Bekir Semerci'nin Kitabı...

Millî Eğitim Bakanı Avni Akyol, 1990 yılı eğitim bütçesi görüşülürken, Köy Enstitülerinin kapatılmasının "yanlış" olduğunu söyledi. Bakanın bu sözleri üzerine ANAP'lılar, mırıldandılar. İçlerinden, "Bu ne biçim bakan?" diyenler olmuştur, ne bileyim?

Eee, böyledir bu işler; gerçekleri ne denli saklasanız, sonuna dek saklayamazsınız. Bir gün gelir, açığa çıkıverir. Bakanı söyleten Türkiye'nin gerçekleridir.

Avni Akyol, 1931 doğumludur. Köy Enstitüleri kurulduğunda o dokuz yaşındaydı. ANAP oylarıyla, Çankaya'ya çıkıp oturan Hacı Turgut Bey, Avni Akyol'dan daha yaşlıdır. Köy Enstitüleri gerçeğini onun daha iyi bilmesi gerekir. Ama, bugüne dek, bu konularda hiç ağzını açmadı. O Köy Enstitülerini değil, imam-hatiplileri tuttu, cuma selamlıklarına benzer dinsel gösterilerde, daha bir işe yarar diye mi ne bileyim? Hacı Turgut Bey'in, demokrasiye aykırı olarak, Çankaya'ya tırmanıp oturması olayı iki ayda unutulur mu hiç? 26 Mart 1989 seçimleri üzerinden dokuz ay geçti, unutuldu mu?

Bu yıl, Köy Enstitülerinin kuruluşunun 50. yılı, yarım yüzyıllık olay, çok çok önemli. Bu yıl Eğit-Der, geniş bir izlenceyle, kutlamayı kararlaştırdı Köy Enstitülerini. Üç gün sürecek toplantılar yapılacak bu yıl, toplantılar 17 Nisanda başlayacak.

Köy Enstitüleriyle ilgili pek çok kitap yayımlandı, uluslararası düzeyde araştırmalar yapıldı. Birçok ülke, Köy Enstitülerini örnek aldı.

Köy Enstitülerinin kapanmasında en büyük payı olanlardan biri, Demokrat Parti'nin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, bu enstitüleri gezdikten sonra, 1944'te Samsun Bayındırlık Müdürüyken, ”19 Mayıs” dergisinin 66. sayısında şunları yazmıştı:

... Tesadüfen görmemiş olanların katiyen bilmelerine ve tasavvur etmelerine imkân olmayacak şekilde yepyeni bir gençliğin, yepyeni bir neslin bu Köy Enstitülerinde yaratılmakta olduğunu zevk alarak, gurur duyarak gördük. Bugün dileğimiz, Türkiye için çok faydalı olan bu Köy Enstitüleri davasının muvaffak olması, gerçekleşmesidir. Bu güzel, bu hayat dolu, istikbalimiz için çok ümit verici bu enstitüden ayrılırken şöyle düşündüm: Şehirlerin kasvetli, insanı bedbin edici havasından bunalanlar buraya uğramalıdırlar. Burası hasta dimağ ve ruhlar için bir şifa kaynağı olacaktır... (Mahmut Makal, "Ağlatı” sayfa 167, 17 Nisan Yayınları, Eylül 1989).

Bunları yazan Tevfik İleri, DP milletvekili, Millî Eğitim Bakanı olduktan sonra, 1951 yılında, Köy Enstitülerini tümüyle kapattı!

Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı, emekli öğretmen Bekir Semerci, ”Türkiye'de İleri Atılımlar ve Köy Enstitüleri” adlı bir kitap yayımladı. Bekir Semirci'nin babası, dedesi semerciydi. Hadim ilçesinin Kalınağıl Köyü'nde doğdu. Onunla aynı ilçedendik.

