Hasan Âli'nin Gözyaşları...

Kartal'da, "Hasan Âli Yücel Kültür ve Sanat Merkezi"ni, Hint horozu Erdal Bey açtı. Açılışta, bir anısını da anlattı, şöyle dedi:

... Benim yaşımdaki insanlar, rahmetli Hasan Âli Yücel'i çok iyi tanıyorlar. Ama sanmayın ki, bütün gençler onu bizim kadar iyi tanıyor. Size bir hatıramı söyleyeyim: Bir süre önce, Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaparken, orada üniversite öğretim üyelerinin yemek yediği yerde, karşımdaki genç bir öğretim üyesiyle konuşuyordum, yanımda kızı vardı, ilkokula giden kızı:

- Hangi okula gidiyorsun? diye sordum küçük kıza.

- Hasan Âli Yücel Okulu'na gidiyorum, dedi. Ben de çok memnun oldum. Aklıma geldi:

- Niye o okula, Hasan Âli Yücel adını verdiler, biliyor musun? dedim.

Kız, bir an düşündü:

- Bilmiyorum! dedi. Herhalde zengin birisi olmalı, parasını vermiştir, dedi. (Kahkahalar)

Erdal Bey, sürdürdü konuşmasını:

O zaman anladım ki, Hasan Âli Yücel gibi, bizim için millî eğitimin sembolü olmuş bir insan, bugünkü genç kuşaklar için hiç de bilinmiyor, hiç de tanınmıyor. Bu da normal tabii. Zaman değiştikçe, biz kendimizi değişmiyor sanıyoruz ama, yeni gelen insanlar, bugünün insanlarım tanıyorlar. 1950'lerin insanlarını tanımak için bir zorunluluk karşısında değiller; ama işte, onlara bu zorunluluğu, onlara bu ihtiyacı, onlara bu olayı anlatacak bugünün yetişmiş insanlarıdır, bugünün yöneticileridir. Belediye başkanlarımızın o açıdan, böyle bir hareketinden çok mutlu oldum.

Köy Enstitüleri de bizim millî eğitimimizin pek parlak eserlerinden biridir. Bir zamanlar, yine başka bir hatıramı söyleyeyim, UNESCO'da görev yapıyordum, uluslararası bir eğitim teşkilatı, orada gördüm ki bu uluslararası eğitim teşkilatının, genel direktörü, galiba, 1960'larda yaptığı bir geziden sonra, 'Dünyadaki eğitim hareketleri içinde, Türkiye'deki Köy Enstitüleri yeni bir harekettir, yeni bir başarıdır, böyle kalmaya değerdir' diye yazıyordu. Yani uluslararası bir teşkilatın önde gelen temsilcisi, Türkiye'deki Köy Enstitüleri hareketini, Türkiye'de doğmuş, kendine özgü bir eğitim devrimi, ne derseniz deyin, bir eğitim hareketi diye değerlendiriyordu. İşte, ben de onu anlatmaya çalışıyorum. Biz kendi yeteneklerimize güvenerek, kendi fikirlerimize güvenerek, bugünkü dünyanın ihtiyacı olan gelişmeleri pekâlâ sağlayacak hareketler yapabiliriz. Bunun için imkânımız var, bunun için aklımız da var. Bunun için gerekli eğitimi vermeye devam ederek, bu hareketleri demokrasi içinde yapabiliriz, yapmalıyız. Bunda belediye başkanlarımızın öncülük ettiklerini görmekten de çok kıvanç duyuyorum...

Erdal Bey, konuşurken yan yana oturduğumuz Mualla Eyuboğlu'na bakıyordum, nasıl da heyecanlıydı. Mualla Hanım, Köy Enstitülerinde emekler vermiş bir kişi. Erdal Bey, Hikmet Çetin'le birlikte gelmişti, Mehmet Moğultay, üçü yan yana oturuyorlardı. Kartal Kültür ve Sanat Merkezi'ne "Hasan Âli Yücel” adını veren, Kartal'ın SHP'li Belediye Başkanı Mehmet Âli Büklü, Köy Enstitülü çıkışlıydı. İstanbul'un en etkin ilçelerinden birinde, belediye başkanı olunca, kendisini yetiştiren kurumu, o kurumu kuran insanları anımsamış, bir kültür merkezine Köy Enstitülerinin kurucularından Hasan Âli Yücel'in adını vermeyi kafasına koymuştu. Bunu gerçekleştirdiği için, Mehmet Âli Büklü'yü kutluyorum. Siz, hiç Kenan Bey'den, Süleyman Bey'den, Hacı Turgut Bey'den Köy Enstitülerini öven bir tümce duydunuz mu? Duymazsınız. Köy Enstitüleri, onların gözünde "komünist yuvaları"dır. Ağababaları, öyle söylemiş, onlar öyle bellemişlerdir. Türk köylüsü okursa, bir daha kendilerine oy vermez; gözleri ne açılır, diye anmazlar Köy Enstitülerini. "Eski Demokratlar"ın, toprak ağalarından yana olan CHP'lilerin Köy Enstitülerini kapattıkları için yatacak yerleri yoktur, bilesiniz.

