Tonguç'un Hollanda Köyleri İzlenimi...

Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç, 1956 yılında eşiyle birlikte, Hollanda'ya bir geziye çıkmış. Gezi izlenimlerini "Avrupa Mektupları” başlığıyla, o yıllar Isparta'da çıkan "Göller Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği"nin yayın organı "Demet"te yayımlamış. O yıllar, zaman zaman yazılar yolladığım "Demet"ler, bende yoktu. "Demet"in emekçisi, Dursun Kut, karıştırıp okumam için verdi.

Bugün Tonguç'un ölüm yıldönümü. Onu, yirmi dört yıl önce yitirmiştik. Bu, "Ankara Notları"nda, o koca köylüyü anmak, kendi yazılarıyla yaşatmak istedim. Tonguç'un "Avrupa Mektuplarının bir kitapta toplanıp toplanmadığını bilmiyorum. Mektuplar, arkadaşlarına yazdığı birkaç mektuptan oluşuyor. Tonguç, Hollanda köylerini gezerken, canlandırmak istediği Türk köylerini düşünüyor. Bugün köylerimiz, geçmiş yıllardan da kötü durumdadır. Canını kurtarmak isteyen, köyden neredeyse kaçarcasına uzaklaşmış. Kentlere yerleşme yolları aramıştır. Köydeki tarlalar, bağ bahçeler de artık para etmemektedir. Mehmed Kemal yazıyordu, İstanbul'un eski İstanbul olmadığını artık, İstanbulluların kurtuluşu, köylerin kurtarılmasından geçiyordu. Canlandırılmasından...

Kafa ütülemeden, Tonguç'un izlenimlerine geleyim. Dört-beş uzun mektuptan, kısa kısa notlar çıkardım. Şöyle diyor koca köylü:

... Doğunun durgun hayatı ile bu canlı yaşayış arasındaki manalı ayrılık hemen göze batıyor. Çok çalışmak, iyi yaşamak ilkesi, Batılı insanın hayat anlayışının temelini teşkil ediyor. Bu ilkeyi benimseyememiş olanlar, mesela Afrika Müslümanları, pis kahvelere bağdaş kurup nargilelerini tüttürmeye, tavla veya iskambil oyunlarıyla vakit öldürmeye uğraşıyorlar. Bizerte ve Septe limanlarında bunun birçok örneğine şahit oldum. Bu limanları ellerinde tutan Fransızlarla, İspanyollar hem çok çalışıyorlar, hem de iyi yaşıyorlar. Konforlu, güzel evler, temiz ve modern gazinolar, para getiren bütün işletmeler onların ellerinde. İleri ve modern okullar onların, geri okul Arapların...

... Hollanda'da ne varsa hepsi insan zekâsı ve emeğiyle yaratılmış. Bir toplumda bireyler eğitilip yaratıcı duruma yükseltilmedikleri takdirde hayatın gelişmesi, insanların refaha kavuşması asla mümkün değildir. Her şeyin başında insanı yetiştirmek gelmektedir...

... Tabiatın esirgediği güzellikleri Hollandalılar kendi emekleriyle yaratmışlar, orada bütün güzel eserler insan elinden çıkmış:       Her şey estetiğin ölçülerine göre

şekillendirilip yerli yerine en uygun bir biçimde konmuş. Sanki güzel sanatlarla uğraşanların hepsi biraraya gelip maket yapar gibi Hollanda'yı süsleyip şiir hâline getirmişler...

... Birbirine pek yakın köylerle şehirler. Türlü güzelliklerle bezeli memleketin bağrına çakılmış inci taneleri gibidir. Köy, şehir ve kasaba arasında ayrılık kalmamıştır.

Hollandalıların çoğu köyde yaşamayı şehirde oturmaya tercih ediyorlarmış. Onun için 'Millet şehirde mahvolur, köyde yeniden dirilip canlanır' sözü burada sık sık duyulan laflardan biridir. Bu inanç onları köyleri güzelleştirmeye, şehirlerden farksız bir duruma getirmeye sevketmiş: Halka köyü sevdirmiş, köyü yükseltme ülküsünü benimsetmiştir.

