Danimarkalı iki sağın (doktor), Türkiye'ye gelip, Ankara, İstanbul, İzmir'de konuşmalar yaptılar, iki sağın, Danimarka'da, "işkence görenlerin iyileştirilmesi”nde çalışıyorlardı. Adlan Bayan Inge Kemp Genefke, öbürü ise Henrik Markussen'di... Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyinin çağrılısı olarak gelmişlerdi. Türkiye’ye. (Türk Tabipler Birliği yerine, Türk Sağınlar Birliği diye yazmak isterdim; Türkçesi dururken, yabancısını yazacakmışım, ama direnenler çıkacak biliyorum, "o bizim özel adımız, ne karışıyorsunuz?" diyecekler Sağınlar, her şeyden önce Türkçeye önem versinler diye düşünürüm.) Yabancı konukları Ankara Tabip Odası yetkilileri, İnsan Hakları Derneği yöneticileri de kucaklayıp ağırladılar.
İki konuk, İnsan Haklan Demeğinin oluşturduğu Türkiye insan Haklan Vakfının kuruluş törenlerinde de bulundular, birer konuşma yaptılar, ikisinin de konusu "işkencecilerle işkence görenler "di. O gün ODTÜ'de polis, jandarma, timler öğrencilerin üzerine saldırmış "Bunlan Tanrı yaratmış" dememişti, öğrencilerden Meltem Kırmızı, yediği tekmeler sonucu yaralanmış, Hacettepe sayrıevine kaldırılmıştı. Herkes birbirine, "yüzde 13.5'e düşen oyuyla, Hacı Turgut Beyin üniversite açılışında ne işi olduğunu" soruyordu. Polisin de baskıcı, işkenceci huyundan henüz vazgeçmediği anlaşılıyordu...
DanimarkalI sağın Bayan Inge Kemp Genefke'nin konusu "işkenceci sağınlar" yani "işkenceci doktorlar”dı. Bayan Genefke, özetle şöyle diyordu:
Araştırmalarımız sonucunda şunu anladık ki işkence, sağınların (doktorların) yardımı olmadan gerçekleştirebilecek bir şey değil. İşkencenin amacı düşünüldüğünde, bu anlaşılabilir bir şey değil. İşkence, kişinin kişiliğini, kişilik bütünlüğünü bozmaya yönelik bir şey olduğu için işkencenin amacına ulaşması için de sağınlara, ruhbilimcilere gereksinim duyuluyor. Bu konuşmayı iki yıl önce yaptığımda, sürekli olarak işkenceci sağınların varlığından söz ediyordum; işkencelerde yer almış sağınların bulunduğu bir liste yapmıştık. Nurenberg duruşmalarıyla, Nazi kamplarından söz ediyordum. Birçok sağın, Nurenberg duruşmalarında yargılanmışlar, ama bunlardan çok çok küçük bir bölümü ceza almıştı. Tarih boyunca, işkencede yer almış sağınlar, bundan önce hiçbir zaman cezalandırılmamışlardı. Portekiz'de, Güney Afrika'da, işkenceler vardı, Yunanistan'da 'portakal suyu sağını' denen Andreas Davarukos, Brezilya'da sağın Herişlibata.... Bunlar dünyaca saptanmış, işkenceci bilinen ünlü adlar. Bir üniversite araştırmasında, 200 işkence kurbanı ele alındı; dünyanın her yanından gelen bu 200 işkence kurbanında, dünyanın çeşitli ülkelerinden 41 tane sağının işkencede yer aldıkları belirlendi. Uruguay'da Mart 1986'ya değin, 80 askeri sağınla ilgili 130 işkence başvurusu yapıldı. Şili'de de 80'in üstünde askeri sağının işkence olaylarına adları karıştı. Kopenhag'daki 'Veri Bankası'nda işkenceye karışan 153 sağın saptandı, bunlardan 50'si yakalandı mahkemeye verildi; 103'ünün ise işlemleri sürüyor. Şu anda da işkencecilerle ilgili bir araştırma sürmekte. Bu araştırmalarda işkence kurbanlarına sağınların işkenceye karışıp karışmadıkları soruldu, korkutucu biçimde, yüksek oranda sağınların işkencelere karıştıkları yanıtı alındı.
