Egemenlik Köylünündür!..

Köy Enstitülü Ali Yılmaz, Ankara'da Eğitim-İş salonunda, açıkoturumda konuşurken özetle şöyle dedi:

- Türkiye, tarihinde çağı bir kez yakaladı, Köy Enstitüleriyle. Çünkü Köy Enstitüleri okul değildi, cumhuriyetti. Köy Enstitüleri eğer bir okul olsaydı, kalıbının içerisinde kalırdı. Cumhuriyet olduğu için cumhuriyetin bütün ilkeleri Köy Enstitülerinde vardı. O arada, bir öğrencinin yetkisi neyse, öğretmenin yetkisi, müdürün yetkisi aynıydı. Toplantılarımızda biz, aksak bulduğumuz yönleriyle, müdürü ortaya getirir, rahat rahat eleştiririz. Öğrenciyi de aynı biçimde eleştiririz. Bu, bir cumhuriyetin, demokrasinin oluşumlarının bütünüyle var olduğunun kanıtıdır. Demokrasi, en geniş anlamıyla Köy Enstitülerinde uygulanmıştır. Ne yazık, bugün hiçbir okulumuzda, ilkokulumuzdan üniversiteye değin, o günü bir daha görmemiz olanağı bulunamadı...

Ali Yılmaz, burada bir örnek verdi, şöyle sürdürdü konuşmasını:

Bir iki ay önceydi, Ümitköy'den Ankara'ya geliyordum; akşamın alacakaranlığı basmıştı, günlerden cuma ya da cumartesi olabilir. Dört öğrenci el kaldırdı, ben arabamla geliyordum. Durdum, aldım. Yolda, konuşurken öğrencilere sordum:

- Nereden geliyorsunuz?

- Okuldan geliyoruz.

- Ne yaptınız?

- Ders çalıştık.

- Nerede?

- Kütüphanede.

- Peki, sizi taşıyacak araçlarınız yok muydu? Böyle yaya indiniz Beytepe kavşağına dek? Beytepe'yle asfaltın arası, epeyi uzak. Bir de ondan sonrası var; araç bulamasaydınız ne yapacaktınız, yaya gidecektiniz Ankara'ya dek. Gidilecek bir yol değil, yirmi kilometreden çok. Niye dekanınıza söylemiyorsunuz ki, "Madem bu dağın başında, bu fakülte açılmıştır, hani bizi götürüp getirecek araçlar?" demiyorsunuz?

- Amcabey, diye karşılık verdi bir öğrenci, biz polis karakoluna gidip ifade veririz, bu kolaydır. Ama dekanın kapısına gidip, 'derdimiz budur.' dememiz daha zordur.

Bir öğrenci sordu:

- Siz neredensiniz?

Ali Yılmaz karşılık verdi:

- Ben sizin yaşınızdayken Ankara Vali yardımcısının kolundan tutup, "Bu masadan sen kalkarsın, ben oturur bu işi yaparım! Bu millet, buraya layık olanı getirir, oturtur, çalıştırır." demiştim. Siz niye bunu diyemiyorsunuz?

- Biz bunu diyemeyiz, dedi öğrenciler. Biz kapılarımızın önündeki hizmetlilerden bile korkuyoruz. Çünkü hepsi polis!

İşte demokrasi, diye sürdürdü konuşmasını Ali Yılmaz, Köy Enstitüsü öyleydi. Müdür ortaya gelir hesap verirdi, ama dekan, öğrenciye araç sağlanamadığı halde, gelip hesap vermiyor. Öğrenci bundan yılmıştır. Tarih boyunca bize, "Sen çocuksun sus, sen küçüksün sus, sen çocuksun baka baka dur!" demişiz. Ama Köy Enstitülerinde biz bunu yıkmıştık. Bize bu böyle aşılanmıştı. Biz konuşmaya başlamıştık. Ama bugünkü okullar, bugünkü üniversite suskunlaştırılmıştır.

Ali Yılmazlar, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde okurlarken DTCF'de, Ziraat Fakültesi'nde kuramsal dersler görürlermiş, alanlarına göre. Orada tümü boz urbalı olan kızlı erkekli enstitülere, kentli öğrenciler "Seksenler" derlermiş uzaktan. "Seksen" dendi mi, Köy Enstitülerinin tümü oraya bakarlarmış. Adlarını bilmedikleri kişiler için öyle derlermiş. "Seksen", yüzde seksen anlamına, yani "köylü!" Ali Yılmaz şöyle dedi:

- O zaman köylerde yüzde 80'den 13-14 milyon köylü nüfus vardı. Bugün köyde yine, 16-18-20 milyon nüfus var. Köydeki nüfus yüzde 60'a düştü, ama kalan yüzde 20 kentlere taşındı. Onlar kentli oldu mu? Yoo... Onlar yine köylü. Gecekondularının önünde tavukları var, inekleri var! Köylü bir yere gitmedi, duruyor. Demek ki Köy Enstitüsü bugün de uygulanabilir, sistem olarak. Ankara'nın ortasında da Köy Enstitülerini ilkeleri ile kurma olanağı vardı, bu gereklidir, zorunludur...

Açıkoturumda, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Niyazi Altunya da konuştular. Açıkoturumu Mehmet Kartal yönetti.

Bugün yöneticiler içinde Köy Enstitülerini ilkeleriyle yeniden kurmayı düşünecek yoktur. Olsa, onlar bir daha yönetime gelemezler ki. Köy Enstitülerini kapatanların başında gelen Adnan Menderes:

- Odunu koysam, seçtiririm! dermiş.

Hacı T.Ö. ne diyor?

"Bugün" gazetesine geçen Teoman Erel'in 14.4.1991 günkü yazısında okudum. Şöyle yazmış Teoman:

O gün Hasan Celal Güzel'in anlattığı ilginç anıyı da unutmadım.

Güzel, bir seçim öncesinde Turgut Bey'e milletvekili adayı gösterilsinler diye bazı profesör ve aydınları önermiş.

Bırak bunları Hasan, bana parmak lazım, demiş Özal, bu söylediklerini milletvekili seçtirirsek, her biri bir Hasan Celal olur!..

Nâzım Hikmet, "Türk Köylüsü" şiirinde, "O, topraktan öğrenip / kitapsız bilendir" der. Köy Enstitülerini kuranlar Tonguçlar, Yüceller, köylüye kitap da vermek istediler. "Topraktan öğrenip kitapla bilsin" diye. Bunu ona çok gördüler. Egemenlik köylünün elinden alındı! Türlü oyunlarla seçimden kaçarak ülke yönetilmek isteniyor. 12 Eylülcüler, başlarda bir ara 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı bile kaldırmak istemediler mi? Danışma Meclisi'nde

Abdülbaki Cebeci'nin çabaları, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun yazıları, eleştirileri sonucu, yeniden bayram ilan ettiler, yanlışlarından döndüler. Ali Hüsrevoğlu anımsıyor, Mümtaz Soysal da eleştirmiş bayramın kaldırılmasını o dönem. Abdülbaki Cebeci sayrı şimdi, Numune'de yatıyor. Bir böbreği, safra kesesi, apandisiti alınmış. Durumu çok iyi. Telefon edip 23 Nisan bayramını kutladım!

23 Nisan 1991