Öksüz Yamalığı...

17 Nisan, bir eğitimci-yazar gönüldeşimin yakında çıkaracağı betiğine koyduğu addır. Köy Enstitülerinin kurulduğu gün. Bu betik, ilkin adıyla okuyucuların yüreğini burkacak, okuyan herkes Köy Enstitüleri, Halkevleri gibi eğitim kurumlarının artık uzabilime "tarihe" karıştığını ansıyacaklardır.

Köy Enstitüleri, bu Anadolu'ya akıncı savaşçılar öğüten değirmen, çarkları bakımsızlıktan paslanmış, gerçek amaca aykırı bir yöntem de işletilmeye bırakılmış, yahut da hiç değilse hazırdan faydalanma gibi duruk, yavaş bir yolun konakları, durakları hâline getirilmiştir. Köy Enstitüleri, binlerce öğrenci değil, yüzleri bulan öğrencileri bile barındırmaktan uzak birer gösteriş kurumu hâline döndürülmüştür. Hem, bu durumdan övünme payları çıkaranlar, "Köy Enstitülerini bu yurttan kaldırıp atmakla yurdu temizledik..." anlayışı ile yurttaş kafasında yanlış ve zararlı düşünler doğuranlar, en ufak bir sorum duymaksızın, doğan sonuçlardan yararlanıp durmuşlardır. Örneğin, yıllar yılı ulusalcı "milliyetçi" geçinmişler. Pırıl pırıl bir alın, temiz bir yürekle bu yurda faydalı olmaya özenenleri solculukla karalamaya

kalkmışlardır.

Elazığ'da iken, pek çalışkan ve dürüst, yurtsever bir öğretmen hakkında çirkin dedikodular çıkararak, solculuk lekesi çalmaya uğraştıklarını duymuştum. Sonunda öğrendim ki, genç ve yurtsever öğretmen çok fazla çalışmakta, gücü yettiği kadar okumakta ve öğrencilere yararlı olmaktadır. Bunu çekemeyen birkaç miting kaçkını -deyim Elazığlılarındır- bu çalışkan öğretmeni hiç değilse, Elazığ'dan uzaklaştırabilmek için ellerinden gelen yavuzluğu yapmışlar, gerek bölemciliğe, gerek beylik kurumlara başvurmaktan çekinmeyerek huzur bozmaya, tedirgin etmeye devam etmişlerdir. Onlarca bütün suç olumlu kafalı olmak, çok çalışmak ve bu yurdu -kendileri gibi değil- gerçekten sevmektir.

Köy Enstitülerinden yetişmiş öğretmenlere ve bu ocakla ilgili kişilere yapılan çirkin isnatlar bugün bir kar gibi erimiş, bu isnatlardan geçinenlerin kötü amaçları ortaya çıkmıştır. Gelecek kuşaklar, Atatürk'ün ideali, İnönü'nün emeği ile kurulan bu kuramların Türkelinde saçtığı bilgi kıvılcımını saygı ile anacaklardır... Türk köylüsüne, onun çocuklarına dayanılmaz yavuzlukları hoş görenler, bu yurt çocuklarının yıllar yılı bilisiz, kör kalmalarına seyirci olabilecek anlayışta olduklarını ortaya koymuşlardır. Köy Enstitüleri, köy içinden, Anadolu'nun göbeğinden yetişen Türk çocuklarını yine köy hizmetine veren biricik kuramlardı. Küşümsüz eski hızla devam edilseydi, bugün öğretmensiz köy kalmayacaktı. Ulusal Eğitim Bakanlığı bütçesi tartışmalarından öğrendiğimiz on bin Türk köyünün bugün okulsuz olduğudur. Okulsuz,   öğretmensiz... Bilim ışığından, uygarlık

gereklerinden yoksun on bin köy bu, dile kolay...

Enstitüler, Halkevleri, sonucu her şeyden önce ilköğretim seferberliği. Yemeden, içmeden kesilerek yapılacak ilk iş Türk çocuklarının öğretimden geçmesinin sağlanması olmalıdır.

Anadolu'da lapa lapa yağan kara "öksüz yamalığı” derler. Bu, üşütücü karın büyüklüğünü olduğu kadar, evinde odunu, tezeği olmayanların acınacak durumunu da anlatır. On bin köyün okulsuzluğu, buna karşılık Köy Enstitülerinin, Halkevlerinin kapatılmış olması, ışık bekleyen kafalara, "öksüz yamalığı" büyüklüğünde karanlığın yağdığını, toplumumuzu dönülmez bir ortaçağ anlayışına hızla sürüklemekte olduğunu gün gibi apaçık göstermektedir.

2 Mart 1959