Ali Yüce, "Sümeyra" şiirinde şunlan yazdı:
Güneş batmış ay batmış /Batmamış halk yıldızı/Gurbeti sıla yapmış /Türkü yapmış yalnızlığı/ Ruhi Su'nun ses kızı.
Yüreğini turna yapmış. /Kanat yapmış sesini /Acılarını çiçek yapmış /Karacaoğlan koklayınca. /Unutuvermiş öldüğünü/ Dirilip ayağa kalkmış.
Beş yıl direndi ölüme Sümeyra; Almanya’nın Frankfurt kentinde 5 Şubat 1990 Pazartesi, 01.15'te öldü. Sümeyra, beş yıldır kanserdi, bir sürü ameliyat geçirdi. 27 Mayıs 1985'te yurttaşlığı yitirdi. Yurttaşlığı yitirirken, kayıtlara adı Sümeyra diye değil, Süreyya diye geçti. 12 Eylül faşizminin Sümeyra'dan haberi mi vardı? Faşizmin kansere uğratıp yendiği bir Sümeyra mı? Usuma gelenler.. Sevgi Soysal, Ruhi Su, Doğan Avcıoğlu, sanki gözümün önündeler. Orhan Apaydın, acıların sonunda öldü; Sevginin kardeşi Duygu Aykal da. Dilci sağın Süreyya Ülker, 'Tıp Terimleri Sözlüğü’nde, "kanser" için "yemece" diyor; yakışıyor...
Bu, "Ankara Notları”nı yazarken, Sümeyra Çakırın "Allı Turnam" türküsünü dinliyorum, kirpiklerim ıslak. Ne güç şey şu yazarlık; insanın sevdiklerinin ölümü üstüne yazı yazması! Bir halk türküsü "Turnalar"; Sümeyra onu en yanık sesiyle söyleyip çalıyor. Kimi dizeleri şöyle:
Bir çift turna gördüm durur dallarda /Seversen mevlayı kalma yollarda /Sizi bekleyen var bizim ellerde /Bizim ele doğru gidin turnalar.
Turnam dertli öttün derdimi deştin/El vurdun yaramın başını açtın/Eşinden mi ayrıldın yolun mu şaştın / Doğru bir kadere gidin turnalar.
Acep sizler hangi ilden gelirsiz'/Bir haber sorayım durun turnalar/Sılada yârimden neler bilirsiz/Bana bir teselli verin turnalar.
Fazla gitmen bizim ele varınca / Selam söylen eşe dosta sorunca / Sağ selamet menziline varınca / Benden yâre selam edin turnalar...
Pir Sultan'dan söylediği türkü, yurt özlemini anlatır. Bu, yurt sevgisini 12 Eylül faşistleri dünyada anlayamazlar. Türkü değil, bir ağıttır sanki Sümeyra'nın dilinde. Dinleyin:
Yine kısmetimiz kaldırdı bizi/ Ah, ne yaman uzağa düştü yolumuz / ineyim gideyim şardan aşağı / Nerde kaldı vatanımız ilimiz.
Kan olur garibin gözü yaşında/Ah, yaman uzağa düştü yolumuz/ İneyim gideyim şardan aşağı/Nerde kaldı vatanımız ilimiz.
Kan olur garibin gözü yaşında / Ağu vardır ekmeğinde aşında / Oralar zindandır dağlar başında / Ol Hızıra malum olsun halımız.
Pir Sultan Abdalım uzak yollarda/Helak olduk yücelerde bellerde / Bir zaman da biz de gurbet elerde / Ne yaman firkatli söyler dilimiz...
Bir halk sözü var: "Turnanın iyisi geçitte belli olur,"muş. Türlü sınavlardan geçtikten sonra, beş yıl, faşizmin baskılarına, bir de kansere dayanmak kolay değil. Almanya'ya, Frankfurt’a her gidişimde, ne yapar eder Sümeyra Çakırı, eşi Hasanı görmek isterdim, Ben, Almanyalarda ona bir başıma nasıl gideceğim? Oya Baydar, Aydın Engin götürürlerdi Sümeyralara. Sayrılığını sezdirmemeye çalışırdık. Son gidişlerimizden birinde, Oya Baydar, Aydın Engin, Haldun Özen, Yavuz Önen de vardı. Sümeyra Çakır, bize pastalar, meyveler hazırlamıştı. Bana,
"Bu pasta sana dokunmaz," diyordu, "yiyebilirsin..."
