Aranıyor...

Prof. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 Çarşamba günü öldürüldü. Onu öldüreni bulmakta görevlendirilen polis ekibinin başındaki siyasal polis şefi Yahya Kütük de 2 Şubat Cuma günü "tıkışçadan" (infarctusten) öldü. Kimi gazeteler, polis şefinin ölümünü büyük başlıklarla verdiler. 3 Şubat Cumartesi günlü Hürriyetin altı sütun üzerine başlığı şöyleydi:

"Ankara Siyasi Polis Müdürünün.... kalbi teröre dayanamadı. Profesör Aksoy'un cinayetini soruşturan 39 yaşındaki siyasi şube müdürü Yahya Kütük, dün kalp krizinden öldü. Ankara Emniyet Müdürlüğünde sabah saat 06.00'ya kadar Profesör Muammer Aksoy'un öldürülmesiyle ilgili soruşturmayı yürüten genç Emniyet Müdürü Yahya Kütük, yorgun argın evine döndükten kısa bir süre sonra göğsüne giren ağrıyla yere yıkıldı ve hastaneye kaldırıldı. Henüz 39 yaşında olmasına rağmen polis müdürünün kalbinin terör olayları, gerilim ve aşırı çalışma yüzünden yıprandığı belirtildi. Yahya Kütük, Özal'a yapılan suikast girişimi ve Niyazi Adıgüzel'in öldürülmesi olaylarında da yoğun stres altında kalmıştı."

Aynı günlü Sabah da haberi "Öldüren Stress" başlığıyla, Hürriyetle aynı boyda verdi. "Sabah" haberinde şöyle diyordu:

"Yahya Kütük'ün Siyasal Bilgiler Fakültesinde Muammer Aksoy'un öğrencisi olduğu ve cinayetin işlenmesinden bu yana katili yakalamak için gece gündüz çalıştığı bildirildi. Yahya Kütük'ün dramatik ölümü polis camiasını şok etti. Kütük'ün cenazesi dün Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde düzenlenen törenden sonra memleketi Aksaray'a gönderildi. Cenazeye daha önce katılacağını bildirdiği halde Başbakan Akbulut gelmedi..."

Bu haberleri ülkenin her yanında olduğu gibi Afyon'un Sultandaki ilçesinin Belediye Başkanı SHP'li Yüksel Özdemir de okudu. Yüksel Özdemir içinden şöyle geçirdi:

"Acaba polis şefi Yahya Kütük, Muammer Aksoy'u öldüreni buldu da söyleyemeyeceği için kriz mi geçirdi?"
Yahya Kütük'ü 1980 başlarında Sultandaki kaymakamı olduğu günlerde yakından tanıyordu. Yüksel Özdemir o zaman CHP Sultandağı ilçe başkanıydı. Kaymakam Yahya Kütük, MHP’lilerin sözünden çıkmayan bir kişi! O zamanki MHP'lilerin isteğiyle, CHP’lileri karakola getirtip dövdürüyor, işkence yaptırıyor. Yüreği o sıralar dayanıklıymış demek! CHP ilçe başkanı şimdiki SHP'li belediye başkanı, Yüksel Özdemir de bu işkencelerden geçer. Yahya Kütük, Sultandağı'na, Artvin'in Borçkasından gelmiştir; oradan ayrılırken de halk teneke çalarak uğurlamış, bir yüzbaşının yardımıyla ilçeden olaysız ayrılabilmiştir. 12 Eylül gelince Yahya Kütük görevinden alınarak Eskişehir'de sıkıyönetime verilmiş, orada kırk beş gün gözaltında kalmıştır. Yahya Kütük'ün durumunu inceleyen İçişleri Bakanlığı müfettişi, "İdarecilik yapamaz" raporu vermiştir. Yahya Kütük, bundan sonra etkin olmayan görevlere getirilir; örneğin kaymakamlıktan alınıp, Aydın Yazı İşleri Müdürlüğüne, Kırşehir'de hukuk işlerine verilir. ANAP bir başına iktidara geldikten sonra Afyon Valisi İhsan Dedenin yardımıyla, yine kaymakamlığa döner. Daha sonra yıldızı parlar, emniyete geçer. Ankara Emniyetinde, işkence görenlerin gözleri bağlı olmasaydı da Yahya Kütük’ü yakından görebilselerdi ne derlerdi, ne bileyim?

