Veysel, Mustafa Kemal İçin Yollara Düştü, Fakat...

Sigara içmez misin Veysel Amca? Bahar sigarası? "
“Bahar geldi mi?"
" Eh...”
" Geldiyse içelim."
" Yaş kaçı buldu, görünüşe bakılırsa çok genç ama..."
" Vallahi şimdi, sermayeyi bitirdim, yani kurtardım, ondan sonrası ticaret. 77'yi bitirdim."
" Mustafa Kemal'le görüştünüz mü? Onunla tanıştınız mı?"
" O hususa gelince, eğer ben yalana irtikâp edersem, Mustafa Kemal Paşa ile çok oturduk, çok eğlendik! Fakat doğrusu hiç görüşemedim, kısmet olmadı. Halkın sözüne bakarsan, işte Mustafa Kemal Paşa çağırırmış beni, çaldırırmış, içermiş içirirmiş, falan filan. Trenler meccani imiş, böyle bir söylentiler var. Fakat bunun hiçbirinin adı yok.
Âşık Veysel 1933'te onuncu yıl ve Mustafa Kemal için bir destan yazmış, bucak müdürünün de önerisiyle bu destanını Ankara'ya kadar gidip Mustafa Kemal’e okumaya karar vermiş. Yanında gözleri gören bir arkadaşı ile Sivas'tan Ankara yollarına düşmüş Veysel, olayı şöyle anlattı:
 
Bucakta bir müdürümüz vardı. Bana, bir şiir yaz dedi, bayram yapacağız, çok büyük bayramımız olacak, orda çalıp söyleyeceksin. Yazdım. Müdür, şiiri çok beğendi. Bir yardım yapılması için Ankara'ya yazdı. Yıl 1933. Bekledik. Ankara'dan hiçbir cevap gel¬medi. Karakıştı, on ikinci ay. Beraber gezdiğim arkadaşım İbrahim'le haydi bakalım Ankara'ya gidelim, Mustafa Kemal'e çıkıp şiirimizi okuyalım dedik.
Köyden çıktık, yaya olarak Yozgat köylerinden, Çorum, Çankırı köylerinden üç ayda Ankara'ya gelebildik.
Ondan sonra, geldik, otele gitsek para yok. Ankara'da tanış yok. Nere gidek, nasıl edek? Dediler ki, burada bir Erzurumlu Paşo Dayı var, o adam misafirperverdir. Dağardı diyorlardı o zamanlar Ankara'da şimdiki Atıf Bey Mahallesi, orda ev yaptırmış adam. Gittik oraya, adamcağız hakikaten aldı bizi. Birkaç gün kaldık...
O zaman Ankara'da şimdiki gibi kamyon filan yok, bütün işler at arabalan ile görülüyor. Haşan Efendi adında iyi bir adamla tanıştık. Onun at arabalan vardı. O bizi aldı, evine götürdü. 45 gün evinde kaldık. Gideriz, gezeriz, geliriz, adam yemeğimizi, yatağımızı, her şeyimizi sağlar...
Dedik, 'Haşan Efendi, biz buraya gezmek için gelmedik, bizim bir destanımız var, bunu Gazi Mustafa Kemal'e duyurmak istiyoruz, nasıl ederiz, ne yaparız?'
Dedi ki: Vallahi ben, böyle şeyle ilgili değilim. Burda bir milletvekili var. Mustafa Beydi adı, soyadı neydi unuttum..."
" Ekmekçi mi?"
" Ekmekçi değil, Ekmekçi olsaydı o zaman çok ekmek verirdi
bize."
" Gittik Mustafa Beye, derdimizi anlattık. Böyle böyle... Bir destanımız var, Gazi, Mustafa Kemal'e duyurmak istiyoruz, bize yardım et dedik. Dedi ki, 'Amaaaan, şimdi halk şairine filan önem veren yok. Kıyıda köşede çalın, çağırın geçin gidin'...."
" Milletvekili böyle mi dedi?"
" Milletvekili... Yok öyle değil, dedik, biz destanımızı okuyacağız Mustafa Kemal'e. Okuyun da bir dinleyeyim bakalım dedi, okuduk, dinledi bizi. Hâkimiyeti Milliye gazetesi ile konuşacağını söyledi. Yarın gelin dedi. Gittik. Ben konuşmam dedi, korkuyor adam. Gidin ne yaparsanız yapın dedi sonunda kesti attı.
