Neden Çarıklılar?

Köln'de Türk işçilerine çevirmenlik yapan Rüstem Ongun adında bir genç varmış. Türkiye'de önce Köy Enstitüsünü, sonra Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirmiş, öğretmen olmuş, Almanca öğrenmiş, bir yolunu bularak Almanya'ya çalışmaya gitmiş. Bir tanı¬dığı, "Kaçıyorsun Rüstem" demiş. "Hayır efendim kaçmıyorum, orada da hizmet edeceğim, köylü çocuklarına hizmet edeceğim" diye cevap vermiş Rüstem. Almanya'ya ilk gelenlerdenmiş. Bu genç işçi arkadaşlarına gerçek yardımlarda bulunmuş. Onlarla yemeğini, odasını paylaşmış. Yol göstermiş. "Biz çarıklıyız. Biz birbirimize yardım etmezsek kim bize yardım eder" diyormuş. Her haliyle yol göstericiymiş, lidermiş Rüstem.
 
Onu Köln'de sevmeyen yokmuş. "Biz Çarıklılar" diye başlarmış konuşmasına her zaman. Bu yürekli çocuk sağ olsaydı, "Çarıklılar"ın romanını yazacaktı belki de. Ama Rüstem, yakalandığı bir hastalıktan kurtulamayarak ölmüş. Arkadaşları aralarında para toplayarak cenazesini uçakla Türkiye'ye göndermişler. Ben Rüstem Ongunu tanıyamadım, sadece arkadaşlarından dinledim.
 
Rüstem'e göre, dış memlekete gelenlerin, orada çalışma olanakları arayanların tümü "çarıklı" idi. Türkiye'deki yüzde sekse¬nin adı. Orada yüzde seksen oranı daha da kabarıyordu. Yalnızdı¬lar, gariptiler. Buraya bir uygarlık getirmemişlerdi. Dil bilmiyorlardı. Bozuk düzen, karman çorman bir eğitim sisteminden ya geçmiş, ya geçmemişlerdi. Batıda uygarlıklarını, Türklüklerini, ulus oluşlarını duyuracak bir nitelik göremiyorlardı kendilerinde. Bu acıyı duyuyorlardı ta içlerinde...
 
Ulus olmak, kendimize özgü uygarlığımızın olması... Bunu yapamadıkça "çarıklı'' olmaktan kurtuluş yoktur. Bunda, bu üzüntüyü yurtdışında duyanların zerrece suçu olmadığını kabul ettiğimi söylemeliyim. Bu üzüntüyü asıl, yurtiçinde, yurdu yönetenlerin, sistemleri kurup yürütenlerin duymalarını diliyorum.
Bu yazı dizisinde "Çarıklılar" adı ile dışarıdaki Türk işçilerinin zekâsını, inceliğini, hoşgörülü oluşlarını da bulacaksınız. Hele Türk köylüsünün gerçekte zerrece tutucu olmadığını bir daha göreceksiniz.