Kemanlar Hurdacıya Satılmış!..

Beşikdüzü Köy Enstitüsü müzik öğretmeni M. Ali Kamacıoğlu'nun anıları bu yazıyla sona eriyor. Yayımlanan dört yazının, ilgi çektiğini, gerek gelen telefonlardan, gerekse karşılaştığım dostların övgülerinden anladım. Kapatıldıklarından beri, hatta kuruluşlarından beri, bu kurumlar üzerine öyle çok yazılıp çizildi ki; sadece bu olay bile, bu kurumların nasıl yedi canlı olduklarını gösterir. Müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu, anılarını anlatırken şöyle diyor:

- Kırk yıl sonra, şimdi hangi eğitim veya öğretim kurumunda, bu şekilde bir eğitim çalışması ve öğrenci idaresi vardır? Çok üzülerek bir şey daha söyleyeyim: Beşikdüzü Köy Enstitüsü'ndeki bu müzik aletlerinin daha sonraki yöneticilerce hurda eşya olarak satıldığını ve yüklenici (müteahhit) tarafından bir kamyonla götürülmüş olduğunu öğrendim. Halkevleri ve Köy Enstitülerini ortadan kaldıran zihniyetin Türkiye'yi Atatürk ilkelerinden uzaklaştırıp nerelere götürmek istediği bugün daha iyi anlaşılmıyor mu? En üzüldüğüm şey, bütün bunların Atatürkçülüğü dillerinden düşürmeyenlerce yaptırılmış olmasıdır. Selam 17 Nisan'lara!

Müzik öğretmeni M. Ali Kamacıoğlu, Beşikdüzü'nden ayrıldıktan sonra çeşitli okullarda, yine müzik öğretmenliği yapar, daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü'ne giderek, orayı da bitirir. Müzik öğretmenliğinden emekli olur. 49 yıl geçtikten sonra, Köy Enstitüleri... Kamacıoğlu'nun enstitüler içine işlemiştir, oradaki çalışmaların tadı damağında kalmıştır. Onlar kapatıldıktan sonra, okullarda gerici eğitim yaygınlaştırıldı.

Şöyle diyor M. Ali Kamacıoğlu:

Burada enstitü çalışmalarımızın ilginç bir yanını da anlatmayı yararlı buluyorum. Enstitüde bütün işler, öğrencilerce yapılırdı. Her alanda, bir öğretmen veya usta öğretici gözetiminde bütün çalışmalar öğrencilerce yürütülürdü. Bunun için de okul yönetimi yanında, bir de öğrenci yönetimi vardı. Her enstitüde olduğu gibi, Beşikdüzü Köy Enstitüsü'nde kız-erkek karışık 700 öğrenci, memur, işçi, öğretmen, 1000 kişilik bir eğitim- öğretim toplumu, birbirine bağlı iki sorumlu kurumca yönetiliyor. Biri, devletçe atanan müdür, yardımcıları, öğretmenler, yani yetiştiriciler; öbürü büyük kitle öğrenciler, yani yetiştirilenler. Her işin öğrencilerce yapıldığı bir kurumda, öğrencilerin kendi kendilerini yönetmesinin ve denetlemesinin daha çok başarılı olacağı düşünülmüştü. Günlerce öğretmenler kurulunda, daha sonra tüm öğrencilerin katıldığı toplantılarda nasıl bir öğrenci yönetimi kurulması gerektiği üzerinde tartışmalar yapıldı. Sonunda en demokratik bir sistemin gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. Bir yönetmelikle yürürlüğe kondu. Öğrenci yönetim biçimi kısaca şöyleydi: Bir yıl için seçimle işbaşına gelecek bir öğrenci başkanı; her alanda kendisiyle çalışacak kol başkanlarını kendisi seçecek, onların çalışmalarından da sorumlu olacak. Bunlar, yemekhane, yatakhane, balıkhane, tarım alanları, atölyeler, aletlerin korunması, eğlence işleri, misafirhane, kız öğrencilerin gereksinimleri gibi tüm alanlarda işlere bakacak birer başkan, hükümetin bakanları gibi...

Bir de yine bir yıl için tüm öğrencilerce seçilecek toplantı başkanıyla yardımcısı, Meclis Başkanı gibi. Bu seçimler, çok hareketli, çetin geçerdi. Büyük mücadeleler sonunda gerçekleştirilirdi. Her aday, kendi izlencesini hazırlar, toplantılarda okur, üzerinde tartışmalar yapılır, propagandalar bir ay kadar sürerdi. Sonunda seçim günü gelir, gizli oylar sandığa atılırdı. Başkan, seçildikten sonra, hemen işe koyulurdu. Hafta sonlarında eğlenceler düzenlendiği gibi, ay sonlarında da okul işlerinin tartışıldığı toplantılar yapılırdı. Bu toplantıları toplantı başkanı yürütürdü. Öğrenci ve toplantı başkanı son sınıflardan, öbürleri ara sınıflardan da olurdu. Müdür ile bütün enstitü mensupları bu toplantılarda hazır bulunurdu. Her öğrenci, her enstitü mensubu, bütün isteklerini bu toplantılarda dile getirebilirdi; önerilerde bulunur, eleştiriler yöneltebilirdi. Müdür dahil, her toplantıda bulunan, toplantı başkanından söz alır, yanıt, istek ya da eleştirilerini dile getirirdi. Müdürün önerilerinin bile reddedildiği olurdu. Birini anımsıyorum; bir kitap tanıtma saati nedeniyle tartışma açılmıştı. Toplantı uzuyordu, yatma zamanı gelmişti. Müdür toplantıyı ertesi akşama önerdi. Toplantı başkanı, "O zaman, inkılâp tarihi toplantımız var, isteğinizi oya koyuyorum." diyerek, oylattı. Müdürün önerisi reddedilmişti. Bu müdür, saygıyla, rahmetle anılması gereken büyük eğitimci Fehim Akıncıydı. Böyle bir yönetimin okulda gerçekleştirilmesi kolay değildi. Fehim Akıncı, Osman Ülkmen gibi müdür ve o dönemin öğretmen kadrosunun da büyük payı olmuştu bunda...

23 Nisan 1989