Anlaşıldı Vehbi'nin Kerrakesi...

İkinci Dünya Savaşı bitti, bitecek; Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Çankaya'da, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'la konuşuyor. Köy Enstitülerinin ürünlerini vermeye başladığı yıllar, Paşa, Köy Enstitülerine çok önem veriyor...

Bu sırada Çankaya'ya Başbakan Şükrü Saraçoğlu'yla, o zaman Dışişleri Bakanı olan Hasan Saka gelirler. Saraçoğlu, hemen söze girer. İsmet Paşa'ya:

- Paşam, der, Bulgar elçisi geldi; Amerikalılarla, İngilizlerle ilişki kurmak istiyor. "Ruslar kapıda, Bulgaristan'a girecekler, onlar girmeden, müttefikler girsin Bulgaristan'a. Hatta, siz girin!" diyor...

Cumhurbaşkanı İnönü'ye, Bulgar elçisinin yaptığı konuşmaların bantları da dinletilir. İnönü. "Genelkurmay Başkanı'nı çağıralım bakalım, o ne diyor?" der. Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'a haber gönderilir, o da gelmiştir. Bu sırada, Hasan Âli Yücel'le, İsmail Hakkı Tonguç kalkmak için izin isterler. Yücel:

- Efendim, dış politika, askerlik konuları konuşuluyor, biz izin isteyelim... deyince. Paşa:

- Siz de oturun, gitmeyin! der onları da bırakmaz... İsmet Paşa, Kâzım Orbay'a sorar:

- Ne diyorsun, durum nedir? Kâzım Orbay anlatır:

- Sınırda gerekli önlemleri aldık; emir verilirse, derhal harekete geçebiliriz... Üç saatte Filibe'de, altı saatte Sofya'da oluruz, diye ayrıntılı bilgiler verir. Paşa, Hasan Âli Yücel'e, Tonguç'a döner:

- Bulgaristan'da okuma-yazma oranı nedir? Kaç ilkokul, kaç ortaokul, kaç lise var? Kaç üniversitesi var?

Yücel'le Tonguç, Bulgaristan'daki okur-yazar oranını, okullaşma durumunu rakamlarla söylerler. Bulgaristan'ın durumu da eğitim açısından, Türkiye'den kat kat iyidir. Bunları anlatırlar. (1972'de Bulgaristan'a gittiğimde, incelemiştim, en kötü durumda olanlar Türk kız çocuklarıydı. Bulgarlar, Türklerin kızları okutmamalarından, genç yaşta evlendirmelerinden yakınıyorlardı...)

Paşa, Yücel'le Tonguç'tan bilgileri aldıktan sonra, Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'a, Başbakan Saraçoğlu'na, Dışişleri Bakanı Hasan Saka'ya bir ders verir. Orbay'a, "Siz askerlik açısından gerekli önlemlerinizi alın." dedikten sonra sorar:

- Bulgaristan'a girdiniz, orada ne kadar kalmayı düşünüyorsunuz?

Susarlar, yanıt vermezler... İsmet Paşa şöyle der:

- Eğitim bakımından, kültür bakımından gelişmemiş bir ülkenin, kültürü gelişmiş bir ülkeyi işgal etmesi kolaydır, ama orada uzun süre kalması güçtür...

Bu olayı ben, Engin Tonguç'tan, bir de Dursun Kut'tan dinlemiştim. İkisine de, İsmail Hakkı Tonguç anlatmış. Engin Tonguç, İsmail Hakkı Tonguç'un oğlu, Dursun Kut da, Tonguç'un öğrencisi, Köy Enstitülü, Tonguç'un yazılarının yayımlandığı "Demet" dergisinin sahibi.

Dinlencede olduğum günlerde, sağ eğilimli bir gazetede, Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın bir demecini okumuştum; Yılmaz, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Türk ordusunun Bulgaristan'a girmek üzereyken, bunu İsmet Paşa'nın engellediğini söylüyordu. "Demek anlattığım olay, devlet arşivinde de varmış!" diye düşündüm, güldüm. Göçmenlerin sınıra yığıldıkları sıra, kimi basında "Ordu Sofya'ya!" başlıklarını görünce de içimden gülüştüm...

Hacı Turgut Bey, esip gürlüyordu; tafrasından geçilmiyordu; hele Türkiye, bir yetmiş milyon olsun, o zaman görecekti "Bulgar domuzu" gününü! Davullar, zurnalar, mehter takımları, "Allah, Allah!"...

Hacı Turgut Bey, Jivkov'un ümüğüne çökecek, onu masaya oturtacaktı; breh breh!

Böyle bağırıp çağırırken, yelkenler indi. Kendi soydaşlarımıza vize kondu Hacı Turgut Bey'in buyruğuyla. Eee, bu iş de buncağızdı işte! Kamuoyu, basın uzun süre bununla uğraştırılmış, haziran, temmuz, ağustos ayları bir güzel geçirilmişti! Erken seçim de, Çankaya'da unutulmasa da tavsamıştı bu arada. Hacı Turgut Bey, yine de kazançlı sayılırdı. Neden mi?

Süleyman Bey'le konuşuyorduk, bir ara sordum:

- Bu, Bulgaristan'dan gelenler, bir çeşit oy deposu olarak düşünülüyor mu dersiniz? Üç yüz bin kişiden, ne kadarı oy?

- Evet, diye karşılık verdi Süleyman Bey, öyle söylüyorlar!

- Ama belli olmaz kime oy vereceği de, tersi de çıkabilir.

- Hiç belli olmaz!

- Tabii bir şey daha var, Çankaya'ya gidişi unutturuyor böylece! Hain Jivkov, "Katil Jivkov” diye bütün basın bağırdık, herkes unuttu, gitti. Erken seçim de kalmadı, erken seçim zaten olmazdı...

- Çok kötü olmuştur, çok kötü!

- Anladım Süleyman Bey!

Bulgaristan göçmenleri olayı,"banker olayları"na benzedi. Onlar da "Özalzede"ydi, bunlar da. Ama yine de yüz elli bini aşkın oy var hesapta! Araştırmacılar, bakalım ne bulacaklar?

Bir deyim var; "Vehbi'nin kerrakesi" diye. "Şimdi anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi" derler, "kerrake", vaktiyle bilim adamlarının giydikleri ince kumaştan bir üstlük; öyküsü de şöyle: Padişahın usuna düşüyor, "Vehbi'yi bana çağırın" diyor. Gelip çağırıyorlar Vehbi Hoca'yı. Vehbi'de şafak atıyor "Niye çağırıyorlar beni?" diye. İvecenlikle, kerrakesini giyeceğine, karısının feracesini giyiyor, çıkıyor yola. Padişahın huzuruna varınca, padişah gülmeye başlıyor, takılıyor Vehbi'ye:

- Vehbi bu ne hâl? Bu üstündeki ne?

O zaman anlaşılıyor, Vehbi'nin kerrakesi!..

"Vehbi'nin kerrakesi” deyimi, Ömer Asım Aksoy'un "Deyimler Sözlüğü"nde var, "İşin içyüzü anlaşıldı, amaç belli oldu." demek... (Deyimler Sözlüğü, 5. basım, s: 513)

27 Ağustos 1989