Meclis'te Köy Enstitüleri Nasıl Açıldı, Nasıl Kapandı?

Köy Enstitülerinin kuruluş yıllarına ilişkin Meclis tutanaklarını gözden geçiriyorum. Asıl o yıllarda Meclis'te merdiven altında yapılan kulisleri izleyebilmeli ki, işin iç yüzü çıksın ortaya. O günün olaylarını yaşayanların pek çoğu ölmüşler, yaşayanların da fazla bir anıları yok gibi.

Enstitülerin kuruluşunda Millî Şef İnönü'nün büyük payı ve etkisi var. Anlatacağım olayı Hasan Âli Yücel, Tonguç'a, Tonguç da Rauf İnan'a anlatmış.

1939 sonbaharında Trakya manevralarından dönen İnönü, Hasan Âli Yücel'e şöyle demiş:

-     Manevralar sırasında gördüm ben, birçok yeni silahlar var ki, okumuş erler istiyor. Biz aslında köylü çocuklarını başka nedenlerle okutmalıyız ya, bu silahları öğrenip kullanabilmek için iyi eğitim görmek gerek. Eğitmen projesi de iyi sonuç verdi. Sen bana acele bir proje hazırla...

Aradan birkaç ay geçtikten sonra, Hasan Âli'ye sorar:

-    Ne oldu hazırlayacağın proje? Hasan Âli karşılık verir:

-      Paşam, harp çıktı...

-    Ne demek harp çıktı? Bir kere biz harpte değiliz, girmedik. Girsek bile bu projeyi savsaklatmayıp gerçekleştireceğiz.

Aylardan Şubat, yıl 1940. İnönü, Yücel'e Sakarya Savaşlarına ilişkin bir anısını da anlatır o ara:

-     Sakarya Savaşı'nda yaralılardan bazılarını Bolu'da okullara yatırmışlardı. Hemen önledim bunu. "Başka yerlere kaldırın yaralıları, çocuklar okuyacak" dedim.

İnönü, gerek Köy Enstitüleri, gerekse teknik öğretim girişimlerini harp yılları içinde yapar.

Parti tek parti dönemi de olunca, Millî Şef'in çıkmasını istediği yasa kolaylıkla çıkar Meclis'ten, yürürlüğe konur.

Hasan Âli Yücel, akıllı adam, zeki. Ama, dediğim gibi büyük güçlüklerle karşılaşacak durum olmaz Meclis'te. 19 Mart 1940'ta Meclis'e gönderilen Köy Enstitüleri Kuruluş Yasası, 17 Nisan 1940'ta çıkar. Tartışmalara baktım da, konuyu anlayan yok gibi...

O birleşimde Meclis Başkanı Şemsettin Günaltay'dır. Öncelik ve ivedilikle görüşülmesi kabul edilir tasarının. Şöyle konuşmalar geçer birleşimde:

Dr. Osman Şevki Uludağ (Konya):

-... Görüyoruz ki henüz daha köylere hoca temin edecek vaziyette değiliz. Muallim Mektebi'nden çıkanları köylere kadar yaymak kabil olmamıştır. Üç sene evvel eğitmen usulüne başlanmış, fakat ancak maksadın ufak bir kısmı tahakkuk etmiştir. Bugün, mesleğinde cidden sayılı bir üstad olarak tanınan Maarif Vekilimiz umumi bir derdimize deva olarak bu Köy Enstitüleri Kanunu'nu getirdiklerinden dolayı kendilerini minnet ve şükranla karşılarım...

