Vakıf Oluşuyor...

"Köy Enstitüleri Vakfı” dolayısıyla yazdıklarımın sonuna yaklaştığım sırada, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji (Meslek Ahlakı) Anabilim Dalı'ndan Dr. Mehmet Cemil Uğurlu uyardı. Geçen yıl, "Mülkiyeliler Birliği" dergisinde, "Refik Saydam ve Köy Enstitüleri" başlıklı bir araştırmayı yayımladığını anımsattı. "Mülkiyeliler Birliği" dergisinin 160. sayısını istettim. Yöneticiler, yazıyı faksla geçtiler. Dr. Refik Saydam (1881-1942), Köy Enstitüleri kurulduğunda İsmet İnönü'nün başbakanıydı. Cemil Uğurlu şöyle diyor:

8 Temmuz 1942'de İstanbul'da kalp sektesinden öldü. Dr. Saydam, hiç evlenmediği ve ağabeyisi ile kız kardeşi de 1940 yılında öldükleri için son yıllarında hiçbir yakın akrabası hayatta kalmamıştı. Öldüğünde, bütün mülkü, iki binadan ibaret olup ailesinden kendisine miras kalan İstinye'deki yalıyı Darüşşafaka'ya, Atatürk'ün kendisine armağan ettiği Ankara'daki iki katlı evi ise, Kızılay'a ölümünden bir yıl önce bağışlamış ve bağışlarının açıklanmamasını istemiştir.

(Ne başbakanlar varmış!)

Refik Saydam, Mustafa Kemal'le Samsun'a çıkanlar arasındadır. Dr. Saydam, sağlık çalışmaları sırasında, önemli buluşlarıyla tanınmış, tifüse karşı hazırladığı aşı, tıp dünyasına geçmiş; bu aşıyı Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar, Kurtuluş Savaşı'nda da Türk ordusu kullanmış. 1934 yılında Atatürk, Refik Bey'e "Saydam" soyadını verişini şöyle açıklamış:

- O, içi dışı bir, tertemiz bir insan pırlantasıdır da ondan...

Dr. Cemil Uğurlu, yazısının yayımlandığı dergide, İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel'le Başbakan Dr. Refik Saydam'ın bir arada çekilmiş fotoğraflarını yayımlamış. Bundan şu hava çıkıyor: Refik Saydam'ın da Köy Enstitülerinin oluşumunda katkısı olmalı. Bu böyle midir bilemem! Haksızlık da etmek istemem. Bunu en iyi, Köy Enstitülerine emek vermiş, yaşayan yaşlılar değerlendirirler. Benim boyumu aşar. Benim konuştuklarım, o yıllar, Refik Saydam'ı Köy Enstitüleri gezilerinde görmediklerini söylerler. Refik Saydam'ın Köy Enstitüleri olayını desteklediğine kuşku yok.

Şimdi 95 yaşında olan, Tonguç'un sağ kolu, Ferit Oğuz Bayır anlatmıştı. Çankaya'da İsmet Paşa'nın başkanlığında yapılan bir toplantıda İsmet Paşa, Köy Enstitüleri konusunda övücü bir konuşma yapar. Hemen hemen bütün bakanlar, Tonguç'a yakın ilgiyle konukseverlik gösterirler:

- Tonguç, benim arabama gel, ben seni götüreyim!

- Tonguç, ben seni bırakayım! derler...

Bu konukseverlik yarışı sonunda, CHP Genel Sekreteri de olan İçişleri Bakanı, Tonguç'u arabasına alır. Yolda giderlerken Bakan, Hakkı Tonguç'a sorar:

- Bu lafları İsmet Paşa'ya nasıl ezberlettin?

Olay, 1944'lerde geçiyor. O zaman İçişleri Bakanı, CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran (1886-1957), İçişleri Bakanlığı da 1943-1946 arasında. Belli ki bakan, İsmet Paşa'yı tanımamış!

Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da, bir Köy Enstitüsünde, bir köşede, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma kaval silahları görünce:

- Hımmm... der, bunların burada ne işi var acaba?

Köy Enstitüsü öğrencilerinin devrim filan mı yapacaklarını sandı kimbilir?

Köy Enstitülerine karşı olanlar biliniyor. Başta, Meclis Başkanı Kazım Karabekir, Hasan Âli Yücel'den sonra gelmiş Millî Eğitim Bakanları, Reşat Şemsettin Sirer, Tahsin Banguoğlu, başbakanlardan Şemsettin Günaltay, milletvekillerinden Feridun Fikri Düşünsel...

Fikri Oğuz Bayır anlatıyor:

- Kazım Karabekir (1882-1948), Şemsettin Günaltay (1883-1961), Feridun Fikri birlikte geldiler, resimleri de var; o resmi size de gönderebilirim; şunu söyleyebilirim: Kesin olarak Kazım Karabekir'in başının altından çıkmıştır. Reşat Şemsettin'i kullandılar. Yani, o da yıkılanlar arasındadır. Hakkı Tonguç'u, Hasan Âli'yi yediler. Ve İnönü'ye rağmen yediler!

Ferit Oğuz Bayır, Köy Enstitüleri çabasında çok önemli yeri olan biri. Kendini şöyle anlatıyor:

Ben, bir köylü insanım, köylüyüm. İlkokul öğretmenliği kılığımdan başka hiçbir etiketim yoktur.

Ben, hem Kuvayı Milliye, hem de Türk ordularında askerlik ve çetecilik yapmış birisiyim. Yaşım 95. Ben bu işlerde ne söylüyorsam, inandığım Mustafa Kemal'e, yandığım Anadolu insanına bağlıyorum.

Ferit Oğuz Bayır, Köy Enstitüleri Vakfı'nın oluşturulması için, önce elli milyon lira bağışta bulunmuştu, katkıların ağır gittiğini görünce, ilk bağışına üç yüz milyon lira daha ekledi; 350 milyon TL. bağışta bulunmuş oldu. Gazetelerde, televizyonlarda, başköşelere kurulan adları varsıla çıkmış olanlardan ise çıt yok. Oysa, bunların çoğu 1940'lı yılları, köylü çocuklarının yetişmeleri için kurulan Köy Enstitülerini öyle bilirler ki... Her şeye karşın "Vakıf" gelişiyor.

Dr. Mehmet Cemil Uğurlu, "Ankara Notları"nın başında değindiğim araştırmasının sonunda, "Halk sağlığı alanında büyük emekleri olan bu devlet adamının, halkın aydınlatılması konusunda da duyarlı olması doğaldır. Köy Enstitüleri, halk sağlığı alanında bin sekiz yüzü aşkın sağlıkçıyı Dr. Saydam'ın hazırladığı yasaların ışığında yetiştirdi." diyor, yazısına şöyle son veriyor:

Saydam'ın, üst devlet yöneticisinin bütün buyruklarını bilinçsizce benimseyen ve uygulayan bir sorumlu olarak kabul etmek, Saydam gerçeğini kavramamak demektir. O, tarihin akışı içinde kendini doğal biçimde kabul ettiren bir 'Millî Şeflik' döneminde, 1942 yılı bütçe konuşmasında, 'Devlet teşkilatı A'dan Z'ye kadar bozuktur, düzelmek ister.' ve 'gerekirse bu aksaklıkları gidermek için A'dan Z'ye kadar her şeyi değiştireceğini' söyleyecek kadar medeni cesaret sahibi, dürüst ve dirayetli bir başbakandır. Köy Enstitülerinin tarihinde İnönü'nün, Yücel'in, Tonguç'un emeklerinin büyüklüğü tartışılamaz. Fakat bu büyük eserin gerçekleştirilmesinde Dr. Saydam'ın da bir onur payı vardır.

26 Temmuz 1994