Kanser ilerlemişti, koltuk değneğiyle yürüyebiliyordu. "Allı turnam’1 plağını insan Haklan Demeğine vermiş, satılanların da parasını almamıştı. Haldun Özene sordum, plaktan bir tane kalmış. Koltuğun üzerinde bir halı vardı. Sümeyra,
"Bunu bir arkadaşım armağan etti," dedi. "Koltuğun üzerine koydum, gözümün önünde dursun istiyorum," diye ekledi.
En son gidişimizde Frankfurt’a, artık sayrıevindeydi Sümeyra. Eşim Aldoğan'Ia birlikte gittik, bu kez Oya Baydar götürdü. Yatağında ak çarşaflar altında yatıyordu. Yüzünün rengi iyi göründü. Sayrıevinde, genç bir delikanlı hizmet ediyordu. Sümeyra,
"Bu genç," dedi, "askerlik yapmak istemiyor! Burada askerlik yapmak istemeyenleri böyle sosyal hizmetlerde çalıştırıyorlar... Bizde biri askerlik yapmak istemedi mi kıyamet kopuyor! Sayrıevinde çok kalmadık. Sümeyra,
"Eşe dosta selam söyleyin Mustafa abi," dedi. Ayrıldık...
Eşi Haşan Çakır, beş yıl boyunca sayrılığında baktı. Evleri Frankfurt'un dışında, ıssız gibiydi...
Turna kuşunu görsem tanır mıyım bilemiyorum. Yaşamımızdan çok, türkülerimize girmiştir o. Hep uçar, yakalanmaz. "Turnayı gözünden vurmak" sözü, güç, çok güç bir işi başarmak anlamına gelir. 12 Eylülün gözünden vurduğunu sandığı turnalar, yurtdışında katar katar uçuyorlar. Türkiye’de 12 Eylül faşizminin yenilmesinde, yurtdışındaki katarların etkileri, paylan çok, çok büyük oldu. Demokrasiye bir adım atmışsak, onlara borçluyuz bunu. Acılara, yurt özlemine katlandılar yıllarca. Yakınlarının ölüsüne bile gelemediler. Behice Boranın, Kamber Kaplanın ölüleri gelebildi ülkeye. Yurtlarında gömülmeyi istemeleri, yurtlarını ne denli sevdiklerinin en canlı kanıtı değil mi? Bunu düzmece milliyetçiler, faşistler anlayamazlar!
Sümeyra Çakır, daha yaşamının baharında, 44 yaşındaydı, iyi bir eğitim görmüştü, mimarlık fakültesinden sonra konservatuvarı bitirmişti. Batı müziğinde ustalaşmış. Ruhi Sunun öğrencisi olmuştu, Ruhi Su ile İstanbul "Dostlar Korosu" içinde yer aldı. Çeşitli uluslararası şenliklere, haftalara katıldı. 1977'de katıldığı, Batı Berlin’de "Nâzım Hikmet Haftası" bunlardandı. Yılmaz Güney'in günlerine katıldı. 1978' de Havana'da düzenlenen "Dünya Gençlik Şenliği", aynı yıl Atina'da düzenlenen "Akdeniz Ülkeleri Barış Şenliği" toplantılarına katıldı. 1980'de Almanya iken 12 Eylül geldi. 1985'te Güney Kıbrıs'ta bir dinletiye katılıp Nâzım Hikmet'in şiirlerinden oluşan türküler söylediği için yurda dönmesi istendi; dönmeyince yurttaşlığı yitirdiği açıklandı.
Sümeyra söylüyor işte:
"Altı turnam bizim ele varırsan / Şeker söyle kaymak söyle bal söyle / Gülüm gülüm kırıldı kolum, tutmuyor elim turnalar ey / Ah gülüm gülüm, yâr gülüm gülüm / kız gülüm gülüm, turnalar ey /Eğer bizi sual eden olursa/ Boynu bükük, benzi soluk yâr söyle.
Allı turnam ne gezersin havada/Kırıldı kanadım kaldım burada / Ne onmadık kulumuşum dünyada / Akşam olsun allı turnam dön geri..."
Allı turna, canlı gelemedi ülkesine; ölüsü geldi. Cenazesi Şişli Camisinden kaldırılacak. Zincirlikuyu gömütlüğüne gömülecek.
8 Şubat 1990