Köylü Kızları Piyano Çalıyor...

Beşikdüzü Köy Enstitüsü müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu, sağladığı kemanlan, çok hevesli, yetenekli gördüğü öğrencilere damıtır; okulun 48 kemanı olmuştur. 0 sırada gelen bir haber, hepsini heyecanlandırır. Milli Eğitim Bakanı Haşan Âli Yücel, enstitüye gelecektir. Tüm öğleden sonralan kemana, orkestra çalışmalarına ayırırlar. M. Ali Kamacıoğlu, öğrencileri saatlerce bir taburenin üstünde oturtup orkestrayı çalıştırır. Kendisi ayaktadır. Arkadaşları, öğrencileri,

"Siz yorulmak nedir bilmek misiniz" diye uyarırlar.

Aldığı sonuçtan öylesine sevinçlidir ki zerrece yorgunluk duymamaktadır. Çimento taşımaktan, biriket yapıp bina örmekten, kazma, kürek tutmaktan, marangozhanede çalışmaktan elleri nasırlaşmış, köyünde kemençe, kaval ile sazdan başka çalgı görmemiş köy çocuklan hem de nota ile çalıyor, orkestra kuruyorlar. Bunun heyecanını duymak, mutlulukların en büyüğüdür.

Milli Eğitim Bakanı Haşan Âli Yücel, yanında kalabalık bir grupla gelir. Akşam yemeğinden sonra ilkokulun önündeki bahçede kendilerine orkestra ve koro konserleriyle şiirlerden, halkoyun larından oluşan bir gösteri düzenlenir. Konsere, 16 kişilik bir öğrenci orkestrasıyla 40 kişilik bir koro katılır. Orkestra izlencesinde, Italyan Dancia'nın triolan, koroda da marşlar, şarkılar seslendirilmiştir. Dinletiden sonra Haşan Âli Yücelin öğrencilere söylediği şu sözler, Kamacıoğlu'nun hiç usundan çıkmaz:

"Çocuklar, çok şeyleri başaracağınızdan emindik. Ama keman gibi çok zor bir müzik aletini, bu kadar kısa bir zamanda öğrenebilmiş olmanız gözlerimizi yaşarttı, umutlarımızı kat kat artırdı. Sîzleri candan kutlarım!"

M. Ali Kamacıoğlu, daha sonra şöyle diyor:

Bundan sonra müzik çalışmaları hızla yayılmaya başladı. Heveslenen öğrenciler, kendilerine keman vermem için peşimi bırakmaz oldular. Enstitünün kemanları, mandolinleri artık yetmiyordu. Kooperatife keman, mandolin, metot, tel vb. gibi müzik malzemesi getirtmeye başladık. Maddi durumu iyi olan öğrenciler, bir müzik aletine sahip olmayı yeğliyorlardı. Yeni atölye binaları, balıkhane gibi yapılar tamamlandıkça müzik çalışmaları için de yer ayrılmaya başlandı. Artık ilkokul binasından, kendi binamızın altındaki dersliğe taşınmıştık. Bir yandan çoksesli koro çalışmaları, öte yandan keman, viyolonsel, alto, mandolin, kemençe gibi çalgılar ve orkestra çalışmaları büyük bir hevesle sürüyordu. Hepsine yetişemez oldum. Birinci keman metodunu bitiren her öğrenciye, dörde kadar yeni başlayan öğrenci veriyordum. Böylece, başkasına öğretirken, kendi eksiklerini de gidermiş oluyorlardı. 1944 yılının sonbaharında, enstitü ilk mezunlarını verecekti. Bir tören ve gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Orkestra ve korodan başka bir de müzikli piyes sahneye konacaktı. Oyunun adı Tırtıllardı. Bunun için tüm arkadaşlar seferber olmuştuk. Çalışmalar ders saatleri dışında okulun çeşitli yerlerinde sürdürülüyordu. Sahne dışarıda hazırlanacak, törenle gösteri açık havada yapılacaktı. Elektriğimiz henüz yoktu; lüks lambaları, gemici fenerleriyle aydınlanıyorduk. Tören gününe dek hep içeride çalışmıştık. Temsil, konser geceye kalmıştı. Parçaları çalarken temsile eşlik ettiğimiz sırada, yay kıllarının gevşediğini, ağaç kısımlarının tellere değdiğini fark ettik. Konserle, temsil bittiğinde kılların tamamıyla gevşemiş olduğunu gördük.

Artık müzik çalışmaları iki bölüme ayrılmıştı: 1-Derslerdeki müzik çalışmaları. 2-Bir sanat alanı olarak özel müzik çalışmaları.

Derslerde her öğrencinin, ilkokuldaki müzik derslerini yürütecek solfejli, şarkı, genel müzik bilgisi, İstiklal Marşı ile okul şarkılarını bir çalgı ile çalıp söyleyebilecek yeteneği kazanması amaçlanıyordu. Özel müzik çalışmalarına gelince: Genel kültür dersleri dışında, tarım, balıkçılık, marangozluk, demircilik, dikiş, nakış, dokuma, inşaat alanları gibi bir de müzik alanı kabul edilmişti. Her gün öğleden sonra öğrenciler ayrıldıkları alana giderek çalışmalarını sürdürüyorlardı. Özel müzik çalışmaları alanı için de en az 40 kişi keman ve orkestra, 40 kişi de çoksesli koro için ayrılmıştı. Ayrıca iki kız öğrenci de piyano öğrenimine başlatılmıştı. Koro-orkestra çalışmaları için yeni yapılan balıkhanenin salon bölümünü kullanıyorduk. Balıkhane, enstitüden biraz uzaktaydı. Gidiş gelişlerde koronun söylediği, çokça, ikisesli marş ve şarkılar çevrede büyük ilgi uyandırmaya başlamıştı. Artık koro ile orkestra, kendini dinletecek düzeye gelmişti. Sabah sporlarıyla birlikte sabah müziği yapılması, öğretmenler kurulunca kararlaştırıldı. Her gün derslere başlamadan önce yarım saat toplu müzik, yarım saat toplu spor yapılıyordu. Spor çalışmaları, çeşitli halkoyunlarının, hep birlikte halkalar halinde, müzik eşliğinde oynanmasıyla başlar, çeşitli spor hareketleriyle sürdürülürdü. İlk sabah müziğine koro ve orkestrayla katıldık. Koro, İstiklal Marşını dört sesli söyleyecek hale gelmişti. Dört sesli İstiklal Marşını söylediğimiz sabah, ilk tepki öğretmen arkadaşlardan geldi:

'Mehmet Ali, İstiklal Marşını karma karışık ettin dediler.

Sabırlı olmalarını söyledim. Her sabah dört sesli İstiklal Marşıyla başlıyor, öbür tek ve çoksesli şarkı, türkülerle sabah müziklerini aksatmadan sürdürmeye çalışıyorduk. Bir ay sonra bir sabah İstiklal Marşıyla şarkıları teksesli olarak söylettim. Aynı arkadaşlar,

'Bu sabah İstiklal Marşıyla şarkılar yavan oldu' dediler. Bir aylık bir çalışma sonunda, müzikteki yavanlık fark edilmişti...

18 Nisan 1989