Biz ordan döndük geldik, ne yapsak diye düşünüyoruz. Matbaaya biz gidelim dedik. Saza, tel alıp takmak, yenilemek de gerekti... Ayağımızda çarık, bacağımızda şal şalşar, şal çeket. Belimizde kocaman bir kuşak. Efendim, polis geldi: Girmeyin dedi, yasak dedi, bizi tel alacağımız çarşıya sokmadı. Çarşıya o zamanlar Karaoğlan Çarşısı deniliyordu. Yasak diyoruz, siz yasaktan anlamaz mısınız? Orası kalabalık, kalabalığa girmeyin diye diretti. 
Peki girmeyelim dedik, polisi güya savmış gibi, yürümeye devam ettik. Adam geldi, arkadaşım İbrahim'e, kafadan gayri müsellah mısın? Girmeyin diyorum, beynini patlatırım senin... diye çıkıştı. 'Beyefendi, biz dilenmiyoruz, biz saz teli alacağız.'
İbrahim'e polis, tel alacaksan, bu adamı bir yere oturt, git telini al dedi. Neyse, gitti İbrahim teli aldı, geldi. Teli taktık, sabahleyin çarşıdan da geçemiyoruz. Sonunda matbaayı bulduk.
Ne istiyorsunuz? dedi müdür.
Bir destanımız var, gazeteye vereceğiz cevabını verdik.
Fikrimiz de şu: Atatürk gazetede görür de, bizi istetir, böyle düşünüyoruz. 'Çalın bakayım bir dinleyeyim’ dedi. Dinledi. 'Oooo, çok iyi' dedi, çok güzel, yazdılar, yarın gazetede çıkar dediler. 'Gelin de gazetenizi alın.'
Orada biraz da para verdiler, telif hakkı... Gittik, sabahleyin geldik, beş altı tane gazete verdiler, şimdi çarşıya çıktık, polislerden 'Oooo Âşık Veysel siz misiniz? Rahat edin efendim. Kahvelere girin, oturun...’ bir iltifat başladı sorma.
Onun üzerine gezdik bir zaman çarşıda, fakat Mustafa Kemal'den ses yok. Dedik: Bu iş olmayacak... Ama, o gazetede üç gün birbiri üstüne yayımladılar destanı.
Köye döneceğiz artık. Fakat yo! paramız yok!
Bir avukatla tanışmıştık, avukat 'Ben belediye başkanına bir mektup yazayım, belediye sizi parasız gönderir' dedi. Yazdı, verdi, gittik belediyeye. Dediler ki belediyede, siz sanatkâr adamsınız, nasıl geldinizse öyle gidersiniz. Döndük avukat sordu: Ne yaptınız? Anlattık....
Dur, bir de valiye yazalım dedi. Valiye yazdı, vali imza etti. Yine belediyeye buyurdu. Belediyeye yazıyı ilettik. Yok dediler, paramız yok, gönderemeyiz dediler. Geri geldik. Avukat içerlemişti, kahretti:
Gidin, işinize gidin. Ankara Belediyesinin sizin için parası yokmuş tükenmiş dedi adamcağız, acıdım avukata.
Nasıl edelim, ne edelim derken, bir de Halkevine uğrayalım bakalım, belki ordan bir şey çıkar dedik."
" Mustafa Kemal'e gidemediniz?"
" Gidemiyok!"
"Halkevine geldik. Kapıcılar bırakmıyor. Orda dönelip duruyorduk. İçerden bir adam çıktı. Ne geziyorsunuz burda, ne arıyorsunuz diye sordu. Halkevine gireceğiz bırakmıyorlar diye cevap verdik. Bırakın, bu adamlar tanınmış adam. Âşık Veysel bu dedi. Edebiyat şube reisine gönderdi bizi. Orada, ooo, buyurun, buyurun dedi reis, hangi şairden bilirsin dedi, sordu yazdı. Milletvekilleri varmış orda onları çağırdı: Gelin halk şairleri var, dinleyin dedi. Necip Ali Bey vardı, eski milletvekili. Yahu, dedi, bunlar fakir adamlar, bunlara bakalım, birer kat elbise yaptıralım, pazar günü de Halkevinde bir konser versinler... Hakikaten bize elbise aldılar, pazar günü de Halkevinde bir konser verdik. Para da verdiler köye döndük...
Yeni Ortam
2 Ocak 1973