Çocukluğumdan anımsıyorum. Ben ilkokul birdeyken, o dördüncü sınıftaydı. "Kalınağıllı Bekir” derlerdi. Babası Semerci Mehmet Usta, anası "Kocaoğlanların Öksüz Zeynep"ti. Babası öldüğünde on altı yaşındaydı Bekir, daha Çifteler Köy Enstitüsü'ne gitmemişti. Bir rastlantı sonucu Köy Enstitüsüne girdi. Orada müdür Rauf İnan'dı. Bekir Semerci, Türkiye'deki ileri atılımları, "Tarih boyunca köy-köylü", "Osmanlı döneminde içinde köy bulunmayan Batılılaşma hareketleri ve onun kader kurbanları", "Bağımsızlık savaşçısı-Laik Cumhuriyetçi Mustafa Kemal", "Mustafa Kemal'in başlattığı köycülük hareketleri ve sonrası", "Köyünün yaşamı", "Kapatıldıktan yıllar sonra köy kalkınmasında uygulanan Köy Enstitüleri yöntemleri" başlıklarında toplamış yapıtını; bunları anılarla donatmış. Yapıt, güzel bir roman akıcılığıyla okunuyor. İnsanı hiç sıkmıyor...

İkinci Dünya Savaşı'na girmemesine karşın, Türkiye'de halk yığınları açlık çekti. Halk çocuklarından hiç açlık çekmeyenler, Köy Enstitülerinde okuyanlardı. Nedeni çok açık; çünkü onlar üreticiydiler; yiyeceklerini kendileri üretiyorlar, açlık çeken enstitülere de yardımcı oluyorlardı. Bekir Semerci, yapıtında, 2. Dünya Savaşı yıllarının Köy Enstitüsünü şöyle anlatıyor:

Tarım Bakanlığı büyük bir devlet çiftliğini Çifteler Köy Enstitüsü'ne devretmişti. Bu çiftlik arıcılık, tavuk kümesleri, meyve, sebze bahçeleri, tahıl için ayrılan bölümlerden oluşmaktaydı. Traktörlerle günlerce ekin ekilir, biçerdöverlerle günlerce harman kaldırılırdı. Kaldırılan tahıllar "kurs binaları" denilen ambarlara kamyonlarla doldurulurdu. Savaşın yurdumuza sıçrama tehlikesine karşı genç kuşak silah altına alınmıştı. Yurtta çalışacak gençler asker olunca tarım üretiminde de büyük düşüş oldu. Ekmek karneye bindi. Köylerde ve kentlerde yiyecek sıkıntısı başgösterdi. Enstitümüz, öğrencilerin açlık çekmemesi için yiyecek üretim seferberliğine girişti. Enstitünün değirmeninde kamyonlarla tahıl öğütüldü. Ambarlara taşındı. Öğretmen Hatice Sökmen, kız öğrencilerle enstitünün önüne koca koca kazanlar koydu. Öğretmen Hamit Özmenek'in köylerden satın alıp arabalarla getirdiği teknelerle yoğurt da ambarlara indirilirdi. Öğretmen Hatice Sökmen, bir kumandan gibi kız öğrencilerine emir veriyordu:

- Kazan başına! İçlerine biraz su koyun! Yoğurt koyun! Un ilave edin! Karıştırın! Durun! Ellerinize bıçaklarınızı alın. Yıkanmış biberleri, domatesleri kazanların içine kıyın.

Bu işlemden sonra kız öğrenciler ellerinde marangoz işliğinde özel yapılmış tarhana karıştırıcıları ile kazanları durmadan karıştırırlardı. Tam olgun bir hamur kıvamına gelince Hatice Sökmen seslenir:

- Tarhana kazanlarının ağzını kapayın! Kızlar yanıma! Şimdi de bulgur kazanlarını çatın! Temizlenmiş buğdayları koyun içine! Su dökün üstüne: Yakın kazanların altını!

Bu girişimle günlerce enstitüye yetecek kadar tarhana, bulgur, erişte, kuskus üretildi. Bunlar temiz çarşaflarda kurutuldu. Tarhana, erişte, kuskus, enstitünün ambarına yığıldı. Enstitünün yıllık kuru yiyeceğinin büyük bir bölümü böylece tamamlandı. Yazlık sebzemiz bize yettiği gibi öğretmenlerimize ve Hamidiye köylülerine de satılıyordu.

Sıra kışlık sebze dikimine geldi...

Bekir Semerci, böyle tatlı tatlı anlatıp gidiyor. Böyle güzel kuruluşların kapatılmasına, okudukça nasıl yanıyor insan. Bu kuruluşları kapatanlara, kuranlara karşı çıkanlara ne dersiniz? Ha ne dersiniz?

4 Ocak 1990