İsmet İnönü, Necdet Uğur'a anlatmış; O'nun Yapı Kredi Yayınları'nda çıkan "İsmet İnönü” kitabında okudum. Şöyle diyor İsmet Paşa:
Bir gün Atatürk'le konuşuyordum. Kendisine dert yandım:
- Bazen muharebede bunalıyorum. O zaman canımdan beziyorum; ölmek istiyorum. Her yere atılıyorum. Her şeyi zorluyorum. Ölümü arıyorum. Ne dersin? dedim. Atatürk bana:
- Bu senin söylediğin büyük kumandanlık hasletidir (doğasıdır). Bütün büyük kumandanlar ümitsizlik anında ölüme koşmuşlar ve ancak o zaman ümitsizlik anını zafere dönüştürmüşlerdir, dedi.
Bizim Çakmak (Fevzi) bu anlarda ne yapardı bilir misiniz? Odasına kapanır, Kuran okurdu.
Serçe parmak kalınlığında bile olmayan kitabı okumayan varsa okusun, benim günlerce başucu kitabım oldu. İnönü bir yerde de şunları anlatır:
Cumhuriyetin ilanından önce Atatürk'ün güçlenmesinden ve sık sık ifade ettiği fikirlerden ürkütmeye başlandı. Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele vb. aralarında konuşmuşlar, kendisini başıboş ve tek başına hâkim bırakmamanın yollarını aramışlar. Durumu Fevzi Çakmak'la da konuşmuşlar, O da kabul etmiş:
- Gider ben Atatürk'e söylerim, demiş.
Çakmak, sonradan benimle de görüşmeyi, beni de içlerine almayı düşünmüş. Bana geldi; endişelerini anlattı:
- Beraber olalım, sen de muvafakat et, ben gider Atatürk'e söylerim, dedi. Kendisine:
- Olmaz, dedim. Kabul etmedim. Hem onlarla mutabık değildim hem de onların endişe duyduklarından ben endişe duymuyordum. Üstelik Atatürk'le beraber düşünüyordum. Ben reddedince Fevzi Çakmak da vazgeçti.
Ölünceye kadar bu olayı Atatürk'e anlatmadım. Başka kimseye de bahsetmedim.
Demek, bir Necdet Uğur'a anlatmış. Bu olayın arkası da var, merak edenler, onu kitaptan okusunlar...
Bir olayı, belediye otobüsünde, canlı tarih dostum Yalçın Orkun anlattı: "Sana anlatacaklarımı Haldun Özen'le, Baltacıoğlu'nun kızı Hatçe Baltacıoğlu daha iyi bilirler." dedi. Haldun Özen'i, Hatçe Baltacıoğlu'nu da aradım. Yalçın Orkun'un anlattığı olay şöyle:
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu (28 Şubat 1886-1 Nisan 1978), 1923-25 yılları arasında, İstanbul Darülfünunu Emini (üniversite rektörü); 1924 bütçesi ocak ayında Meclis'te benimsenince, rektör ile dekanlar, Başbakan İsmet İnönü'ye giderler:
- Efendim, derler, bütçemizin kabulü dolayısıyla, İzmir'e gidip Gazi Paşa Hazretleri'ne bağlılıklarımızı bildirmek istiyoruz, ne dersiniz?
- Çok iyi olur, memnun olur. Ben de yarın İzmir'e Gazi Paşa Hazretleri'nin yanına gideceğim. Sizi de götüreyim, yanıtını verir.
İzmir'e giderler. Naim Palas'a inerler.
O gün akşamüstü saat 17.00'de yaver gelerek, onları alıp Göztepe'deki Latife Hanım'ın köşküne götürür, Atatürk onları yemeğe alıkoyar. Dokuz saat görüşürler, tartışırlar. Üç konu görüşülmektedir: 1-Nüfus sorunu, 2- Kalkınma, 3- Bağnazlık. Bağnazlıktan Atatürk'ün kastı, hilafetin kaldırılmasının ne yankıları olabilir, o. (Bağnazlık konusunu ayrıca, bir yazıda yazacağım.) Nüfus konusu ilginç. Yalçın Orkun ile Haldun Özen, bu konuyu kaç kez İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu'ndan dinlemişler. Toplantı sırasında İsmet Paşa:
- Nüfusumuz yüz milyon olmalı! der. Mustafa Kemal:
- Hele bir elli milyon olalım da, gerisi kolay! der. (Türkiye'nin nüfusu 1927 sayımında 13 milyon 648 bin!)
İsmet Paşa'nın Atatürk'e çok inanmış bir kişi olarak, düşünceyi bir kez içine sindirdi mi, onu en iyi bir biçimde uygulama alanına koyduğunu sezmek güç değil. Latin harflerine geçişte böyle, laiklikte böyle. İsmet Paşa ölünceye değin, Arap harflerini kullanmadı. Köy kalkınmasının, Köy Enstitülerinin düşün babası Atatürk'tür. Saffet Arıkan'ı Millî Eğitim Bakanı yaparak, "eğitmen kurslarını başlatan O'dur. Topraksız köylünün toprağa kavuşturulması O'nun başlıca ülküsüdür. Bunlar biliniyor.
İsmail Hakkı Tonguç, 1942 yılının Temmuz-Ağustos aylarında, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün iki gezisine katılır. Köy Enstitüleri dolaşılmaktadır. İsmet Paşa, Tonguç'tan, o zaman sayıları 19-20 kadar olan Köy Enstitüsü sayısının 60'a çıkarılmasını ister. Tonguç'a verdiği, kendi defterine de yazdığı bölüm şöyledir:
1. Köy Enstitülerinde balıkçılık faaliyetine seyahatte konuşulan şekilde önem verilmesi... 2. Enstitü sayısını altmışa çıkarmayı esas olarak almalı. Buna göre hazırlanmalı. Gelecek sene bu vakitte kırkı bulmalı. Defterime bunu not ediyorum. Üzerinde düşünün, hazırlıkları yapın, ben başvekille görüşürüm. Para cihetini temin ederim...
Paşa, 200.000 tarımcı yetiştirmeyi de planına almıştı. Bunun altında da, gerçekleştirmeyi düşündüğü toprak reformu yatmaktaydı.
Hasan Âli Yücel, 200.000 tarımcı yetiştirme ile Köy Enstitülerinin 60'a çıkarılması düşüncesini benimsememişim. Tonguç da sonradan Yücel ile birlikte bu tasarıyı gerçekleştirme olanağı göremediklerini İnönü'ye anlattıkları zaman İnönü, kendilerine şöyle der:
- Çok büyük fırsat kaçırıyorsunuz, bu savaş yıllarından yararlanarak bunları yapmalı idiniz, savaştan sonra ne olacağı belli değildir, bunların hiçbirisini bize yaptırmayacaklardır, ileride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız.
Tonguç, 1946'dan sonra, en karanlık günlerde evde şöyle der:
- İtiraf edeyim ki, bu tasarının gerçekleşmesi benim de gözümde çok büyümüştü... Bütün Köy Enstitüsü çalışmaları içinde pişmanlık duyduğum tek nokta budur. Sırasında ipe gitmek bile bana vız gelirdi. Gözüm arkada kalmazdı. Ama bu fırsatı kaçırdık.” (Engin Tonguç, "Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç” S.284-288)
2 Kasım 1995