Fahri Korutürk'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde ilginç olaylar yaşanmıştı. Kenan Evrenin Genelkurmay Başkanı oluşu, onun cumhurbaşkanlığı sırasındadır.
Korutürk, 1961 Anayasasında, Cumhurbaşkanına tanınan yetkilerin yetersizliğini söyler, kendisine yöneltilen eleştirileri karşılamaya çalışırdı. Hükümetten gelen kararnameleri imzalamaması, geri çevirmesi gerektiği ileri sürüldüğünde de yetkilerinin sınırlı olduğunu söyleyince, kulislerde bir ara adı, "Çankaya Noteri”ne bile çıktı. Bu kuşku yok, haksız bir yakıştırmaydı. Ama elin ağzı torba değil ki büzesin!
Semih Sancar'ın süresi dolup da emekliye ayrılmasından az önce bir Genelkurmay Başkanlığı bunalımı patlak verdi. MC hükümetinin başı olan Süleyman Demirel, Üçüncü Ordu Komutanı Ali Fethi Esener’in Genelkurmay Başkanlığına gelmesini istiyordu; oysa, Birinci Ordu Komutanı Adnan Ersöz daha kıdemliydi. CHP'liler, ona daha yatkın görünüyorlardı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Ali Fethi Esener'le ilgili öneriyi geri çevirdi. Sırada Adnan Ersöz yok muydu?
Tartışmalar uzayınca, Ali Fethi Esener de Adnan Ersöz de 30 Ağustos 1977’de emekli oldular. 1978 başında, Süleyman Beyin ikinci MCsi gitmiş, Ecevit'in Başbakanlığında, CHP hükümete gelmişti. Sancar'ın görev süresi 6 Mart 1978'de sona erecekti. O sırada, hemen hemen hiç usa gelmeyen Kenan Evren adı dolaşmaya başladı. CHP'liler, ortalığı bir kolaçan ettiler, kulisler yaptılar, sonuç öyle olumluydu ki:
"Oooo," dediler birbirlerine, "Kenan Evren bizden solcu!"
Yüksek Askeri Şûra'da yapılan bir ağız yoklamasında da Kenan Evren daha uygun bulundu. Örneğin, bir Nurettin Ersin ikinci plana düştü. Oysa, kıdemleri eşitti. Hatta Nurettin Ersin 37”li, Evren 38'liydi. Evren, Kore kıdemiyle, bir kıdem alarak, 37'li olmuştu. Ama askersel deyimle, Ersin'in "nasbı" (rütbe alışı) Evrenden öndeydi. Aynca, Kıbrıs'ta savaşmıştı ama, "Kıbrıs kıdemi" ile ilgili bir yasa o zaman daha gündeme gelmemişti. Evren 1978 Martında Genelkurmay Başkanlığına geldi. Ersin, Kara Kuvvetlerine, Üruğ da 1. Ordu Komutanlığına getirildiler.
Korutürk, emekliye ayrılıp köşesine çekileli beri pek konuşmayan bir kişi. Çok önemli olaylarda, sadece telefonla düşüncelerini sorduğum olur; kırmaz, yanıtlar.
Bu kez de öyle oldu; Korutürk, kafama takılan soruları yanıtladı.
"Efendim, Ali Fethi Esener olayı, biliyorsunuz, o nasıl olmuştu?"
"Evet, o kadar uzun zaman geçti ki nasıl oldu? Gayet güzel biz onu hallettik işte. Benim açımdan bir gürültü patırtı olmadı. Cumhurbaşkanı, Başbakan beyanat (demeç) versin şeklinde münakaşalara lüzum görmeden hallettik o meseleyi..."
"Asıl, sıra Adnan Ersöz’ deydi değil mi?"
"Evet, Adnan Ersöz’ deydi. Bir insan, çalışacağı, teşriki mesai (işbirliği) edeceği kimseyi seçmekte serbest olmalıdır. Benim noktai nazarım (görüşüm), bir kimse teşriki mesai edeceği namzetler (adaylar) arasında, birisini seçmekte elbette serbesttir. Hepsi aynı vasıfta insanlar, ama 'Ben bununla çalışacağım, bununla yola gideceğim' demekte... Her şeyde kıdem meselesini ileriye sürmekte isabet yoktur bence. Yani kıdem, kıdem, kıdem. Nereye kadar kıdem? Ama bir tanesi teşriki mesai etmekte bana daha yakın görünüyorsa onu seçerim. Benim, yani genelde anlayış olaraktan düşüncem budur. İlle kıdem diyerekten bir gün evvel o oldu, o gidecek. Ama, efendim bu hususta teşriki mesai edecek olan zatın tercih hakkı olması, lazımdır, illaki birisi bir gün evvel doğmuş bir gün evvel okuldan çıkmış diye, onu tercih etmek diye bir şey yoktur. Ben, genel konuşuyorum.”