İşkenceci sağınlara karşı savaşımda, sağınlık töresinin (ahlaki) kurallarının önemini anlatan Inge Genefke, özetle şöyle dedi;
Hiç kimse yalnız çalışmaz. Çeşitli uğraş grupları, kamuoyunun düşüncesi, işkenceye karşı düzenleyici bir güçtür. Kamuoyunu etkileme çalışmaları önemli. Burada, işkenceye karşı savaşanın kişisel değerleri de etkili olacaktır, örneğin sağınlar, savunmanlar, çeşitli uğraş gruplan bireyleri, genel siyasal sistem, ülke güvenliğinin korunmasına daha büyük bir ağırlık verirken, onlar insan yaşamının korunmasına, insan haklarının korunmasına daha büyük bir önem verebilirler. Pek çok yönde sağın ya da savunman, bu birbiriyle yarışan ya da çatışan düşüncelerden birini seçmek zorunda kalırlar. Özellikle devlet hizmetinde çalışanların, bu karşıtlarla daha çok karşı karşıya kaldıkları olur. Böyle bir durumda kişinin bir karar alması gerekir, aldığı karar da onun davranışlarını yönlendirecektir. Demin sözünü ettiğimiz durumda, töresel (ahlak) anlamda, kendisiyle bir çatışmaya giren kişiye sağınlık ahlak kuralları yol gösterici olacaklardır her şeyden önce. Bu uğraş grubu içinde yer alan kişi bu kurallar yardımıyla aynı durumda olan arkadaşlarına yardımcı olabilecek, nasıl davranması gerektiğini bildirecektir...
Genefke, burada uluslararası örgütlerin dayanışmalarına, ortak çalışmalarına değindi: "Benim burada bulunmam, sizinle aynı konuda konuşmamız gibi..." dedi. Genefke, daha sonra benimsenen uluslararası “açıklamalar"dan söz etti. Sağınlar için yaşamsal önemde bir açıklama 1975'te Tokyo'da benimsenmişti. Bu açıklamada ilk kez, "sağınların hiçbir zaman işkencede yer almamaları gerektiği" belirtiliyordu. Şu da belirtilmekteydi ki, Dünya Sağınlar Birliği işkence yapmadığı için güç durumda bırakılan sağınların arkalarında yer alacak, bunlara destek olacaktı. 1982 yılında Birleşmiş Milletlerce çıkarılmış, “sağlık elemanlarının sağlık ahlak kuralları”da özellikle tutukevi sağınlarının işkence ve kaba davranışlara karşı olmalan gerektiğini belirtiyordu. Burada da Tokyo Açıklamasında olduğu gibi, açıklıkla belirtilmişti: "Sağınlar, hiçbir zaman işkence olaylarında yer almamalı, kendi yeteneklerini, işkencecilere yardımda kullanmamalı”ydılar. Bir başka benimsenmiş anlaşma vardı ki bu da Birleşmiş Milletlerin işkenceye karşı anlaşmasıydı. Bunun 10. maddesi şöyleydi: "Bu anlaşmayı imzalayan her ülke, sağlık personelinin de yer aldığı bir grup insanın, işkenceye karşı eğitilmesine güvence verir. Aynca ülkede işkenceden nasıl korunulabileceği konusunda da eğitim verilecektir." 14. maddede ise "bir işkence kurbanının tam iyileştirilmesi sözü" de veriliyor. Genefke, şöyle dedi:
"Bu çok önemli anlaşmada Danimarka, İsveç, Hollanda ile Türkiye'nin de imzaları vardır. Öbür ülkelerin de. Bu anlaşmayı imzalayan ülkeler, bu görevleri yerine getirmek durumundadırlar..."
5 Ekim 1989