Ankara da ortalık toz duman gibi görünüyorsa da değil. Turgut Bey, askersel konularda da, toplumun tepkilerinden yararlanıyor gibi... Herkes, her şeyi bilebilir mi, bilemez elbet. "Her şeyi ben bilirim diyenlerin zamanla nasıl tökezlediklerini görüyoruz. Cumhuriyet'te yayımlanan "Tutanaklara Göre, MGK'de Yasa Tartışmaları" ilginç örneklerle dolu. Salı günü çıkan "Türk Dili ve Dernekler tartışmasında yapılan konuşmaları okuyun bir. Doğramacı bile, dil uzmanı kesilmiş ki, abooovvv...
Kenan Evren, tutanaklarda bir yerde şöyle diyordu:
Atatürk ün vasiyetiyle Türk Dil ve Tarih Kurumu'nda işçilerin maaşlarını veriyoruz. Yetmezse bütçeden de para veriyoruz. Tüm personelin maaşlarını şimdi devlet veriyor, ne anladım ben bu işten." Bir ozanımız Evrenle ilgili bir dörtlük yazmıştı şöyle diyordu:
"Evren Paşa, Evren Paşa/ Değişir bu devran Paşa/Böyle böyle bu iş olmaz* /Oku biraz öğren Paşa!"
Atatürk'ün kurduğu Türk Dili Kurumu ne oldu? Kimlerin eline teslim edildi? Şimdi öldü. Mehmet Kaplanın, Atatürk'e karşı çıkan onu yeren yazılarını yayımlamıştım. Ne yankı gördü? "Canım, yazmış ama, taaa ne zaman?" deyip geçenler oldu. Mehmet Kaplanın sağ kolu durumundaki kişiler, köşe başlarına getirildi, oturtuldu. Artık rahatça, Tük-İslam Sentezi" TDK içinde savunulabilirdi.
Vaktiyle, 'Dil Devrimi" adıyla bir kitap yazıp, Yunus Nadi ödülü bile alan birinin sonradan nasıl 180 derece dönüş yaptığını bilmek gerek. Bu, Prof. Dr. Zeynep Korkmazdı. 1966-1967 yıllarında Yunus Nadi Ödülünü almıştı, ödül aldığı yapıtın adı: "Türk Devrim Tarihi Akışı içinde Atatürk ve Dil Devrimi" (Ankara Üniversitesi, DTCF Yayını 1963, 85. sayfa.) Yunus Nadi’nin son ödül töreninde, Korkmazın da adı geçti vaktiyle aldığı ödül nedeniyle...
Prof. Zeynep Korkmaz, şimdiki TDKde yürütme kurulu üyesi, "Gramer Kolu" Başkanı. Bu kolun adı daha önce "Dilbilim ve Dilbilgisi Kolu”ydu.
Zeynep Hatun 20 yıl önce "Türk Dil Devrimi" konusunda, hem de Yunus Nadi Ödülü gibi bir ödülü alıyor. Yapıtında "devrim" sözcüğü başta olmak üzere, bugün yasaklanmış pek çok sözcüğü kullanıyor. Şimdi, ne yapıyor? "Devrim" sözcüğünü ağzına almadığı gibi "inkılap" diyor. Prof. Korkmazın, TDK’de, kol başkanlığı bile var. 1978'de TDK üyeliğinden çıkarılmıştı. Çıkarılması, kurultay kararı ile olmuştu.
Zeynep Hanım, Yunus Nadi ödülünü aldığı yapıtında, -ki, bu yapıt, konuyu iyi bir biçimde ele alan yapıtlardan biri sayılır- TDK’nin, bir kamu kuruluşu değil, bir dernek olması gerektiğini şöyle savunur.
"(Dil devrimi) devlet koruyuculuğunda bir dava olmaktan kurtulup, genç kuşağın ve aydınlar topluluğunun ortak bir sorunu haline gelmesi, milli dile yönelişin ve devrimin en büyük başanla- nndandır."
Aynı Profesör Korkmaz, 1984 Martında yazdığı bir yazıdaysa, "dilde devlet koruyuculuğunun gerekliliğini" anlatıyor.
Zeynep Korkmaz'ın yapıtından, bazı bölümleri almak ilginç olacak:
"...Atatürk, devrim (inkılâp) kelimesini Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktır diye tanımlamaktadır. Devrimler bütününden beklenen amacı da şu cümleler ile belirtmiştir..." (Sayfa 32)
".... Görülüyor ki devrimler, yenileşme ve batılılaşma yolundaki kesin atılımlar ve Türk ulusunun gelişmesine yüzyıllardır set çeken engelleri kaldırma savaşıdır..." (Sayfa 32)
... Osmanlı İmparatorluğundan kalma Osmanlıca bu iş için elverişli değildi. Üstelik bağımsız bir milletin milli şuur ile geliştirdiği bağımsız bir dil de değildir." (Sayfa 32)
"... 16-19. yüzyıllar arası, imparatorlukta "Osmanlılık" ve ümmet' telakkilerinin sebep olduğu gayri milli devirlerdir. Bu gayri millilik Osmanlıca' ile dile de geçmiştir. Bu devir dili kendi özelliklerinden ve benliğinden uzaklaştırmış, ona bağlananlan milli duygudan yoksun bırakmıştı. Devlet kavramı 'ümmet' ve "Osmanlılık' kavramlan ile birlikte yürüyordu..." (Sayfa 50)
Kitabın "Dil Devriminin Atatürk'ten Sonraki Evresi" bölümünde, TDK'nin 1940'tan sonraki çalışmalan övülmekte, şöyle denilmekte:
TDK, 1940'tan sona daha olumlu temellere dayanan bir çalışma yoluna girmiştir...