... Sonra bir şeye daha dokunacağım; o da enstitü kelimesidir. Niçin enstitü denmiştir? Buna enstitü demekten ziyade politeknik mektebinin daha küçük mikyasını ifade eden kelimeyi bulmak lazımdır. Ben bulamadım. Maamafih kelimeleri aynen yazmak davasında olanlara iltihak ederek diyeceğim ki, enstitü kelimesine (enistitü) deyiverelim (gülüşmeler) burada en büyük dava Köy Enstitüleri veya şimdi teklif ettiğim gibi Köy "Enistitü"lerinin memleket dahilinde taksim ve tevziidir. On iki muhtelif mıntıkada Köy Enstitüleri kuruluyor. Bu mıntıkaları teşkil ederken Maarif Vekâleti'nin ne gibi zaruretlere istinad ettiği esbab-ı mucibesinden iyice anlayamadım. Maamafih ben bunu kendi cephemden mütalâa etmek istiyorum. Arkadaşlar Konya vilayeti bütün vilayetlerin en büyüğüdür...

Başkan - General Kâzım Karabekir

Gnl. Kâzım Karabekir (İstanbul):

-... Hattâ bendeniz şunu da rica ederim ki ta bundan 15-16 sene evvel elimize geçmiş olan bilhassa Fransızların dört yaşından, arzettiğim gibi ölünceye kadar dört, beş kitaptan ibaret güzel talimatnameleri vardır. Bunlar üzerinde işlemelidir. Dört yaşından 12 yaşına, 12 yaşından 18 yaşına kadar yapılacak hareketlerin talimatnameleri vardır. Bu talimatnameleri her gün için bir gıda gibi mecburi tutmalıdır. Terbiye-i bedeniye, bir takım akrobatik hareketlerin haftada bir yapılmasıyla ellerin kolların tamamiyle köylerde işlemesine imkân bulunmaz. Ordudaki faaliyet her gün onların yaptıkları hareketin neticesi olarak kazanılır.

Ruh terbiyesine gelince, sağlam bir seciye sahibi etmedikçe istikbal hayatlarında, hayat kazancına imkân olmayacaktır. Ahlak düşkünlüklerinin, bütün telâkkilerini göz önüne getirerek, yalancılık, hilekârlık, emniyeti suistimal, hırsızlık ve enval... Bunların fenalığını köy çocukları yakından mütemadiyen derslerinde, mektep sıralarında öğrenmezlerse, nitekim bugün şehirlerimizde dahi görüyoruz, kendi doktrinlerini telkin eden bir takım ifsadı ahlak cemiyetleri veyahut birtakım şehvet düşkünlerinin, birtakım yalancılık, hırsızlık aşılayıcı kimselerin sinemalarda daimi surette seyredilen bu kabil fezahat, çocukların ruhunda nasıl izler hakettiğini biliyor ve her gün şahit oluyoruz...

Her devletin yaptığı gibi gençlerimizi muayyen zaman zarfında köylerde barınmalarını temin edecek yerler yaptırmalıyız. Nitekim burada da Enstitü düşünülmüştür. Bendeniz maruzatımda daha başka şeyler de arzetmiştim. Bu suretle bütün şehir gençliğinin köy gençliği ile ve köy halkıyla ruh kaynaşması temin edilmelidir... Köylü, şehirli diye de tefrik etmemelidir...

Feridun Fikri (Bingöl):

- Bendenizce Köy Enstitüleri, memlekette ilmî surette köylüyü kalkındırmak ve köylüyü terbiye etmek ve köylüye cihanı anlatmak için büyük bir teşebbüstür. Fakat bu teşebbüs köylüyü şehire getirmek teşebbüsü değildir. Köylünün köyüne, arazisine sevgi ile bağlı olarak köyünde çalışması için yapılmıştır. Bendeniz bunu sevkettiği için Vekil Hasan Âli'ye teşekkür ederim ve bu hususta çok çalışan bir arkadaşımız vardır, İsmail Hakkı Tonguç, onu da hürmetle yad ederim...