Erdal Bey'in konuşmasının, böyle önemli bir günde, bir bölümünü daha vermek istiyorum. Şöyle dedi Hint horozu:

... Millî eğitimimizin en parlak dönemlerinden birinde, öğretmen olarak Millî Eğitim Bakanı olarak, hizmet vermiş olan rahmetli Hasan Âli Yücel'in adını anarak bir kültür merkezinin açılması, hem örnek alınacak bir kadirşinaslık, hem de gerçek bir yurtseverlik, gençlere yol gösterecek davranış. Hasan Âli Yücel, yakından tanıdığımız bir siyaset, kültür ve başarı insanıydı. Bir halk adamıydı. Bir kültür adamıydı, bir fikir adamıydı, ama çok değerli, çok başarılı bir uygulayıcıydı. Onun Millî Eğitim Bakanı olarak hizmet yaptığı dönem, İkinci Dünya Savaşı'nın çeşitli zorlukları içinde, millî eğitimimizin en parlak bir dönemi olarak, her zaman anılacaktır. Yatırımlarıyla, atılımlarıyla ve yetiştirdiği insanlarla. Köy Enstitüleri, en parlak örneklerinden birisi. Burada, biraz sonra konuşacak değerli yazarımız, Köy Enstitülerinde yetiştiler. O zaman, kültür alanında yapılan atılımlar, operasıyla, konservatuarıyla, klasiklerin tercümeleriyle ve her türlü gençlikle, bilim alanındaki ilerlemeler, üniversitelerdeki gelişmeler, teknik alandaki gelişmeler, bunların hepsi İkinci Dünya Savaşı'nın zorlukları içinde, bir ulusun kendi yeteneklerine, kendi gençlerinin yeteneklerine güvenmesiyle gerçekleştirilmiş hamlelerdi. Klasikleri tercüme ederken, eski Yunan'da, eski Roma'da, eski çağlardaki büyük insanların eserlerini tercüme ederken, nasıl o insanlar, o zamanlar, bugünkü medeniyet yokken, böyle güzel fikirleri, yazmışlar, bunlar için yaşamlarını değerlendirmişlerse, bugünkü Türkiye'de yaşayanlar da güçlüklere rağmen, kendi yetenekleriyle, böyle büyük eserler yapabilirler. Böyle, dünyada ün salabilirler. Bu yetenek bizde de vardır. Kendimize güvenelim ve kendimize güvenimizi, bu eserler içinde ortaya koyalım anlayışıyla yapılmıştır. İnsanlarımız, korkmadan, geleceğimize güvenerek, insanlarımıza güvenerek, onların kendi yeteneklerini geliştirmelerine engel olan her türlü setleri aşarak, bu atılımları yapmışlardır. Onun için, şimdi Türkiye'de Avrupa'nın yeni aldığı, dünyanın yeni aldığı konumda, "Nasıl kendimizi göstereceğiz? Nasıl kendimize itibar kazandıracağız?” diye, bugün gördüğümüz, birtakım çağdışı, çağın çok gerisinde kalmış, isterseniz harp maceraları deyin, bütün bunlardan medet uman davranışlar, bugün Hasan Âli Yücel'in başlattığı hareket karşısında, ne kadar saçma, ne kadar ilkel görünüyor. Ama, yapılacak şey bunun tersi: Nasıl o zaman, insanların kendi yeteneklerine güvenerek, çağın gerektirdiği gelişmeleri Türkiye'nin yapacağına güvenerek, hiçbir şeyden korkmadan gelişmeye Türkiye açılmışsa ve arkasından demokrasi de gelmişse, bugün de Türkiye'nin mevcut yeteneklerine, mevcut olanaklarını tam anlamıyla değerlendirerek, böyle çağdışı harp maceralarını filan bir tarafa bırakarak, kültürümüzü, sanatımızı, bilimimizi, tekniğimizi, ekonomimizi geliştirecek hareketlere bütün gücümüzle girmeliyiz. Bunun da temeli demokrasidir, bunu da yapmalıyız. Bütün bunları yapmanın yolu, kendimize güvenerek, o zaman Hasan Âli Yücel'in yaşamında başlatılmış olan hareketleri sonuna kadar götürerek bulunacaktır...

Bu toplantıyı, Hasan Âli Yücel'in bir köşeden izlediğini düşündüm. Faşizmin bin bir gazabına uğramış Hasan Âli Yücel'in, sevinç gözyaşlarını tutamayışını gözledim sanki.

29 Kasım 1990