...1940'tan sonra ele alınan özleştirme içinde, her geçen yılda biraz daha ilerleyen bir çalışma ile yüzlerce yabancı kelime yerini Türkçe köklerden yapılmış kelimelere bırakmıştır... Son yılların çalışma sonuçlan önceki çalışmalarından daha verimli olmuştur. Türk Dil Kurumu, 1940-1963 yıllan arasında gerek dil özleştirmesi ile, gerek Türk dilinin yaşayan ve tarihi devirleriyle ilgili bulunan araştırmalar, sözlükler, kaynak metinler vb. olmak üzere yüzü aşkın eser yayımlamıştır...
...Demokrat iktidarın dil devrimine karşı giriştiği ve ezanın Arapçalaştırılması ile başlayan hareketin en baltalayıcısı, anayasa dilinin değiştirilmesi olmuştur.
...Bundan sonra devlet dilinde cumhuriyet öncesi yıllarının ağdalı dili yeniden ortaya dökülmüştür. Devlet büyüklerinin demeçlerinde ve radyo konuşmalarında kullandıklan Osmanlıca kelimeler, dil devrimi ile ilgisi olmayan yurttaşları bile ürkütüyordu... (Sayfa 73, 74, 75)
Zeynep Korkmaz yapıtında, "gelenek, gereksinme, güç, gücün, gömü, dilekçe, güdümlü, özleşme, bildiri, yitik, tutsak, tutum, tanık, sayım, ödenek, toplam" gibi sözcüklerin "pek güzel" olduğunu yazar. "Dilin yapısına uygun türetme yollarının benimsenmesi" gerektiğine değinen Zeynep Korkmaz, şöyle der:
"... Dile karşı koyanların, alışkanlıklardan kurtulmayanların, Türkçeleştirmeyi iş edinmeyenlerin, devrimdeki uygulama yolunu beğenmeyenlerin dirençlerini kıracak ve özleştirmeyi sağlam temelde başarıya ulaştıracak en kestirme yol bu ilkede toplanmaktadır. Dil devriminin amacı geçmişinden kopmuş bir dil değil, onu duru bir Türkçe olarak bıraktığımız noktadan alarak ve zamanın kattığı değişmeleri de göz önünde bulundurarak, geçmişine en uygun şekilde aşılanmış bir dil yaratmaktır. Böyle bir dil de onun yaşama ve gelişme şartlarına en uygun yoldan yürümek ile elde edilir. Türk dilini aslındaki güzelliğe ve zenginliğe kavuşturmanın yöntemi de budur. Bunun aksini iddia etmek dil devrimini ve Atatürk’ün çizdiği yolu inkâr etmek demektir."
Bunları demiş Zeynep Hanım. Gelgelelim, köprülerin altından sular akmış, 12 Eylül olmuş. Askerler gelmiş. Aynı Prof. 1984 Martında Türk Dili Dergisinde yazdığı bir yazıda bu kez "dilde devlet koruyuculuğunun gerekliliğini" savunuyor. "Devrim" sözcüğünü artık atmıştır, "inkılap" olarak kullanıyor. Askerler gelince, yıldızı çok parlıyor. YÖK üyeliği, TRT Yüksek Kurulu üyeliği, TDK'de kol başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği.
1984’teki yazısı ibret vericidir Korkmaz'ın. Şöyle diyor: "...Bütün bunların sonucu olarak dilde özleşme hareketi, fikir temeli ve uygulama yöntemi bakımından milli kültür politikasını gerekli kılan hedeften saptırmış olduğundan, devlet Atatürk ilkeleri ve milli kültürün besleyici kaynakları durumunda olan dil ve tarih konularını da anayasanın teminatı altına almak zorunda kalmıştır.
....Böylece, Türk dili çalışmalan, ilmin öncülüğünde devletin himaye destek ve kontrolünde yeniden milli varlığımızın ve milli kültürümüzün gerekli kıldığı bir hedefe doğru yol alma imkânına kavuşturulmuş bulunmaktadır..." (Türk Dili Dergisi. Sayı 387. Mart 1984)
12 Eylülden sonra TDK kapatılıp, Atatürk'ün vasiyeti allak bullak edilince Zeynep Korkmazlara gün doğdu. Haşan Erene de.. Daha çoklarına da. Paralar nerelere harcanıyor bunun hesabı bir sorulsun bakalım. İş yapmadan para alınan yerlere ben "arpalık" diyorum. TDK, bir "arpalık" olmamalıydı. Dün şöyle söyleyip, bugün böyle diyenlerin yeri değildi oralar.
2 Temmuz 1987