Maarif Vekili Hasan Âli Yücel (İzmir):

- ... İçtimai bir sınıf doğurma meselesi mevzuubahs değildir. Partimizin programında da yazıldığı veçhile esasen rejimimiz sınıf ve imtiyaz kabul etmez. Yalnız hayat tarzı bakımından mesleki zümreler, biz ister kabul edelim, ister kabul etmeyelim, mevcuttur. Çiftçi vardır, demirci vardır, tüccar vardır, memur vardır. Bunlar birtakım çalışma ve iş zümreleridir. Başka bir siyasi ayrılık ifade eden kümeler değillerdir. Böyle olduğuna göre zaten köylü ve çiftçilik etmekle meşgul olan vatandaşlarımızın çocuklarını okutmak için onların hayatından başka bir hayatla ülfet etmemesini istediğimiz ve o bakımdan yetiştirdiğimiz insanları yeni bir sınıfın müvellidi addetmeği bendeniz doğru bulmuyorum. Kaldı ki bizim arzumuz, bir arkadaşımızın da burada izah ettiği gibi, köyün içerisinde bilgili, sıhhatli, memleketine bağlı ve müstahsil vatandaş yetiştirmektir. Yoksa köylüyü, bu arzettiğim bilgi ve melekelerle teçhiz edip onları şehre akın eder vaziyete getirmek değildir. Onları müstahsil, kendi tarlasında ve muhitinde kuvvetli yapmak ve istihsal kabiliyetini arttırıp memleketin sosyal seviyesi kadar ekonomik seviyesini de yükseltmektir. Binaenaleyh sınıf teşekkülü hatıra gelemez...

Bu kanun en aşağı 15 sene sonraki bir hakikati bugün bize tatlı bir hayal olarak düşündürmektedir. Ben kendi hesabıma, milletimizin naçiz bir irfan hizmetkârı olarak bu hayalin büyük zevki içerisindeyim.

Ruşeni Barkın (Samsun):

-      Hepimiz böyleyiz.

Maarif Vekili Hasan Âli Yücel (Devamla):

-     Onu tasvip buyurmak suretiyle yüksek heyetinizin bu kanunun tatbikine imkân vermesini rica ediyorum. (Bravo sesleri, alkışlar)

Halil Menteşe (İzmir):

-... Şimdi bu kanunu getirdiğinden dolayı Hasan Âli'yi ve hükümeti bir çiftçi sıfatıyle candan tebrik ederim.

(Müzakere kâfi, maddelere geçilsin, sesleri.)

Emin Sazak (Eskişehir):

-... Fakat kasabalı köye akın edince, köylü çeker bayrağı, biz de insanız, tahsilimiz de aşağı değildir, bizi niye takyid ediyorsunuz? Hadi bakalım diye Ankara'ya kadar gelirler, Meclis'i çevirirler. Köylü bunu yapmaz, hakkına razı olur, zaten aldığı paraya ve işine de razıdır. Bu iş de biter. İlerde bizde de ideal sahibi, yüksek tahsil görmüş, köy hayatına 15, 20, 30 liraya razı olacak gençlerimiz yetişir babası ile geçinir, ille biz de köylü olacağız diye tuttururlarsa...

Başkan:

-      ... Köy Enstitüleri Kanunu'na 278 zat rey vermiştir.

Nisab mevcuttur. Kanun 278 reyle kabul edilmiştir.

Maarif Vekili Hasan Âli Yücel (İzmir):

- Sayın arkadaşlarım, bizim hazırladığımız, encümenlerin üstünde çalıştığı bu kanun layihasını şu anda kabul etmiş bulunuyorsunuz. Bu kanunun memleketimizin istikbali, halkımızın maarif ihtiyacı ve köylümüzün kalkınması bakımından haiz olduğu ehemmiyet, tasvibinizle bir kere daha ve en esaslı surette tahakkuk etmiştir. Bunu görmekle büyük bir bahtiyarlık duyuyorum ve şahsım uzun yıllar kalbimde sakladığım bir idealin tahakkukuna şahit oluyorum. Onun için yüksek heyetinize bütün samimiyetimle, bütün yüreğimle bu tarihi anda en derin teşekkürlerimi arzederim. (Alkışlar).

