Foça'da...

Foça'ya gidip döndüm. Foça'da "Ferit Oğuz Bayır ödülü'nü alan Samim Kocagöz için tören vardı. Kocagöz, roman ödülünü "Mor Ötesi" adlı romanı ile almıştı.

Ferit Oğuz Bayır, Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'un sağ kolu. 1946'larda, Hasan Âli Yücel bakanlıktan alınınca, Tonguç 'la birlikte Ferit Oğuz Bayır da, önce kızağa çekilir, sonra sürgünlere gider. Ferit Oğuz Bayır, şimdi seksen sekiz yaşında. Onu sürenlerden çoğu belki ölüp gitmiş, o ise dipdiri, capcanlı. Hasan Âli Yücel'den sonra bakan olan Reşat Şemsettin Sirer'e dehşetli içerliyor. "Köyün Gücü" adlı yapıtında da belirtiyor bunu. Reşat Şemsettin, Atatürk döneminde Meclis Başkanlığı yapmış olan Kâzım Özalp'in damadı. "Paşa damatlığına güvenerek yükseldi!" diyor. Güçlenince de, Köy Enstitülerine en ağır yumruğu indiriyor. Ferit Oğuz Bayır, Reşat Şemsettin Sirer'den öfkesini alamıyor; Necip Fazıl Kısakürek'in, Büyük-doğu'da Reşat Şemsettin Sirer'e yazdığı bir açık mektubu da yayımlıyor yapıtında. Hasan Âli Yücel'in yerine gelen Reşat Şemsettin Sirer, bakanlığa uğrayan Necip Fazıl Kısakürek'e:

- Necip, Allahtan duam, senin ideolojini muzaffer kılmasıdır! diyor.

Necip Fazıl'ın düşüncelerini, ideolojisini bilmeyen mi var? Türk-İslam sentezi, bugüne kolay mı geldi?

Foça'ya giderken iki Foça var. Biz eski Foça'ya gittik. Düşünüyordum; bu yıl Köy Enstitüleri ile ilgili ilginç yayınlar vardı gazetelerde. Milliyet'te İlhami Soysal, Hürriyet'te Doç. Dr. Çetin Yetkin ile Gündüz İmşir, Demokrat Ege'de Ercan Kızılay yazı dizileri hazırlamışlardı. Her yıl, yalnızca Cumhuriyet yazarlarının dile getirdiği bu konu, öbür gazetelerin de ele alma zorunu duydukları önemli bir sorun olmuştu. Şimdiye değin boş verenler, "Aman canım, Köy Enstitüleri mi, kapanıp gitmiş işte. Ölü bir daha dirilir mi?" diyenler, bir yerlerde bir sakatlık olduğunu sezmeye mi başlamışlardı? Ama, hemen her konuda konuşan, yükseklerde oturan kişiler, çıt çıkarmıyorlardı. En önemli olayı görmezden geliyorlardı. Okul yapımı, birkaç varlıklının sadakasına mı kalmıştı? Okullarını imece yoluyla yapan köylüyü CHP iktidarının ezdiğini söyleyerek eleştirenler, bu çıkmazın içinde bakalım ne diyeceklerdi? Köy Enstitülerinin 47. kuruluş yıldönümünde, SHP, sorunu kavradığını gösterdi. Çeşitli illerde toplantılar, açık oturumlar yapılmasına öncülük etti. SHP İstanbul İl Örgütü, 17 Nisan günü yayımladığı bildiride, özetle şöyle dedi:

Demokrasi ile yönetilen bir toplumun eğitimi demokratik olmalıdır. Demokrat insan, arayan, düşünen, tartışan, haklarının bilincinde olan insandır. Kırk yıldır geri kalmışlık çemberinden kurtulamayan toplumumuz, çağdışı, yanlış bir eğitimin kurbanı olmaktadır. Halkımızın bilinçlenmesi sinsice engellenmektedir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki atılımcı coşkudan, Atatürk devrimciliğinden bugün uzaklaşılmıştır.

Halkımız bu tuzaktan kurtarılmalıdır. Köy Enstitüleri, Atatürk devrimciliğinin bir parçası olan halkçı eğitimin uygulandığı kurumlardı.

Toplumların gelecekleri eğitim kurumlarında yoğrulur. Demokrasi her şeyden önce laik, ulusal, çağdaş eğitimle, eğitimde fırsat ve olanak eşitliği sağlanmasıyla kökleşip gelişebilir. Son yıllarda, eğitim kesiminde toplumun geleceğini tehlikeye düşürecek büyük bir yozlaşma, geriye gidiş gözlenmektedir...

Bugün eğitimi, pazar metasına ve ticarete dönüştüren, kulluk anlayışını yaygınlaştıran sistem, tüm öğretmen yetiştiren kaynakları kurutmuştur. Öğretmen okulları, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları yoktur artık. Öğretmenlik meslek olmaktan çıkmıştır. Yurtdışından paralı öğretmenler getirilmekte, YÖK'e bağlı kaynaklardan ilanla belli görüşlere göre öğretmen alınmaktadır...

88 yaşındaki Ferit Oğuz Bayır'la tören sırasında konuşuyoruz. Foça'ya iyiden iyiye yerleştikten sonra, burada pansiyonculuğu başlatmış, pansiyonun adı da "Pansiyon 1". Gözü gönlü tok bir kişi. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, her köyde oturulacak evler, pansiyonlar olacaktı diye düşündüm! "Köyün Gücü"nden anladığım, Tonguç, enstitülere, gerici akımları sokmamaya çalıştığı gibi, sivri solcuları da uzak tutmuş. Örneğin, Sabahattin Ali'nin Köy Enstitülerine ziyaretçi olarak bile gitmesi yasaklanmış. Bir toplumbilimci olan Behice Boran'ın da enstitülere gitmediğini duymuştum. "Söz gelir" diye çekinmiş olmalılar. Ama ne söz? Köy Enstitüleri, yalan yanlış dedikodular gerçek gibi gösterilip yıkılıyor.

