Cumhuriyet'in Başyapıtı...

19 Nisan 1949 günü, Kastamonu Gölköy Enstitüsü'ne gelen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, enstitü defterine şunları yazar:

Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünü Kastamonu Enstitüsünde kutlamakla bahtiyar oldum. Cumhuriyet'in en kıymetli eserlerinden biri olan bu müessesede, Köy Enstitüsüne memleketin bağlamış olduğu büyük ümitleri bir daha belirtmek isterim. Köylerimizde ilköğretimi büyük bir milli vazife olarak, üzerine alacak öğretmenleri az zamanda ve geniş sayıda yetiştirecek bir feyiz ocağı olarak, bu enstitüler kurulmuştur. Bunların kurucuları, içinde çalışan öğretmen ve idarecileri ve bu enstitülere öğrenci olarak yazılan köylü çocuklarımız büyük bir milli davanın vatansever, fedakâr yolcuları olarak hizmete girmişlerdir. Şimdiye kadar olan tecrübemizde bu müesseseler her gün bir derece daha tekâmül ederek kıymetlerini arttırmışlardır. Bu müesseselerden yetişen genç öğretmenler ve sağlık memurları aldıkları vazifelerde her sene bir derece daha ilerleyerek hizmet imkânlarını arttırmaktadırlar. Devletin aldığı tedbirlere göre Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenler köylerde ilköğretimin geniş ve temel kadrosunu teşkil edeceklerdir. Kendilerini büyük vatan hizmeti bekliyor. Memleket onları yetiştirmek için mütemadiyen himayesini, dikkat ve yardımını arttırıyor. Köy Enstitülerinde çalışan, Köy Enstitülerinden mezun olan vatandaşlarıma yürekten sevgilerimi ve tebriklerimi bildirir ve gözümüzde çok kıymetli olan yüksek vazifelerinde muvaffak olmalarını yürekten dilerim. Bu duygularım, Köy Enstitülerinin yıldönümünü bütün mensuplarına ve mezunlarına tebrikimin ifadesi ve seyahatim esnasında aldığım tebrik ve muhabbet telgraflarının cevabıdır.

İsmet Paşa'nın 1945'lerde çok partili düzene geçişten sonra, politikacıların etkileriyle, Köy Enstitülerini savsakladığı söylenir. Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç görevlerinden alınmışlardır. Köy Enstitülerinin kurucuları iş başında değillerdir artık. Tonguç'a, "Senin belini kıracağım!” diyen Reşat Şemsettin Sirer, Millî Eğitim Bakanı olmuştur. Bu böyleyken, İsmet Paşa'nın Gölköy'e gelişinde heyecanlanması, özel deftere yazdıkları ilginçtir. Köy Enstitülerini, "Cumhuriyetin en kıymetli eserlerinden biri” sayması, düşündürücüdür. Cumhurbaşkanı İnönü, yıkılmakta olan Köy Enstitülerine destek olmak istiyor. Yıkılmakta olan kendi yapıtı, kendi anıtı.

Gölköy'de, savunman Emin Değer, Anıl Çeçen, Mustafa Özkan, Atıf Uğurlu dolaşıyoruz. Köy Enstitülü Mustafa Özkan bilgi veriyor:

- En son yapılan bina, çamaşırlıkla, kütüphane; önde iki bina vardı, bizim girdiğimizde, onlar yapılıyordu; biz küçüktük, ancak tuğla verebilirdik. Büyük abilerimiz çalışırdı.

Biz enstitüyü gezerken, enstitü yerine kurulan Anadolu Öğretmen Lisesi öğrencileri, Cumhuriyet Bayramı töreni için sıraya girmişlerdi. Yıllar önce binlerce öğrencinin bir arada halk oyunları oynadıkları bu alanda, öğrenciler yitip gitmiş gibiydiler. Bir ağaç denizi içinde yürüyorduk. Ağaçları nedense, o denli yok edememişler!