Başkan - Ruznamede müzakere edilecek başka madde yoktur. Cuma günü saat 15'te toplanmak üzere inikadı kapıyorum.

Köy Enstitüleri Yasası, Meclis'in 426 üyesinden 278'inin oyları ile kabul edildi. Çekimser yoktu ama, Meclis'e üyelerden 148'i gelmemiş, oy vermemişti. Oylamaya gelmeyenler arasında Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü, Yahya Kemal Beyatlı da var. Sonradan daha çok geçmeden Köy Enstitülerine karşı çıkacak olan Emin Sazak, yasanın çıkışını bir ölçüde destekler ve oy verir. Yukarıda da değindiğim gibi, Hasan Âli Yücel örneğin Sazakların neden Köy Enstitülerinin yanındaymış gibi gözükmelerini anlar. Onun önerilerine karşı çıkar. Emin Sazaklar, Adnan Menderesler 1945'te yürürlüğe giren "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu"na

karşı çıkarak DP'nin kuruluş hazırlıklarını yapacakladır.

Hasan Âli Yücel'in, Meclis'te kulisçilikte hiç de acemi olmadığını gösterir örnekler var. Özel İdare bütçesinden yüzde iki oranında yoksul çocuklara para ayrılmasına ilişkin bir yasa tasarısına Faik Öztrak karşıydı. Hasan Âli, Faik Öztrak'ın o zaman Ankara'daki liselerden birinde okuduğunu öğrendiği bir yeğeni vardı. Yeğen problem bir çocuktu. Hasan Âli, lisenin müdürünü bulur, Meclis'e getirir, şöyle der:

-     Aman, Meclis'in giriş kapısında dur, Faik Öztrak gelince onu lafa tut...

Az sonra Faik Öztrak sökün eder. Müdürü görünce, yeğeninden açar, müdür konuşur, o konuşur... Derken Faik Öztrak'ın aklına o gün görüşülecek yasa tasarısı gelir. Tam ayrılacağı sırada, Hasan Âli'yi görür. Hasan Âli, güler, "Biz adamı, böyle uyuturuz aslanım.” gibisine bir işaret yapıp geçer...

Köy Enstitüleri, egemen güçlerce aslında kuruluşundan altı yıl sonra çoktan kapatılmış, dibine darı ekilmiştir. Daha kuruluştan üç yıl sonra 1943'te Eskişehir Milletvekili Abidin Fotuoğlu, kendisinin Sivrihisar'da büyük toprakları vardı, şöyle demişti:

-     Bunlar yetiştikleri zaman, bizim kafalarımızı keserler.

Reşat Şemsettin Sirer de galiba Tonguç'a şöyle demiş:

-     Sen bunları (köylüleri) okutuyorsun ama sonra başımıza iş çıkarmasınlar...

Adnan Menderes, çiftçiyi topraklandırma tasarısına karşı çıkarken Söke'de taaa o yıllarda, "Halt etmişler. Kimin toprağını kime verecekler?" diyordu.

Emin Sazak da zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na ağzına geleni söylüyor, şöyle diyordu:

-    Bunlara toprak verilecekmiş... Peki, tohumu, sabanı, hayvanı kim verecek?

1946     yılında,  Zonguldak'ta bir ateş tuğlası

fabrikasının açılışı mı temel atma töreni mi ne, o sırada zamanın iktidarı Köy Enstitülerini kapatacağının açık belirtilerini gösterir. Buradaki milletvekilleri de CHP'liler o zaman. Biri "Hasanoğlan komünist yuvası oldu" gibisinden sözler eder. Bu konuşmayı duyan bir arkadaşı o zaman Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yüksek Bölümü Müdürü olan Rauf İnan'a duyduklarını anlatır. İnan, durumu İsmail Hakkı Tonguç'a nakleder. Koca Tonguç'un canı sıkılmıştır...

