"Köyüm Perişan" Diye Veysel Ankara'da Kalmazdı...

Veysel'i en güzel anlatan şiirlerden biri de Başaran’ındır. Şöyle diyor Başaran:

işte Sivralan köyünden Veysel

Unutulmaz sesi aşkın

Bir garanlığı gezdiriyor dünyada

Bildiği tek gündüz dostluk...

Dostları Ankara'da Veysel'i kolay tutamazlardı. Aklı, düşün­cesi köyündeydi, köyünün perişanlığında... Anlatıyordu:

Bir karanlığı gezdiriyor dünyada şimdi perişanlık baştan aşıyor. Saman tükenmiş, hayvanlar yayılamıyor, doymuyor. Köy­lerden saman taşıyor, getiriyorlar. Çok perişanlık var köyde şimdi. Bir kış başladı devam da devam. Kar yağmur, koyunlar çıkamıyor, çift sürülmüyor. Saman tükenmiş, rezalet baştan aşıyor...

Birkaç gece kalmasını yalvarırcasına isteyen dostlarına fık­ralar anlatıp "kısmet olursa" yine geleceğini söylüyordu:

Adam, kapıyı tak tak dövmüş... yahu demiş, aç kapıyı. Sen kimsin diye sormuş kadın. Allah izin verirse koçanım demiş... Belli olmaz. Allah izin verirse, ne zaman kısmet olursa o zaman geliriz.

Herhalde sevgi karşılıklıdır. Sizin de bana o kadar sevginiz olduğuna inanıyorum. Ve bunu böyle söylüyorum. Yoksa, burada yatmayla, Şarkışla'da yatma arasında fark yok. Bunu unutur bir insan değiliz, inşallah unutmayız. Sizin sevginiz içten içe, derinden derine. Ben buna inanıyorum. Fakat şu var ki, bir tek siz değilsiniz. Sizin gibi birçok dostlarımız var. Bugün birisi yakalıyor. 'Şu şöyle olacak' diyor, biz hatırını kıramıyoruz. Zaman bulamıyoruz. Onun için özür dilerim, yani her zaman için gönlümüz size bağlı. Geldi de aramadı diye gücenmeyin. Yeter ki kalbimiz birbirine bağlı olsun.

Bu sözleri Veysel Ankara'da evlerinde kaldığı "Günbulut" kar­deşlere söylüyordu. Fatma, Şükrü, İhsan Günbulut'a. Onlar, Veysel’in hemşerisiydiler.

Veysel’in ömrü otellerde, hanlarda geçti denilebilir. Yurdunu karış karış çoğunca yaya dolaştı. Arandığı, istendiği yerlere sık sık gitti. "Kurt doyduğu yere dokuz kere varır" derlermiş. Veysel'in İzmir'e seferi sekizi. İstanbul, Ankara'ya yirmiyi, otuzu aşmıştır. Güneye beş altı kez gitmiş. Her seferinde otellerde yatar. "Köyde otel olsa evimde değil, otelde yatarım" der... "O kadar alıştım otel­lere..."

Veysel'le konuşmalarımız sırasında ressam Balaban da vardı, bir ara "Ben otelleri sevmem" dedi Balaban. "Hapisanede yatanlar otel sevmez. Otel de hapisane gibidir."

Veysel, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan kö­yünde doğdu. Yedi yaşına kadar köyünde çocukluğunu, her köylü çocuğu gibi oynaya güle geçirdi. O yıllarda Anadolu'yu çiçek has­talığı kasıp kavurmuştu. Veysel de hastalığa yakalandı, ölmedi ama, gözlerini kaybetti. Sağ gözü ışığı sezecek kadar görebiliyordu. Perdelenmişti. Fakat bir gün, gözleri bu durumda olan Veysel'in sağ gözüne bir ineğin boynuzu takıldı. Göz aktı... Sağ gözünün belki tedavi edilebilme olanağı da böylece yok oldu. Âşık Veysel, karan­lıklarda kaldı. Gözleri görmeyen çocuğa babası vakit geçirsin, oya­lansın diye bir saz almıştı. Veysel, çaresiz, yapayalnız sazına sarıldı.

Sivas dolayları, âşıklar, sanatçılar diyarıdır. Komşularından Molla Hüseyin iyi bir insandı. Veysel'in kırılan saz tellerini onarır, ona saz da öğretmeye çalışırdı. Fakat Veysel'in içinde saz öğreneceğine ilişkin bir umudu yoktu. Yine de sazını elinden bırakmazdı. Kendisi ile ilgilenenler vardı. Ali Ağa adında iyi bağlama çalan bir adam Veysel'e saz dersleri verir, bundan sonra Veysel, iyice sarılır sazına, ölene değin bırakmaz.

İşte, bundan sonra yollara düşer. Veysel, köy köy kasaba kasaba dolaşır, saz çalar, şiirler söyler. Babası, Veysel'i evlendirir, fakat karısı eve aldıkları hizmetçiyle kaçar. Tekrar evlendirirler, fakat acıları acılar kovalar. Veysel dertlerini sazı ve şiiriyle dile ge­tirir. Aşk üstüne, insanlık üstüne, toprak üstüne şiirler.

Veysel, yılarca şiirleriyle kendini aramış, sevgiyi aramıştı. Bir şiirinde şöyle der:

Yıllarca aradım kendi kendimi

Hiçbir türlü bulamadım ben beni

53 yıl, kendi kendimi aradım

Hiçbir türlü bulamadım ben beni

Yeni Ortam
1 Ocak 1973