Ahmet Yıldız O Günleri Değerlendiriyor

1980'de yaşanan olayların içyüzünde neler vardı? Bu konuda, Tabii Senatör Ahmet Yıldız'ın kişisel görüşlerini almak istedik:

Ben ilke olarak, Faruk Gürler'in Cumhurbaşkanlığına gelmesine karşıydım. Muhtıracıların başı olarak, Genelkurmay Başkanlığına gelmesine de karşıydım. Genelkurmay Başkanlığında kalması daha güvenceliydi. Cumhurbaşkanlığını istemesine karşı iki seçeneği vardı. Muhtıracılardan biri de Genelkurmay Başkanlığına gelmeliydi. Bu da Batur'du. Gürler'in Cumhurbaşkanı adaylığına gelişteki yanlış da şuradaydı:

Hem süngü zoruyla geliyor, hem de seçeneklerde açık olarak geliyor. Batur'u kızdırmış, aslında gereği gibi davranmamış demektir. Kara Kuvvetleri Komutanı da ona karşıydı. Genelkurmay da ona karşıydı. Genelkurmay Başkanı da o oluyor.

İzlenimim şuydu. İmzacıdan ikisi gitmiş (Tağmaç ile Eyiceoğlu gitmiş). Gürler de Cumhurbaşkanı adayı olacak, ayrılıyor. Batur, Genelkurmay Başkanlığına getirilmedi.

Gürler hocamdı...

Gürler hocamdı, iyi çalışan, çok çalışan, bilgili, dürüst, insancıl davranan, fakat ihtilal türü eylemler için gerekli olan tavrı hiçbir zaman koyamamış kişiydi. Nitekim, 12 Mart eyleminin başlangıcında hazırlanan plan, Memduh Tağmaç'a bir korgeneral eliyle ulaştırılıp toplantı düzenlenince (muhtıraya) dönüşü yeğlemiştir.

Suçlanan, çoğunluğu iktidardan uzaklaştırılan (AP), CHP'ye ters gelen çözümler ve Anayasa değişiklikleriyle zorlanan bir Meclise, Cumhurbaşkanı adayı olarak Faruk Gürler gelince, Gürlerden kurtulma yolu açık olan Meclis bu yolu kullanacaktı.

Kendisine söyledim. Sizin, Demirel'le, Sunayla, Tagmaç'la işbirliği yaparak çözüm aramanız, 27 Mayısta Milli Birlik Komitesinin Celal Bayar'la, Menderes'le onların Meclisiyle ve Erdelhun'la oturup pazarlık yapmasına benzer.

Seçilmeyeceğim yüzüne söylemiştim. 420'nin üstünde oyu sağladığına inanıyordu...

27 Mayıs ve 12 Mart...

27 Mayıs, 12 Mart... Bu gibi eylemler, güvencelerini kurdukları düzenden alırlar. Düzenleri ileriye dönükse, gelecek kuşaklarca savunulur. Atatürk, bir azınlığın içten benimsemesine karşın yenilmedi, yenilemezdi. 27 Mayıs, o güne göre, çok ileri olan, klasik demokrasinin tüm kurum ve gereklerini, sosyoekonomik içerikleriyle getirmeyi amaçlamıştı. Onun içindir ki, karşısında olan Meclis çoğunluğu karşısında bile gücünü sürdürmektedir.

MBK, asılma sehpaları seçim alanlarında sergilenirken, seçimle gelenlere iktidarı teslim etmekten çekinmedi. Ve gelenler de onlara bir şey yapamadı. Çünkü, getirdiği anayasal düzenin kurumlan ona sahip çıkmaktadır.

12 Mart ise, geriye dönük değişiklikler yaparak, güvencesini pek çok kuşaklardan değil, mezardakilerden beklemekteydi. Egemen sınıfların çıkarlarına uyan düzenlemeler nedeniyle, ilerici dinamik güçlerin benimseyemeyeceği bir tutum içindeydi. İmzacıların, bilinen nitelikleri ve ordunun da tarihe geçmiş geleneklerine ters olarak, bir faşist uygulamaya dönüşü de tutumdaki bu terslikten kaynaklanmaktadır.

Sunay'ı devirmeyi, Tağmaç'ı emekli etmeyi, Meclisi suçlayarak dağıtmayı öngören ve MİT'in dosyalarında iyi bir ünü olmayan komutanlar, Sunay’ın başkanlığında, Tağmaç'ın buyruğunda, bazı çevrelerin yönlendirmesinde suçladıkları Meclisin çözüm oluşturmasında ve bunlarla uyum halinde davranan özellikle 11'ler ayrıldıktan sonra Erim hükümetine emanet edilen eylemin sonucu başka türlü olamazdı.

İyi niyetli olmalarına, demokratik rejimi tümden saptırmak istemelerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleneklerine saygılı olmalarına karşın, politikacı oyunlarına gelmeleri sonucu bir parti başkanı ya da Başbakanın Demirel gibi davranacağını, liste hazırlayıp güvence veren parti ileri gelenlerinin, sözlerinden döneceğini düşünmediler...

Aslında yapısal, sistemsel ve dış ilişkilerde de çağa uygun, tüm bağımsızlıkçı çözümleri öngörmedikleri için, iktidara el koysalardı, yalnız kendilerine en kötü sonuçlan hazırlamakla kalmayacaklar, orduya da en büyük kötülüğü yapmış olacaklardı.

27 Mayıs, gidişi düzeltme ve düzelttikten sonra da asli görevine dönme örneği verdiği için çok övülmüştür. Ondan sonra gelen bir eylemin orduyu, kalıcı iktidar haline dönüştürmesi, bu eyleme ve Atatürkçü geleneğe ters düşerdi... Nitekim, İsmet Paşa da 'Birtakım eksikler de yapsanız, ihtilalle gelip, seçimle gitme cesaretini gösterdiğiniz ve ordu için böyle bir geleneğe örnek verdiğiniz için sizi ömrüm boyunca savunacağım. Sizin, tarihin en çok beğeneceği yönünüz budur' demişti.

Bir gün Gürlere '12 Mart 9 Martta öldü. Cenazesi 12 Martta ilan edildi' demiştim. 12 Martı yapanlar da bugün savunmuyor. Devirdiklerinin savundukları bir eylem, iktidardan kovduğu ile, aleyhlerinde tavır koyduğunu, başında belirttiği çevreler, 12 Martı savunuyor. Bu, devirenler için de devirdikleri için de en kötü puandır...

12 Martı benimser görünen, Anayasa değişikliklerini Tarabya Otelinde tezgâhlayan ve faşist baskılara alet olanlar nerede şimdi?...

O günlerin kulisleri..

O günleri anımsayan bir politikacı da şöyle dedi:

AP Genel Başkanı, 1973 Şubat Mart aylarında, şimdiki gibi değildi. Daha durgun ve değişik bir ruh hali vardı. Hemen karşı olmayı, kendi siyasal geleceği bakımından uygun görmüyordu. CHP ile ortak bir davranışa da başlangıçta yanaşmak istemedi. Tek başına davranmak da sakıncalı geliyordu...

Semih Sancar’la yaptığı iki gizli' görüşme, Demirel'i hayli yüreklendirecekti.

Cumhuriyet
21Mart 1980