"Anladım efendim..."
"Sen bana daima genelden fikir sorarsın..."
"Bir zamanlar siz Cumhurbaşkanıyken yetkisiz olduğunuzdan söz ederdiniz. Ve o zaman eleştirildiniz. Neden karşı çıkmıyorsunuz neden veto etmiyorsunuz? Neden şöyle yapıyorsunuz diye..."
"Cumhurbaşkanının selahiyeti (yetkisi) bu kadar büyük değildi. Tabii, ne kadar kıyametler koptu. Cumhurbaşkanının selahiyetini artıralım falan diye..."
"Kenan Evren nasıl Genelkurmay Başkanı olmuştu?"
"Kenan Evren... Birçok patırdılar içinde orta yere bir Kenan Evren çıktı. Kenan Evren mevzuu bahis (söz konusu) değildi. Üç namzet (aday) vardı, zannediyorum, Kenan Evren yoktu bunların içerisinde. Adnan Ersöz vardı. Ali Fethi Esener vardı. Kenan Evren de çıktı orta yere; baktım ki daha tarafsız duruyor, hariçte duruyor, kavgaya karışmıyor. Bir orgeneral. Bir partiye sempatisi olmayan bir kimsenin seçilmesi daha isabetli olur diye düşündüm. Ben ağırlığımı o tarafa koydum. Bu, bir ağırlık meselesidir. Teşriki mesai edecek kimsenin tercihindeki ağırlık meselesidir."
"Semih Sancar, galiba Ali Fethi Esener'i istiyordu?"
"O, onu tutar, beriki bunu tutar; ben ona bakmadan, kendim karar verdim..."
"Siz galiba, 'Sırada Adnan Ersöz var, olursa o olur' demiştiniz öyle miydi?"
"Aynı zamanda öyle de rastgeliyordu. Adnan Ersöz'ün sırasıydı zannediyorum. Onu seçersek, hiç olmazsa bu taraftan itiraz imkânını önleyebilelim diye. Adnan Ersöz'ü destekledim."
"Süleyman Demirel, Ali Fethi Esener'i mi istiyordu?"
"Evet, öyle oldu. Çok zaman geçti."
"Anılarınızı yazıyor musunuz?"
"Bir türlü fırsat olmadı."[1]
"Hiç konuşmuyorsunuz."
"Etrafta bu konuları o kadar çok bilenler var ki, başta gazeteciler yazıyorlar çiziyorlar."
"Çok teşekkür ederim efendim..."
Hafta ortasında. Dil Derneği kurucularından bir bölücü, Ankara Basın Savcılığına giderek ifadelerini Savcı Yardımcısı Hayri Tayhan'a verdiler Ankara Valiliği, Dil Demeğinin etkinliklerini durdurduktan sonra, Ankara Savcılığına başvurarak, soruşturma açılmasını istemişti. Dil Demeği kuruculan bir yandan valilik kara- nnın durdurulması için İdare Mahkemesine başvururken, bir yandan da haklarında açılan soruşturma nedeniyle savcılığa gittiler. Daha önce emekli Yargıtay üyesi Ali Rıza önderle, yazar Beşir Göğüş ifadelerini vermişlerdi. Çarşamba günü ifadeleri alınanlarsa şunlar:
Tahsin Saraç, Necip Bilge, Cevat Geray, Atilla Göktürk, Mustafa Ekmekçi, Sevgi Özel, Ali Dündar, Ali Püsküllüoğlu, Mehmet Aydın, Orhan Asena, Tahir Hatipoğlu, Haldun özen, Aydın Köksal...
Kuruculardan haklarında soruşturma açılıp da ifadeleri henüz alınmamış olanlarsa şunlar:
Talip Apaydın, Refet Erim, Salim Şengil, Gülten Akın, Türker Alkan, Suphi Karaman, Cahit Talas, Bahriye Üçok, Coşkun Üçok, Bahri Savcı, Yılmaz Dağdeviren, Berin Taşan, İskender Özturanlı, Özdemir Nutku, Ahmet Yıldız, Metin Özek, Adnan Özyalçıner, Yahya Kanbolat...
5 Temmuz 1987