Destan Adam Tonguç!

Emin Özdemir, İsmail Hakkı Tonguç'u anlatmaya başlarken Mehmet Başaran'ın "Tonguç Baba” şiirini okudu önce. Şiir şöyle:

Otlar böcekler gibiydik bozkırda / Acılarda gökyüzü kadardık / Bizden geçerdi zamanın karanlığı / Yorgun öküzler kara sabahlarla / Unutulmuş unutulmuş unutulmuş köylerdik

Sonra sen geldin nisanlar geldi / Durdu o içimize akıttığımız kan / Yenilendi gücümüz bembeyaz / Köyler babası halk babası / Bize çalışmaya başladı tarlalar

Komadı karanlığın ağaları / Halk uyansın ülke çiçeğe dursun / Komadı aydınlıktan korkanlar / Terledin dayattın bizim için / Hey Cilavuzlar Kepirler Hasanoğlanlar

Adın bir destan şafağı işte / Umudu sevinci büyütüyor okullar / Halk babası köyler babası / Ha desen horona kalkar milyonlar / Sen Anadolusun halksın köylersin.

Türk Eğitim Derneği Başkanı ile Bilim Kurulu Başkanı'nın açış konuşmalarından sonra kendisine ilk söz verilen Emin Özdemir, konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:

Önce bir burukluğumu dile getirmek istiyorum:

Ben isterdim ki bu salonu dolduranlar gençler olsun. Eğitim fakültelerinde okuyan gençler. İsterdim ki şu ön sıralarda Millî Eğitim Bakanlığı'nın yetkili temsilcileri bulunsun. Ama bakıyorum, onların hiçbiri yok. Sadece Tonguç ışığında aydınlanmış ya da Tonguç'un anısına, eğilimine gönül vermiş bir avuç dost. Olsun. Gerçek yurtseverler, gerçek aydınlar daima yalnızdırlar; ama onların yalnızlığı kendilerini büyütür.

Emin Özdemir, toplantıyı izleyenler arasında gençlerin olmayışından yakındı ya, alt katta toplantıya katılanların yarısı çokluğunda polisler vardı. Tonguç adı geçince demek hâlâ usa polis gelmekteydi. Yoksa ne arasındı aşağıda polisler, yukarı çıkar dinlerlerdi! Türkiye'de bir polis devleti olmadığını kime yutturabilirsiniz?

Emin Özdemir, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Köy Enstitülerinin yetiştirdiği, Türkiye'mizin yüz akı olan ozanımız Mehmet Başaran'ın şiirinde vurgulandığı gibi yaşamını halkına adamış, halkının mutluluğa kavuşması yolunda savaşmış bir destan kişisidir İsmail Hakkı Tonguç. Adanmış, bir ülküye bağlanmış, ülküsünü eyleme dönüştürmüş bir kişidir İsmail Hakkı Tonguç. Hemen belirteyim ki adanmış, bir ülküye bağlanmış, yaşamını bağlandığı ülküyü gerçekleştirme yolunda tüketmiş kişilerin yaşam öyküsünü söze dönüştürme güç bir iştir. Çünkü, hiçbir söz, hiçbir varsayım ya da açıklama, adanmışlığı, bir ülküye bağlanmışlığı, bu yolda verilen savaşımı tam olarak yansıtamaz. Söylenenler, yaşanılanların, yapılanların yerini bütün boyutlarıyla kuşatamaz. Bu bağlamda benim söyleyeceklerim de İsmail Hakkı Tonguç'un yaşamı ve eylemi karşısında yetersiz kalacak, gerçeklerle bire bir örtüşmeyecektir. Öncelikle belirtmek isterim bunu...

Emin Özdemir, İsmail Tonguç'un yaşam öyküsünü anlattı. İlkokulu, ortaokulu köyünde, Silistre'de okuduktan sonra Rüştiye'den sonra İstanbul'a gidip okumayı sürdürmek ister. Babası, gidip okumasına karşı çıkar. Ancak anası, okumasından yanadır. Sonunda İstanbul'a gelir. İsmail Hakkı Tonguç, babasından, amcasından adını duyduğu iyiliksever bir paşadan yardım istemeye karar verir. Ona okuma isteğini açıklar. Paşa, şu karşılığı verir:

- İstanbul'da okumak kolay mı? Parası olan okur, parası olmayan okuyamaz. Buralarda boşuna dolaşma. Köyüne dönmeye bak!

İsmail Hakkı Tonguç, Paşa'nın konağından ayrılırken sarsılmıştır. Şöyle düşünür:

- Senin gibi budalalar yüzünden babalarımız cahil kalmışlar, yoksul düşmüşler. Okumak için her şeyi göze alacağım. Ne edip edip okumanın yolunu bulacağım. Benim gibi zahmet çeken çocukların zahmetsizce okumaları için ömrümün sonuna değin çalışacağım. Koca Paşa, seninle yirmi yıl sonra karşılaşmak isterim...

Emin Özdemir, şunları ekledi:

Denilebilir ki İsmail Hakkı Tonguç'un yaşamını halkına adamasında, her türlü okuma olanağından yoksun binlerce köylü çocuğunu okutmayı, köyü ve köylüyü köleliklerin her türlüsünden kurtarmayı ülkü edinmesine bu olayın büyük payı vardır...

İsmail Hakkı Tonguç, son bir umutla Maarif Nazırı (Millî Eğitim Bakanı) Şükrü Bey'e başvurur. Onun:

- Neden okumak istiyorsun, sorusuna:

- Yurduma hizmet etmek istiyorum, yanıtını verir.

Onun yardımıyla, parasız yatılı öğrenci olarak Kastamonu Öğretmen Okulu'na yerleştirilir. İki yıl bu okulda okuduktan sonra 20 Mart 1916'da naklen İstanbul Öğretmen Okulu'na gelir. Öğretmenlerinin dikkatini çekecek ölçüde başarılı bir öğrencilik yaşamı vardır. 10 Eylül 1918'de okulu bitirir, öğretmen olur. Ardından, öğretmenlik bilgi ve becerisini arttırmak için yirmi arkadaşıyla birlikte Almanya'ya gönderilir. Burada Eylül 1918'den Nisan 1919'a değin öğretmen seminerine katılır.

Bir Köy Enstitülü olan Emin Özdemir, Tonguç'un Köy Enstitüleri serüvenini anlatırken çok heyecanlıdır. Şöyle dedi:

İsmail Hakkı Tonguç'un ülkeyi dipten ve derinden aydınlatan ışığı, kimi çevrelerde tedirginliklere yol açmıştı. Köy Enstitülerinde kulluktan yurttaşlığa geçmenin savaşımı veriliyordu. Enstitü çıkışlı öğretmenler gittikleri yerlerde de kulluktan yurttaşlığa geçiş savaşını başlatıyorlardı. Bu savaşı korkuyla izleyenlerden biri de CHP'li Reşat Şemsettin Sirer'di. Köy Enstitülerini denetlemek için yapılan bir gezide şöyle demişti Tonguç'a:

- Sen bu halk çocuklarını böyle yetiştiriyorsun, peki ne olacak sonra? Nasıl yönetiriz bu milleti? Bindiğim eşeğin akıllı olmasını istemem ben!

Bugün ülkeyi yönetenler, halkı sanki eşek yerine koymuyorlar mı?

Değişen ne?

Emin Özdemir, konuşmasının sonunda şöyle dedi:

"Bugün imam okulları pıtrak gibi çoğaldıysa ülkede, yoksul halk çocukları o okullara girmek için can atıyorsa Tonguç'un yaktığı ışık söndürüldüğü içindir."

5 Kasım 1995