Halit Çelenk ile Muzaffer İlhan Erdost salıyı, çarşambaya bağlayan gece, kâğıda özgeçmişlerini döktükleri sırada, Emniyet Sarayının ana binasının alt katında, bir başka olay yaşanıyordu. SHP'li dört Ankara milletvekili Kâmil Ateşoğulları, Rıza Yılmaz, Tevfik Koçak, Ömer Çiftçi, Emniyet Sarayının ana kapısından girmişler, nöbetçi müdürün odasına dalmışlardı. Saat 02.00 idi. Onlarla birlikte, Ankara Barosu Yönetim Kurul üyelerinden Raif Çakır, Yusuf Alataş, Reşat Kadayıfçılar, İnsan Haklan Demeği Başkanı Nevzat Helvacı, savunmanlardan Nezahat Gündoğmuş, Haşan Ürel, Ahmet Toptan, Uğur Söylemezoğlu da oradaydılar. Ben de oradaydım. Olayları, bir bir yaşadım nöbetçi müdürün odasında. Odada iki komiser, birkaç polis memuru vardı. Ömer Çiftçi, "Biz dört kişi milletvekiliyiz. Halit Çelenk'le, Muzaffer İlhan Erdost'un durumuyla ilgili olarak, İçişleri Bakanıyla konuştuk. Yetkili kimse, onunla konuşacağız" dedi. Masalardan birinin üzerinde, yarım ekmeğin arasına kaşar peyniri konmuş duruyordu. Ömer Çiftçi, ekmekten bir lokma aldı:
"Köylerden geldim, kamım aç!" dedi. "Bize oturacak sandalyeniz yok mu?" diye sordu. Sivil polisler ayağa kalktılar, "Buyurun oturun!" dediler. Ömer Çiftçi,
"Mustafa Abi, otur!" dedi.
"Yok, teşekkür ederim, ben oturmam. Ayakta duracağım..."
Nöbetçi müdürlüğündekiler, olaydan bilgileri olmadığını söylediler. Nöbetçi müdür de öldürülen Suudi Arabistan diplomat olayı ile ilgili olarak dışarıdaydı. Milletvekilleri, oradaki telefona sarıldılar. İçişleri Bakanıyla, Ankara Valisiysle, DGM Savcısıyla en az iki üç kez görüştüler. Kâmil Ateşoğulları, ANAP'lı Bakan Mustafa Kalemliyle, oraya gelmeden önce görüşmüştü. Bakan,
"Ben konuyu bilmiyorum, ancak gerekli şeyi yapmaları için arkadaşlarla. Ankara Valisiyle bir konuşurum" demişti. Ateşoğulları, daha sonra Uğur Mumcuyu aramış. "Bakanla bir de siz konuşursanız iyi olur!" demişti. Ankara Barosu Başkanı Erzan Erzurumluoğlu da Kalemliyi aramış, eski numarasından aradığı için bulamamıştı. Ateşoğulları, ona bakanın yeni numarasını verdi...
Gözlediğim şuydu: Herkes topu bir başkasına atıyordu. Kâmil Ateşoğulları, DGM Savcısı Nusret Demiral'la da görüştü. Demiral tedirgindi, önce "Telefonumu nereden buldunuz?" diye sordu. Sonra da kendisinin olaydan bilgisi olmadığını, bir savcı yardımcısının yazıyı yazmış olabileceğini söyledi, öyle de olsa, yapacak bir şeyi yoktu. (Sonradan "yakalama" yazısının altında, Demiral'ın imzasının olduğu anlaşılacaktı.)
DGM Savcısı Nusret Demiral, çarşamba sabahı Erdost’la, Çelenk'in DGM'ye gönderilmesini isteyeceğini bildirdi. Ömer Çiftçi’yle, Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük’ün konuşmaları ilginçti. Valinin det İlklerini duymuyorduk, ama Çiftçi şöyle konuşuyordu: "Sayın Vali, Çelenk'le Erdost salıverilinceye dek, buradan ayrılmayacağım (Gerekirse, burada çadır kuracağım! Ne yapacaksınız bize, coplatarak mı attıracaksınız?"
Çiftçi, sonra anlattı; Vali Bedük, "Olur mu öyle şey?' demiş. Milletvekilleriyle savunmanlar Emniyet Sarayından ayrıldıklarında saat 04.00'ü buluyordu. Ömer Çiftçiyle, Tevfik Koçak, beni Çankaya’da bıraktılar. Orana geçtiler....
Halit Çelenk'le, Erdost sabah 07.30'da uyandılar. Saat 09.00'da emniyette sorgulan başlamıştı. Yazdıkları yazılara baktılar, okudular. İbrahim Dedeoğlu, "Size bazı sorular soracağız" dedi. "Burada yazınızda 'dikta' kelimesi geçiyor, ne demek istiyorsunuz? Bu pişmanlık Yasasını niçin eleştiriyorsunuz? Bunlar, gerçekleri ortaya çıkarmak için kabul edilmiş yasalardır. Yazınızda, insan hak ve özgürlükleri kabaca çiğneniyor diyorsunuz, bu 'kabaca çiğneme' sözünden neyi kastediyorsunuz?" vb. Halit Bey, sorulan yanıtladı, bunlar tutanağa geçiyordu...
Muzaffer İlhan Erdost, ifadesinde, kardeşi İlhan Erdost'un nasıl öldürüldüğünü de anlatmıştı. Ona yöneltilen sorular arasında, "Ayrıntılarıyla geçmişiniz? Daha önce Birinci Şubeye geldiyseniz, niçin geldiniz? Sonuçları ne oldu? Şu anda hakkınızda açılmış dava varsa, bunların mahiyeti? Abece Dergisiyle ilginiz var mı? Yazıyı niye oraya verdiniz?" gibi sorular da vardı. Erdost, onlan yanıtladı. Erdost, sürekli olarak kardeşi Ilhan Erdost'un, Mamak'ta dövülerek öldürüldüğünü yineliyordu, ifadeyi yazan memur durdu, kâğıda bir şey yazmadı; "öldü" diyelim, dedi. Erdost,
"Öldürüldü! Herkes biliyor bunu" dedi.
"Olabilir de biz bunun hesabını veremeyiz!"
Muzaffer Erdost, "Şemdinli Röportajı”na ilk, Ulus gazetesinden gitmişti 1963-1965'te. Onun üzerinde duruyorlardı. Erdost,
"Giderken, gazetenin genel yayın müdürü, orada bir röportaj yapmamı istemişti" dedi.
" Genel yayın müdürünün adı neydi?"
"Seyfettin Turhan'dı."
Erdost'un Abece'deki yazısından bazı paragrafları sordular. Erdost,
"Gece yarısı evimden alınıp buraya getiriliyorsam, beni buraya getirenler, demokratik düzeni korumak ve kollamak amacıyla getirdiklerini ileri sürüyorlarsa, burada bir çelişki var, demokrasi anlayışında bir çelişki var. Orada (Abece'deki yazımda) onu belirtiyordum" dedi.
3 Kasım 1988