"Komünist yuvası” öyle mi? Kız erkek öğrencilerin gecenin bir saatinde ağaçların altında sarmaş dolaş dolaştıklarını gördüğünü ileri sürer Hasanoğlan'dan biri. Hasanoğlan Köyü Muhtarı, Köy Enstitülerini destekleyen uyanık bir köylü çocuğudur. O dedikoduyu çıkarana şöyle der:

- Kızla erkek öğrencinin gecenin bir yarısı, sarmaş dolaş yürüdüğünü ben görmem, sen görürsün! Çünkü sen, hırsızlar gibi gece dolaşırsın!

Foça'da, Ferit Oğuz Bayır Ödülü törenine gelenler, kalabalıktı. Geçen yıl Foça Kaymakamlığı'na bakan kişi, törene izin vermemişti. Kaymakam değişince, bu yıl tören yapılabildi. Kıyamet de kopmadı. Törene, seçici kurul üyelerinden Vedat Günyol, Mehmet Başaran, Sami Karaören, Talip Apaydın gelmişlerdi. Emin Özdemir sayrıydı, gelemedi. Fakir Baykurt da Almanya'daydı. Seçici Kurul üyeleri konuşmalar yaptılar. Vedat Günyol, yaptığı konuşmada Köy Enstitülerini "Köylülerimize yönelik bir bilinçlenme, bir aydınlanma girişimi" olarak niteledi. Şöyle sürdürdü konuşmasını Vedat Günyol:

Bu atılım, bu girişim, adına Köy Enstitüleri denen, dünyada eşine pek rastlanmayan bir eğitim, 'iş içinde iş için eğitim' ve öğrenim yuvasının kuruluş, atılım ve girişimiydi. Köy Enstitüsü düşüncesinin temelinde millî eğitimimize yön verme amacıyla, 1924'te yurdumuza çağrılan Amerikan filozof ve eğitimcisi John Dewey'in sunduğu rapor yatmaktadır. Türk Millî Eğitiminin amacını şöyle saptıyor filozof: Amaç, Türkiye'nin uygar uluslar arasında yetkin bir üye olarak canlı, özgür, bağımsız ve laik bir cumhuriyet olarak gelişmesidir. Bu amaca varmak için de şunları öğütlüyor: Okullar, ulus bireylerine, doğru politik alışkanlıklar ve düşünceler aşılamak, onları çeşitli biçimlerde ekonomik ve ticari yeteneklere özendirmeli; kadın ve erkekleri ulusal egemenliğe, ekonomik bakımdan kendilerini yönetmeye, sanat alanında ilerlemeye, özgürce ve bilimsel düşünceye, toplum yararına işbirliğine yönetmeli. Peki bu amaçları gerçekleştirmek için, sadece birtakım 'lider'ler yetiştirmek yeter mi? 'Hayır' diyor, büyük eğitimci Dewey. Ona göre 'Yurttaşların tümü, yurdun politik, ekonomik ve kültürel gelişimine katılacak bir eğitim görmelidir. Bu amaca varmak için de, okulların yalnız öğrenciye birtakım ders konularını öğretmesi yeterli olmaz. Özellikle toplumsal yaşamın canlı akımlarından uzak kalmış gibi görünen köy yörelerinde-topluluk yaşamının merkezini oluşturmalıdır.' Burada, 'yurttaşların tümü' sözü, o günlerdeki nüfusumuzun yüzde seksenini oluşturan köylerimizi ön plana almaktaydı. İşte, Köy Enstitüleri, 1940'ta kurulurken, bu görüş egemendi. 1924 tarihli bu görüş, bu düşünce, uygulama alanına ancak 1940'ta girdi. İsmet İnönü ve Hasan Âli Yücel'in desteği ve büyük eğitimci Hakkı Tonguç'un övünülesi girişimiyle. Diyebiliriz ki, Köy Enstitüsü düşüncesi, John Dewey'in olduğu kadar, Hakkı Tonguç'undur da. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın.

Vedat Günyol, "Kimilerinin Nazilik, kimilerinin komünistlik suçlamalarına karşın, yurt sevgisine dayalı iyi niyeti konusunda hiç kimsenin kuşkuya düşemeyeceği Köy Enstitüleri yaşasaydı, bugün bütün dünyanın parmağını ağzında bırakacak ölçüde bilinçli seçmen tabanı gerçekleşmiş olacaktı.” dedi.

Toplantıda, Köy Enstitülü, emekli olmuş öğretmenler anılar anlattılar. Sonra, bir ağızdan Köy Enstitüleri marşını söylediler. Marşın sözlerini Behçet Kemal Çağlar yazmış, A. Adnan Saygun bestelemiş. "Ziraat Marşı” diye bilinen marş şöyle:

Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine / Milletin her kazancı milletin kesesine, / Toplandık başçiftçinin Atatürk'ün sesine / Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz / Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.

İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak / En yeni aletlerle en içten çalışarak / Türk için yine yakın dünyaya örnek olmak, / Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz / Biz, yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.

Kuracağız özyurtta, dirliği, düzenliği / Yıkıyor engelleri ulus egemenliği. / Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz / Biz, yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

23 Nisan 1987