Mustafa Özkan, konuşurken ilginç bir konuya değindi. Şöyle dedi:

- Ben ilk cinsel eğitim dersini de bu enstitüde aldım! Bakın anlatayım: Ben küçüğüm, ergenleşmemişim daha. Hazırlıktan gelen çocuklar var, onlar büyük. Kızlar da var, köyden gelmiş kızlar, ama çok güzel kızlar. Birlikte çalışıyoruz. Tarım öğretmenimiz de çok demokrat bir insan. Adı Hikmet Bey'di, soyadını şimdi anımsayamayacağım; kızlar önümüzde çalışıyor, bahçe çapalıyoruz, böyle; biz de arkasında çapalıyoruz kızların. Ama çapayı yere vuruyoruz, gözlerimiz hep kızların eteğine gidiyor! Bakıyoruz. Bazen ayağımıza vuruyoruz çapayı tabii! Öğretmenin dikkatini çekmiş bu, hemen bizi toparladı, hiç unutmam. O adamın iki şeyini hiç unutmam, konuştu:

- Bakın çocuklar, dedi, kadının eteğinin altında, bacaklarının arasında hafif bir yarık vardır; et parçası. Siz, hep ona özeniyorsunuz. Ama evlenince göreceksiniz, pek fevkalade bir şey değil, yumuşacık bir şeydir! Özenmeyin, büyüyünce göreceksiniz! Çok utandık tabii, bir daha bakamadık! Bir de şurada bir dere var, idare binasının önü, yolun alt tarafı dereydi. Orayı dolduruyoruz, temizliğini yapıyoruz bir gün; büyük çocuklardan birini başkan olarak verirlerdi başımıza. Bizim sınıftan başkan çocuk, iri yarı, bize "Hadi len! Çabuk olun, çalışın!” diyor, azarlıyor, pataklıyor. Yine öğretmenimiz Hikmet Bey durumu görmüş, geldi çocuğa iki tane asıldı, tokatladı:

- Ulan, dedi, seni bunlara emret diye başkan yapmadım, başkan liderdir; başkan bizzat çalışacak, üreten kişi olacak, çalışanlara örnek olacak; zaten bizim memlekette, başımıza ne geldiyse bu yüzden geldi dedi. Bir de Fethi Esendal'ın küçük anıları var; anılarla demokratik eğitimi vurguluyor daha çok. Bir anının sonunda, anıları da yorumlamış, değerlendirmiş, mesaj vermiş. Her anının birer paragrafını toplasanız, demokratik eğitimin ne olduğunu çözersiniz; çocuğun birine "kireci söndür!” diyorlar, hiç kireci söndürmemiş çocuk, çalıştığı köy enstitüsünde, fakat kireç söndürülürken; bir iki saatlik işmiş aslında, yağmur yağıyor, işler karışıyor; çocuk, işi başaramadım korkusuyla, devam etmek istiyor gece. Hava kararıyor, o zaman elektrik de yok orada, bekçiye rica ediyor, el feneri bulduruyor. Söndürene dek uğraşıyor tabii kireci söndürmek için. Daha sonra, okul müdürüyle ilgili öğretmen arasında, bir tartışma başlıyor. Müdür soruyor:

- Neden çocuğu yordunuz? Neden sabaha dek çalıştırdınız? Zaten kireç sönmüş yağmur yağınca. Gerek yoktu çalışmasına!

Öğretmen karşılık veriyor:

- Eğer ben o çocuğun çalışma şevkini kırsaydım, onu örselemiş olurdum! O zaman öğretmen örselemekten korkuyor, biz dövmekten korkmuyoruz şimdi! Çocuk, örselenirdi, çalışma şevki kırılırdı, bir daha iş göremezdi. Çünkü o onu amaçlamıştı, bitirmek istiyordu.

Köy Enstitüleri, Cumhuriyet'in başyapıtları arasındaydı; yöneticilerden şimdi, onlar üstüne tek sözcük çıkıyor mu?

19 Kasım 1989