Gördüğüm köylerin çoğunda evle ahır, yemlik ve samanlık birbirlerine bitişik, aynı çatının altında idi. Bunların hepsinin kapı, pencere ve saçakları boyanmıştı. Evlerin pencereleri renkli, güzel saksı çiçekleriyle süslenmiş, ütülü bembeyaz perdelerle donatılmıştı. Her ailenin fenni bir şekilde işlenmiş tarlası, yemyeşil çayırı, gelir sağlayan çiçek veya sebze bahçesi evinin yanında, etrafı çitle çevrilmiş, parsellenmiş durumda idi. Besili bol süt veren siyah beyaz renkli inekler evlere bitişik ot deryasını andıran çayırlarda otlamakta. Modern ve temiz kümeslerin önlerinde çeşitli kümes hayvanları sürüler veya kümeler teşkil ederek gezinmekte idiler. Bütün Hollanda'da başıboş dolaşan bir hayvana rastlamak mümkün değildir. Hollandalılar toprakla ilgili sınır kavgası. Hayvan yüzünden komşular arasında geçimsizlik... Gibi olayları mezara gömmüşler. Köylülerin birbirleriyle iyi geçinmeleri, birbirlerine karşı saygı ve sevgi göstermeleri...

... Hollanda'nın bu duruma gelişine yardım eden etkenlerin başında eğitim gelmektedir. Eğitim ve öğretim sayesinde bu memlekette nasıl bir millet yaratıldığını bundan sonraki mektubumda anlatmaya çalışacağım. Bir memlekette temel eğitim sağlam esaslara göre kurulup yaygın bir hâle getirilmedikçe yurttaşları refaha kavuşturmanın mümkün olamayacağına inanmamız gerekiyor. Sıkıntılardan kurtulup yükselmenin tek çaresi bu yolu tutmak...

... Temiz giyinmiş, çoğu genç kadın ve erkek köylüler, tatil günleri akşamları otelin kahve salonuna gelip dinleniyor. Eğleniyor, gazete ve dergileri okuyorlar, müzik dinliyor, bilardo oynuyorlar. Bunların hepsi (8) yıl süreli ilkokuldan çıkmış, sonra ilk meslek okuluna devam etmiş, güleryüzlü, fakat ciddi insanlar, birbirlerini, otelin müşterilerini rahatsız etmemeye çok dikkat ediyorlar; böyle yerlerde nasıl davranılacağını, nasıl konuşulacağını biliyorlar. Yerleri veya masa örtülerini kirletmeden yiyip içiyorlar, eşyaya zarar vermeden onları kullanıyorlar.

Köyde olup bitenler, işlerini ilgilendiren problemler, spor haberleri, eşya fiyatları, dünya ve yurt havadisleri konuşmalarının başlıca konularını teşkil ediyor. Bir sinema filmi seyreder gibi uzun müddet onları gözledim, kabalıklar, hoyratça şakalar, kızgın kızgın konuşmalar görmedim, pek ciddi kişiler bu Hollanda köylüleri. Gülüşleri bile ölçülü, tartılı, güney memleketlerinin insanlarına hiç benzemiyorlar.

Yatma zamanı gelince odalarımıza çekildik. Tertemiz çarşaflar gerilmiş, nefis Hollanda battaniyeleri örtülmüş yataklarımıza yerleştik. Otelde konukların rahat etmelerini sağlayacak tedbirlerin hepsi alınmıştı: Bol su,

temizlik, sessizlik bunların başında geliyordu.

Yatağımda ilköğretim nimetine kavuşmuş, yaşayışını düzene koymuş, geçim sıkıntısı denilen yükten kurtulmuş insanların aydınlık dünyasıyla bunlardan yoksun kalmış olanların içine gömüldükleri karanlık dünyanın farklarını hayli düşündüm...

23 Haziran 1984