Bir Yıldönümü...

27 Mayıs 1960 sabahının ilginç bir anısını aktarmak is­tiyorum. Sokağa çıkma yasağı vardı. Ulus'ta, Yeni Sanayi Çarşısı'nda kaldığım "Yuva" otelinden, bir kaç adım atıp, dışarı çıkmak istedim. Olanaksızdı. "Vatan" gazetesinde çalışıyordum o sırada. Az sonra, büronun şefi Erol Ülgen telefon etti..

Neredesin, dedi, seni arıyoruz..

-Dışarı, sokağa bırakmıyorlar. Dışarıda Harbiydiler var..

-Olsun, sen ne yap yap, kendini Kızılay'a atmaya çalış. Her­kes, İnönü'nün evinin önüne gitti. Gürsel, basın toplantısı ya­pacak..

-Ben, gazeteciliği de bırakmak istiyorum.

-Neden?

-Artık, gazetecilik bir iş kalmadı. Ülkeye özgürlük havası geldi. Savaşımlar son buldu. Bundan sonra yazılacak bir şey olursa açıklama yapılır..

-Deli misin sen, dedi arkadaşım, asıl bundan sonra ga­zetecilik yapılacak. İhtilalin başarıları anlatılacak, başarısızlıkları vurgulanacak, uyarılacak. Hadi sen çık gel..

-Hıhh, olmaz gelmem., dedim. Gitmedim, tam, onbeş gün. Onbeş gün sonra, cebimdeki para da bitti. Ne yapacaktım? kalkıp, gittim işime. Arkadaşım, Erol Ülgen:

-Gazete, gelmediğin günler için seni izinli saydı. Ga­zetecilik bırakılır mı? dedi..

Kolları yeniden sıvadık. 27 Mayıs Devriminin ilk dönemleriydi. Bir gün, Milli Birlik Komitesi'nden bir telefon geldi. Üyelerden biri, görüşmek istiyordu. Suphi Gürsoytrak'ı o zaman tanıdım. Şöyle dedi:

-Biz, bakanlıklarda basın büroları oluşturmak istiyoruz. Bize yardım eder misiniz?

-Gazeteye danışıp, izin almam gerek..

-Peki danışın..

O zaman "Milliyet"teyim. Genel Yönetmen Abdi İpekçi'yle konuştum..

-Elbette, kabul et. Gazeteden ücretli izinlisin., dedi. Maliye Bakanlığında, basın bürosu oluşturmak için çalışmaya başladım. Ücretsiz, Maliye Bakanlığında elemanlar ye­tiştirmeye çalışıyordum. Bir kaç ay sürdü..

Beni orada unutmuşlar mıydı? Gazeteye döndüm.

27 Mayıs, elde doğmuş çocuk gibiydi.21 yıl, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyor. İhtilalciler 16 ay kaldılar. Gelen iktidarlar, 1961 Ana­yasasını, öyle bir anıtı koruyamadı, uygulayamadı..

İhtilalin liderini adım başı izliyorduk.. Gazetecileri kırmaz, konuşurdu arabasını durdurup. Çankaya'daki parka geceleri çıkar, konuşurdu. Bir gün bir yakınına şöyle dedi:

-En büyük sıkıntım, halkla temas edememek. Her yere, halkın arasına gitmeme sağlığım elvermiyor. Bir araba ge­zintisinden bir şey anlamıyorum. İnsanların arasına karışayım, onların dertlerini yakından dinleyeyim istiyorum. Olmuyor. Ne olur, bana halktan haberler getir. Ne söylüyorlar,ne diyorlar? Bir gün şöyle dedi:

-Orduevi'ne gidip briç oynayamıyorum. Oysa, briç oynarken çok şeyi de öğreniyorum.

Çankaya'da yalnızlığını mı duyuruyordu "Cemal Aga" çevresi de kendini sürekli yanıltıyor muydu? Sade vatandaş gi bi, halkın arasına karışmak başkaydı..

27 Mayıs sabahı, İstanbul da öyleymiş ya, Ankara gelincik tarlasına dönmüştü. Her evde, her yerde bayraklar asılıydı. Ev­lerde, Kurtuluş Savaşı'ndan kalma sandıklar açılıp, fincanlar çıkarıldı. Yol kıyısındaki askerlere sunuldu:

-Bu kahveyi içmeyi hak ettiniz. Buyurun için., denildi.

Şaşıyordum. Bir iktidar 2.5 saat içinde alaşağı edilebiliyorsa, o iktidarın çürümüşlüğünün kanıtıydı bu. Çürüyen, ülkeyi ihtilal eşiğine getiren iktidara karşı yapılmıştı.

27 Mayıs anayasasından başka, 27 mayısçıların, basına ge­tirdikleri de unutulacak şeylerden değildi.. 212 sayılı yasa, biz gazetecilere yeni bir çok haklar getirmişti. 20 yıl boyunca yapılan basın günlerinin birine, 27 mayısçıların anımsanıp çağırıldıklarını anımsamıyorum. Toplu sözleşme, grev ve sen­dikalaşma hakları alan işçilerin kuruluşları da, onları kısa sürede unutuverdiler...

Çeşitli eğilimlerden kişiler, Komite'nin oluşturduğu ku­rullarda, komisyonlarda çalıştılar. Kendine güvenen, düşüncesi olduğunu söyleyen hemen herkes çağırılıyordu. Komisyonlarda çalışanlar arasında birkaçını sayayım: Süleyman Demirel, Sadun Aren, Aydın Yalçın...

İhtilalin dördüncü ayında, DPT oluşturuldu. Amaç, devletin çarçur edilen kaynaklarının derlenip, toparlanması, halkın ya­rarına kullanılmasıydı...

27 Mayıs'ın yapıldığı ilk yıldönümünde 19 mayıs törenleri, gerçekten görkemli oldu. Yurdun her yanından gelen halk oyun­ları ekipleri, 19 Mayıs Stadyumu'nda halka parasız gösteriler

yaptı. Devlet tiyatroları, üç gün halka, memurlara, erlere, gençliğe, bir gün de yalnız köylülere oyunlar oynadı. Anadolu turnelerine çıktı. O zamanın olanaklarıyla 37 ilde filmler gösterildi... 27 Mayıs, Türk demokrasisinin unutulmaz köşe taşlarından biri...

27.5.1981