Bir pazar günü, bazı milletvekilleri, aralarında Kasım Gülek, Tevfik Fikret Sılay, Behçet Kemal Çağlar da var, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne baskın yaparlar. İçlerinden biri, şöyle der:

-     Kütüphaneye gidelim...

Akılları sıra, kütüphanede Sovyet eserlerine rastlayacaklar da, çıngar çıkaracaklar. Enstitüleri kapatmak için bahane yapacaklar...

Bir köşede dünyanın tanınmış düşünürlerinin resimleri vardır. Biri, "Niye Türk büyüklerinin resimleri yok" diye sorar. Rauf İnan, yanıtını verir...

O sırada yüksek bölümde okuyan Başaran'ı, başka ozan ve yazar öğrencileri çağırır. Şiirler dinlenir. Behçet Kemal Çağlar:

-     Bunların yanında bizim yazdıklarımız şiir mi? diye beğenisini söyler...

Fakat, öğrencilerle birlikte yemek de yemeden ayrılırlar Hasanoğlan'dan.

Gerçekte Köy Enstitüleri, onu kuran CHP'nin iktidarında yine onun elleriyle kapatılır. Demokrat Parti'nin yaptığı sadece bunu yani kapanışı yasallaştırmak olur. İkinci perde birincisine göre çok daha kısa sürer. Fazla tartışma bile olmaz.

20 Ocak 1954... Başkanlık yerinde Demokrat Partili Fikri Apaydın. Gündemde "Köy Enstitüleri ile ilköğretim okullarının birleştirilmesi hakkında kanun layihası ve Millî Eğitim ve bütçe komisyonları raporları" var.

Reis:

-        Raporda öncelikle görüşülmesi yazılı olarak istenmektedir. Öncelikle görüşülmesini kabul edenler, etmeyenler... kabul edilmiştir. Tümü üzerinde söz Ahmet Morgil'in.

Ahmet Morgil (Rize):

-     Muhterem arkadaşlar, yüksek malumları olduğu veçhile tahsilin temeli ilköğretimdir. Bu temel ne kadar kuvvetli olursa cemiyetin manevi bünyesi o derece sağlam istikbali o derece parlak olur. Bu mevzuda üstün kalitede öğretmen yetiştirmek meselesi birinci derecede esaslı bir dava olarak ele alınmak icab eder...

... İşin daha feci tarafı, bir verem mikrobu gibi daima zaif ve buhranlı bünyeleri arıyan sol cereyanları da maalesef birçok yerde bu müessesenin bünyesine sokulmak istenmiştir... Bugün huzuruna getirilmiş olan bu kanun, Köy Enstitülerini öğretmen okulu hâline getirmekle çok hayırlı bir hizmet ifa etmektedir.

Reis:

- Milli eğitim vekili...

Biz, yüksek huzurunuza getirdiğimiz bu kanun tasarısıyla, yetiştirildikleri müesseselere göre öğretmenlerimiz arasında kanunla ihdas edilmiş olan farkları bertaraf etmek istiyoruz...

Reis:    -Başka söz isteyen yoktur. Maddelere

geçilmesini reyinize arzediyorum. Kabul edenler... etmeyenler... kabul edilmiştir.

***

Köy Enstitülerinin, adları değiştirilmekte, ilköğret- men okullarıyla birleştirilmekteydi son yasaya göre. Bugün ilköğretmen okulları, eğitim enstitüleri birer Köy Enstitüsü niteliğindedir, öğrencilerin bilinçli olmaları, dünya görüşleri açısından. Acı ile zulüm ile eğitilen, yetiştirilen genç kuşaklar, Köy Enstitüsü yıllarını çok gerilerde bırakan bir düzeye ulaştılar. Köylü ve işçilerse bugünleri beklediler. Köy Enstitülerine dayanamayan, ondan korkan iktidarlar, bugün ilköğretmen okullarına dayanamıyorlar. Çocuklarından korkuyorlar...

Yeni Toplum, 1976