Engin Tonguç, eleştirilere yanıtlarda Kemal Tahir'den söz ederken şöyle diyordu:
Ad vererek söylüyorum, çünkü 1970'te Kemal Tahir de sağken, bu söylediklerimin çok daha fazlasını, çok daha ağırını ben kitapta, onun yazdığı kitaba (Bozkırdaki Çekirdek) karşı yazdım. (Engin Tonguç, "Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç”)
Ölmüş birisinin arkasından konuşmama diye bir durum yok. Şimdi, ne diyor Kemal Tahir? Bir kere garabet şuradan başlıyor, bir eğitbilim hareketini romanla eleştiriyor. Bir bilimsel yapıtla değil de bir romanla. Şimdi, roman yazılır, tarihsel roman da çoktur. Ama tarihsel roman yazdığınız zaman, bazı şeylere çok dikkat etmeniz gerekir; bir tanesi, olayları çarpıtmayacaksınız, olayı iyi inceleyeceksiniz, tarihleri birbirine karıştırmayacaksınız; insanları iyi inceleyeceksiniz, onların kişiliğini çizerken yanlış tasvirler yapmayacaksınız; ondan sonra, bunun üzerine bina ettiğiniz yorum değişik olabilir, farklı olabilir, ama sağlam olur. Ötekini yapmadığınız takdirde işin ciddiyeti kalmaz, bir yerde de okuyucuya saygısızlık etmiş olursunuz. Çünkü nesnel değilsinizdir, olayı iyi incelememişsinizdir.
Anma toplantısı nedeniyle ben sadece romanın kişilikle ilgili bölümüne biraz değineceğim. Şimdi orada bir Hakkı Tonguç tablosu çiziyor, şöyle diyor: "Dülger kalfası kılıklı, Bulgaryalı Tonguç." İfade bu. Onu okuyunca, babamın ölümünden sonra ben şunu düşündüm.
- Acaba dedim, hani okusaydı tepkisi ne olurdu? Çok memnun olurdu! Çünkü "dülger kalfası", onun kafasına göre emeğiyle geçinen bir insan. Dülger kalfasına benzetilmesi onu sevindirirdi! Eğer romanda iddia ettiği gibi, ki esas iddia şu, "Bir bürokrattı" diyor, "Memurdu" diyor. "Halk Partisi"de emir verdi: "Yap!" dedi, diyor, "O da yaptı!" diyor. Eğer, "Dülger kalfası" yerine, eğer bir memur, bürokrat şeyi çizseydi, ona üzülürdü. Burada yazarın, Kemal Tahir'in kendi kişiliği bakımından ilginç bir nokta var: Bir adamı küçültmek için bir tasvir yapıyorsunuz, onu da bir emekçiye benzeterek yapıyorsunuz. Kemal Tahir'in solculuğu bakımından bence üzerinde durulması gereken bir nokta! Acaba Kemal Tahir'in kafasındaki ideal, iyi insan tipi başka bir tip mi?
Örneğin, Dolmabahçe Sarayı'nda yaşayan bilmem ne kâtibi falan mı? Onu mu yücelterek adam yerine koyuyor da dülger kalfasını adam yerine saymıyor? Böyle birtakım sorular geliyor insanın usuna. Kitap çıktı, tartışıldı martışıldı; bir konuşmasında şöyle bir laf var: Başaran da yazıyor, 50. yıl dolayısıyla yayımladığı yazılarda. Diyor ki Kemal Tahir:
"Eğitmenleri, Almanlar İkinci Dünya Savaşı'nda kazanacaklar diye, Alman taraftarı olsunlar diye yetiştirdiler. Köy Enstitülü öğretmenleri de Almanların kaybedeceğini anlayınca, Sovyetler Birliği'nden yana olsun diye solcu yetiştirmeye çalıştılar!” diyor.
Şimdi bakın, eğitmenlerle yetiştirilmeye başlanma tarihi 1935, daha İkinci Dünya Savaşı çıkmamış! Bunlar ne adamlar ki İkinci Dünya Savaşı'nın iki yıl, üç yıl sonra çıkacağını, onu da Almanların kazanacağını biliyorlar; tutuyorlar, Almanlara hizmet etsin diye eğitmen yetiştiriyorlar! Kemal Tahir söylüyor bunları. Şimdi Köy Enstitüleri Yasası'nın çıkış tarihi 1940. 1941 yılı Alman ordularının Kafkasya'da olduğu en üstün dönemleri. O dönemde de bu kâhin adamlar, ”Bu Almanlar yenilecek yahu, biz kendimizi ileriye hazırlayalım da Sovyetlere göre adam yetiştirelim!” diyorlar. Bu derece tutarsız, bu derece ciddiyetten uzak! Sıkıştırmışlar toplantıda:
- Peki, siz böyle diyorsunuz da yani bu uymuyor, nedir bu?
- Tahir Alangu bana anlattı Köy Enstitülerinin ne olduğunu, ona sorun! demiş. "Beni kandırdı!” demiş.
Tahir Alangu'ya soruyorlar, bir radyo konuşmasında, Tahir Alangu da diyor ki: ”O benim anlattıklarımı yazmadı ki, kendi kafasındakileri yazdı!”
Şimdi bunun ciddiyetle bağdaşır bir yanı var mı? Bu, ciddiye alınacak bir eleştiri mi? Batılı ölçüsünde, buna dayanarak bir fikir yürütülebilir mi? Birinci örnek bu. Tam bir sorumsuzluk örneği. Bilen bilmeyen, her şeyi bildiği iddiasında, her şeye karışıyor. Bir Batılı açısından, bunun nasıl olabileceğini gösteren yine ilginç bir örnek var: Rufer! İsviçre'de eğitbilim tarihçisi, Pestalozzi uzmanı, yani "İş Okulu”yla yakın ilişkisi olan bir adam. Biz, "İmece” dergisini çıkarırken Rufer'den yazı istedik.
- Köy Enstitüleri konusunda yazı yazar mısın? dedik, adamın yanıtı şu:
- Bu konuyu ben yazacak kapasitede değilim, gülünç duruma düşmek istemem! dedi.
Adam cesaret edemiyor, eğitbilimci, eğitbilim tarihçisi, iş eğitimi üzerinde çalışan bir tarihçi, Pestalozzi uzmanı...
Engin Tonguç'un, Kemal Tahir'e bu karşılıkları yanında Mahmut Makal da Kemal Tahir'e, "Bozkırdaki Kıvılcım” adlı yapıtıyla karşılık veriyor. "Bozkırdaki Çekirdek"e karşı çıkan kitap, yakında Ankara'da "Başak Yayınları"nda çıkacak.
30 Haziran 1992