Köy Enstitüleri Vakfı

Zaman zaman düşünüyorum, 2 Temmuz Sivas olayının yıldönümü, yarından sonra; Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı, Türkiye, Sivas olayını yaşamayacaktı.

Ankara'da "Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı" konulu bir toplantı yapıldı. Cumhuriyet okurları yakından bilirler, Köy Enstitüleri konusunda, hemen hemen en çok yazı yazanlardan biriyim. O günkü toplantıda, başka gazeteci de yok muydu ne? Toplantıyı 150-200 kişi dinledi. Ama, öyle ilginç konuşmalar yapıldı ki bunları yüz binlerin dinlememiş olması kanımca eksik olacaktı. O nedenle, konuşmaların bir bölümünü olsun yazmak istedim.

Toplantıyı, yazar Osman Bolulu yönetiyordu. Bolulu, ilk konuşmayı Dr. Engin Tonguç'a verdi. Toplantıya katılan Aziz Nesin'in en son konuşmasını Başkan Bolulu uygun görmüştü. Dr. Engin Tonguç, konuşmasına şöyle başladı:

Şimdi, esas konuşmaya girmeden önce, özür dileyerek kendi kişisel durumumla ilgili bir iki tümcelik bir açıklama yapmak istiyorum: Beni lütfen, kan bağıyla, bu işle ilgili, belli bir kişiye bağlı bir insan olarak kabul etmeyin. Elimden geldiğince, karınca kararınca, Köy Enstitüleri konusunda bir şeyler yazıp çizmeye çalışmış, herhangi bir vatandaş gibi kabul edin. Aksi halde, ben kendimi kan bağı nedeniyle ortaya çıkıp birtakım sözler söylemeye çalışan ve bunu sömüren bir kişi gibi hissediyorum ve rahat konuşamıyorum.

Eğer bu önerdiğim kişilikle beni kabul ederseniz, ben rahatlıkla hem Köy Enstitülerinden hem Hakkı Tonguç'tan (1894-23 Haziran 1960) söz edebileceğim.

Şimdi, esas konuya gelince, önce konunun tümünü bu denli kısa bir zamanda, hele başkan da bu kadar sıkıştırırken ele almak mümkün değil. Ben sadece Köy Enstitüleri hareketi, acaba dünya eğitim tarihi içerisinde evrensel bir boyut taşıyor mu taşımıyor mu, eğer taşıyorsa hangi niteliklerinden dolayı taşıyor? Mümkün olduğunca, kısaca değinmeye çalışacağım.

Konuyu nicelik ve nitelik açısından ele aldığımız zaman, bir kere nicelik açısından görüyoruz ki, bütün dünyada yapılmış eğitim denemelerinde, büyüklükle, Köy Enstitüsü boyutunda bir deneme yoktur. Örneğin, özellikle iş eğitimi konusunda, eğitimde reform yapmak isteyen eğitimcilere baktığımız zaman, Heinrich Pestalozzi (İsviçreli eğitimci 1746-1827), sadece birkaç okul açabilmiş; Georg Kerschensteiner (1854-1932) Münih ve çevresindeki okulların yöneticisi olarak, düşündüklerinin sadece bir bölümünü uygulayabilmiş, John Dewey (1859-1952) aynı şekilde, Sovyet eğitimcilerinden P. Blonsky gibi eğitimciler, yine aynı şekilde istediklerinin tümünü uygulayamamışlar; oysa Türkiye'de Köy Enstitüleri, sayısal olarak, çok büyük bir eğitim deneyi; dünya eğitim tarihi içerisinde, boyutları çok büyük ve sürekli olarak da, bu boyutları büyültme çabasını göstermiş yöneticiler.

Bir kitaptan aldığım bir olayı kısaca anlatacağım:

1943-44 yılları da, Köy Enstitülerinin sayısını arttırarak çok fazla miktarda öğrenci alma eğilimi var. Bunun da nedeni, politik zeminin giderek kaypaklaşması ve giderek bir karşı akımın gelme tehlikesinin belirmesi. Genel Müdür (Hakkı Tonguç) Arifiye Köy Enstitüsü'ne gidiyor; Arifiye Köy Enstitüsü Müdürü ile birlikte ellerine metreleri alıyorlar, gidiyorlar, yatakhaneleri ölçüyorlar:

- Acaba, daha ne kadar çocuk sıkıştırabiliriz buraya? diye.

Ama, istedikleri sayıya bir türlü ulaşamıyorlar. Genel Müdür sıkıştırıyor; Arifiye Köy Enstitüsü Müdürü, sonunda bir gün isyan ediyor, diyor ki:

- Ben Arifiye Köyü Enstitüsü'nün müdürüyüm, Arifiye yatakhanelerinin müdürü değilim! Eğer benim bu işi yeterince başaramadığım kanısındaysanız beni görevden alınız.

Tonguç, havayı yumuşatıyor. Onun üzerine müdür, bir soru soruyor kendisine:

- Peki, diyor, siz olsaydınız ne yapardınız benim yerimde okul müdürü olarak? Kitabında diyor ki anlatırken: 'Verdiği yanıt karşısında çarpıldım!' Tonguç'un yanıtı şu:

- Ben, 1800 öğrenci alırdım; 600'ünü dersliklerde çalıştırır, 600'ü çeşitli işliklere gider çalışırdı. 600'ünü de yatakhanede uyuturdum!

Yani, okulu üç vardiya çalıştıracak! (Kahkahalar) Tabii olacak iş değil, fakat eğilim bu ve telaş bu...

Ceyhun Atuf Kansu'yu bir gezisine götürmüş, birlikte, yıl 1943-44 yine.

- Yol boyunca, 'Bana ah, bir on yıl daha verseler!' dedi, diyor. Yani, boyut bu denli büyük.

Bir ikinci özellik, dünyada yapılmış, hiçbir eğitim denemesinde, olağandışı birtakım koşullar nedeniyle siyasal destek, Köy Enstitülerine verildiği kadar büyük değil. Yani siyasal otorite hiçbir biçimde, Köy Enstitülerinin içerisindeki eğitim işinin yürütülmesine, eğitim ilkelerine karışmamış. Bu da çok önemli. Ve olağandışı birtakım koşullarda ortaya çıkmış bir olay. Nitelik açısından olayı ele aldığımız zaman, bu da öyle sanıyorum ki dünya eğitim tarihi bakımından, biz Köy Enstitülerinin değerini ve yerini henüz, daha tam olarak ortaya koyamadık...

28 Haziran 1994