Bir Ödül Töreninin Düşündürdükleri

Türk Eğitim Derneği, eski teknik öğretim müsteşarlarından Rüştü Uzel'e salı akşamı, Bulvar Palas'ta düzenlenen bir törende, "Eğitim Hizmet Ödülü" verdi. Ödülü, Rüştü Uzel'in oğlu Prof. Reha Uzel, Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam'dan aldı. Törende, Rüştü Uzel'in kızı Yıldız Diriker de vardı. Rüştü Uzel, 1965 yılında ölmüştü, Rüştü Uzel'in yıllar sonra da olsa, anımsanması güzel bir olaydı...

Toplantıda güzel konuşmalar yapıldı. Türk Eğitim Derneği Başkanı Celal Şardan, Derneğin Bilim Kurulu Başkanı, bir süre önce emekliye ayrılan Prof. Dr. Süleyman Çetin Özoğlu, Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam, Prof. Reha Uzel konuştular. Teknik öğretim eski müsteşarlarından Akif Tuncel ile Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, telgraflar göndermişlerdi. Onlar okundu. TV kameramanı çalışıyordu. Basından, "Merhaba" gazetesinden bir muhabir arkadaşla, foto muhabiri, bir de ben vardım.

Arka sıralarda bir sandalyeye oturdum. İlerilerde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fahir İlkel'i, eski bakanlardan Turhan Feyzioğlu'nu, eski Senatör Zerrin Tüzün'ü gördüm. Eski müsteşarlardan Cevat Alkan, Eğitim Fakültesi profesörlerinden Hıfzı Doğan, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Ziya Bursalıoğlu, Prof. İlhan Akın,

Talim Terbiye Kurulu'ndan bir süre önce emekli olan Feyzi Öz, Türk Eğitim Derneği Bilim Kurulu üyelerinden bazıları, Doç. Dr. Mahmut Adem, Doç. Dr. Mahmut Tezcan, Dr. Ferhan Oğuzkan oradaydılar. Bu yıl Rüştü Uzel'e ödülün verilmesini Talim Terbiye Kurulu önermişti. Kuruldan, ödül töreninde pek kimseyi göremedim. Belki gelmişlerdir de, ben görememişimdir...

Prof. Reha Uzel, babasıyla ilgili anılar anlattı, şöyle dedi:

- Babam, bir ödül, bir mükafat peşinde koşan bir insan değildi. Mesleğini bir iş, bir hobi olarak severdi. Ama, bu güzel töreni görseydi, çok mutlu olurdu. Babam da arkadaşları da, bir tek gün yıllık izin kullanmamışlardı. Savaş yıllarında ülkede toplu iğne bile yapılamazken, bu işlerin Türkiye'de yapılabileceğini anlatırdı. Bizler ortaokuldayken, kurşun kalemimizin ucu kırılsa da, kalemini istesek, "O, devletin malıdır.” der, vermezdi. Herkesin sert tanımasına karşılık, aile içinde çok yumuşaktı. Meslek yaşamı, istemediği biçimde sona erdi. Emekli edildiğinde büyük acı duydu. Yaşamı daima sevdiği işlerde geçtiği için babam, bence mutlu bir insandı...

Konuşmaları dinlerken, çarşamba günkü "Ankara Notları"nı, "Köy Enstitüsü Yılları"na ayırdığıma, iyi ettiğimi düşünüyordum. Rüştü Uzel, Tonguç'un arkadaşıydı. Biri, ilköğretim genel müdürü, öbürü bakanlığın teknik öğretim müsteşarıydı. Hasan Âli Yücel'in iki koluydular...

Rüştü Uzel, Türkiye'de teknik öğretimin, Mithat

Paşa'dan sonra, kurucusu sayılır. 1965 yılındaydı; o sırada Milli Eğitim Bakanı olan Cihat Bilgehan'a sormuştum:

-    Türkiye'de gelmiş geçmiş en başarılı, en güçlü Milli Eğitim Bakanı kimdir?

-     Hasan Âli Yücel'dir, demişti, çünkü onun Hakkı Tonguç ile Rüştü Uzel gibi iki yardımcısı vardı...

Rüştü Uzel, 1951 yılında, siyasal amaçlı bir kararla, zamanın Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafından görevinden alınmış, emekliye ayrılmıştı. Zerrin Tüzün'ün anılarında okudum. 1956-1957 yıllarında, Rüştü Uzel'in de bulunduğu bir toplantıda konuşan Tevfik ileri şöyle der:

- Burada sizlere hayatımın en büyük hatasını ve işlediğim en büyük günahı itiraf edeceğim. Bakan sıfatıyla Türkiye'nin gezmediğim tarafı kalmadı. Her gittiğim yerde köyde olsun, kasaba ve şehirde olsun daima Rüştü Uzel'in eserleri ile karşılaştım. Anladım ve iman ettim ki bu memlekette en iyi çalışan daire onun dairesi idi. Devamlı eser bırakan da kendisidir. İşte o zaman yüreğime bir hançer saplanmış gibi olduğumu hissettim. Ben Rüştü Uzel'i, yurda daha nice faydalı eserler vücuda getirecek en olgun, en verimli devrinde, şimdi ne kadar boş ve haksız olduğunu iyice anladığım bir politika gafleti içinde, işinden uzaklaştırmıştım. Bu hançer gibi yüreğime saplanan vicdan azabı, benim layık olduğum cezadır. Burada herkesin önünde sayın Rüştü Üzel'in ellerini öperek gözyaşlarımla ondan bu büyük suçumun affını rica ediyorum...

Bakan Tevfik İleri'nin bu davranışı karşısında, Rüştü

Uzel hiçbir karşılıkta bulunmaz; salonu dolduran, sesi kesilmiş gibi duran insanların arasından yavaşça sızıp çıkar gider. (Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi, sayı 45, Rüştü Uzel Özel Sayısı, Zerrin Tüzün, İki Hatıra).

Rüştü Uzel, Şevket Süreyya Aydemir'in de yakın dostu, Aydemir'in ilk müdürü. Şevket Süreyya Aydemir'in "Suyu Arayan Adam” romanında, Rüştü Uzel de geçer. Yine 1960 öncesi bu anıyı da aynı dergiden, Şevket Süreyya Aydemir'in "Bir Üstün Adam" başlıklı yazısından aldım. Şöyle diyor Şevket Süreyya Aydemir:

... gene aynı şekilde ve başka bir gün bizde bir çay toplantısındaydık. Uzel, Dursunoğlu, Tonguç birarada bulunuyorduk. Tabii konuşmaların mihveri her zamanki gibiydi. Dağılmamızdan sonra bir yemeğe gidecektim. Orada demokrat devrin bazı şahsiyetleriyle karşılaştım. Sarol, Belge ve diğerleri.

Uzel ve arkadaşlarla az önce yaşadığımız havanın etkisi altındaydım. Oradaki iktidar mensuplarına adeta gürledim:

-     Siz, Uzel gibi bir insanı nasıl feda edersiniz? Uzel, yerine başkası konulabilecek bir insan mı?

Tepkiler çeşitli oldu. Ama o zamanki İçişleri Bakanı Namık Gedik hepsine hâkim oldu ve aynen şunları söyledi:

-    Haklısınız Şevket Süreyya Bey, çok şeyler kaybettik. Çok insan kaybettik. Rüştü Uzel'i de kaybettik...

25 Haziran 1983