Yok, "yüreği teröre dayanamamışmış da yok "katil yakalamak için gece gündüz çalışmış" mış da... Gazeteci arkadaşlar, haberlerini yazarken azıcık titiz davransalar ne olur sanki?

Muammer Aksoy öldürüldükten sonra soruşturmayı yapan polis görevlileri, Atatürkçü Düşünce Demeğine neredeyse çullandılar. Sanki katili değil de Muammer Aksoy'u arıyor gibi bir haller mi vardı? Doğrudan kitaplara, evraklara saldırmışlardı Atatürkçü Düşünce Demeğindeki yakın arkadaşlarının anlattıklarına göre Aksoy bu "Atatürkçü Düşünce Derneği”ne bir sığınmıştık içindeydi. "Atatürkçü Düşünce Demeği" onun yıllardır çalıştığı bürosuydu. Aksoy, arkadaşlarının hepsine birer anahtar vermiş, "gece gündüz demeyin, gelin buraya, oturun, çalışın!" demişti. Demeğin asıl başkanı olarak Hıfzı Veldet Velidedeoğlıı'nu görüyor, "Ben onun adına burada başkanlık yapıyorum" diyordu.

Aksoy'un "Atatürkçü Düşünce Demeği" olarak kullanılan bürosu; evine üç yüz metre var yoktu. Aksoy'un öldürüldüğü 31 Ocak Çarşamba günü, saat 18.00'e dek büroda Celil Gürkan'la birlikte çalışmışlardı. Aksoy, 3 Şubat Cumartesi günü, Türk-Iş salonunda yapılacak, Danıştay Yasasında değişikliklerin görüşüleceği açıkoturumun çağrı kartlarını imzalıyordu. Celil Gürkan,

"Ben Ulus'a kadar çıkacağım, küçük bir işim var..." dedi. Muammer Aksoy, o ayrıldıktan sonra kırk, kırk beş dakika daha çalıştı, Büroda daktilo işlerine bakan genç Celalettin Altıntaş’a,

"Ben gidiyorum, haydi eyvallah!" deyip ayrıldı; üç yüz metre ötedeki evine yollandı. Yolda ekmek aldı. Kapıdan girince, Celil Gürkan'a göre katil içeride saklanmış olamazdı, büyük olasılıkla, Aksoy arkasından;

"Hocam, bir dakika!" diye bir ses duymuştu. Geriye döner dönmez de katil kurşunlan yağdırmıştı.

Hüsnü Gökselle konuşuyorduk. O,

"Bu, Muammer Aksoy'a yakışan bir ölümdü! "dedi. "Elbette terörü kimse istemez, ama Muammer, trafik kazasında filan değil, böyle ölürdü! "Picasso ile ilgili bir fıkrayı anlattı, şöyle: Picasso'nun bir matador arkadaşı vardı, bir gün Picasso’ya, matadorluğu bırakacağını söyledi. Picasso arkadaşına,

"Sen nasıl bırakırsın matadorluğu" dedi; "senin onurlu ölümün boğanın boynuzunda olacaktır; benim onurlu ölümüm de tuvalimin karşısında, resim yaparken, fırçam elimden düşerek olacak!"

Maltepe Camisi avlusunda bekleşirken, bir arkadaşıma şöyle dedim:

"Katil, buraya gelmiş olmalı! Ayrılamaz buradan..." Arkadaşım, tanımadığı yüzlere bakıyormuş bir bir, "Katil bu olabilir mi?" diye. Alıyormuş katili yüzlerde...

6 Şubat 1990