir öğretmenin karşısında kimse sesini yükseltmeye kalkışmamalıdır.. Saygınlığını bozacak en küçük bir davranışta bulunmamalıdır. Bizde herkes öğretmene saldırır- köy polisi, cebi dolu bakkal, rahip, okul patronu.. Adına okul denetimcisi denmekle birlikte eğitim koşullarının düzeltilmesi işiyle uğraşacağına, bildirge dağıtıcılığı yapan o görevli yani! İnsanları eğitmekle görevlendirilmiş birine üç kuruş aylık - Tanrı korkağı cimri sadakası kadar para- vermek yakışır mı! Halkı eğitecek bu öğretmen ha! Az iş değil! Böyle birinin pılı pırtı içinde dolaşması, rutubetli, yıkıntı okullarda titremesi, durmadan tüten sobaların dumanıyla zehirlenmesi, ömrünü aksırık, öksürükle geçirip, otuzuna varmadan faranjit, romatizma, verem gibi bir yığın hastalıkla çöküntü haline gelmesi yakışık alır mı! Bu bir yüzkarasıdır bizim için! Düpedüz yüzkarası. Öğretmenlerimiz, yılın dokuz, on ayında, dünyadan elini eteğini çekmiş, kendi dünyasına kapanmış garip yaratıklar gibi yaşıyorlar. Konuşacak tek adam yok.. Yalnızlıktan, kitapsızlıktan, eğlence nedir bilmezlikten aptallaşıyorlar giderek. Bir iki dost çağırsalar, "muhalifler toplandı" diye söylenti çıkar çevrede. Kurnazların ahmakları ürkütmek için kullandığı o etiketi yapıştırıverirler öğretmene... İğrenç. Çok büyük ve çok önemli bir iş yapan insanoğluyla alay etmek bu. Sana bir şey diyeyim mi, bir öğretmenle karşılaşınca, onun o sıkılganlığı, kılıksızlığı karşısında bir garip oluyorum. Öğretmenlerin bu kötü durumundan ben sorumluymuşum gibi utanıyorum adeta- gerçekten utanıyorum! (Edebiyat Yaşamım, Maksim Gorki, An ton Çehov Bölümü, sayfa 256)
Eylül 1981