"Aydınlar Atatürk Devrimlerini Sahiplenmedi"

Aysel Bayramoğlu, "hocam" diye tanımladığı Şevket Sü­reyya Aydemirle tanışmasını, dostluklarını ve mektupların öykü­sünü anlatırken o günlere geri dönüyor, ilk günkü konuşması dün gibi aklında. Aysel Hanım, Şevket Süreyya Aydemir'in Atatürk'ü anlattığını ve devrimlerine aydınların sahip çıkmamasından şikâyetçi olduğunu söylüyor. Aysel Kutlu ile o günleri konuştuk.

*Şevket Süreyya Aydemir'le ne zaman tanıştığınızı anım­sıyor musunuz?

AYSEL BAYRAMOĞLU-Tabii, 1968 yılında. 1968'inbir perşembe günü ama, Şevket Süreyya Aydemir'in komşusu olan Enver Behnan Şapolyo, tarihçi... İstanbul Liselilerle cumartesi günleri buluşulurdu. İstanbul Liseliler Demeği vardı; oraya kızağa çekilmiş valiler, yazarlar...

* Nerede buluşuluyor, yeri?

AYSEL BAYRAMOĞLU - Ankara'da. 0 zaman bir Piknik vardı ya, Piknik'in üzerindeydi. "Suyu Arayan Adam"ı okumuş­tum. Şevket Süreyya Beyin kitabının sonunda, tarih ile Bahçelievler yazılı. Heyecanlandım tabii. Enver Behnan Bey de Bahçelievler'de oturduğu için, dedim: 'Tanıyor musunuz Şevket Süreyya Beyi, yakınınızda mı oturuyor?" Tanıyor tabii. Suyu Arayan Adam, o yıllarda bende çok etki yaptı. Konuşmak istiyorum yazanyla da: Enver Behnan Bey: "Ben size hemen randevu alırım ve kabul eder" dedi. "Çok hoşlanır, dostuluğu çok iyidir" dedi, randevu aldı, bir perşembe günü "Beş Çayı"na. Gittik, yanımda dostlarım vardı.

*   Kimler örneğin?

AYSEL BAYRAMOĞLU - İş Bankasından iki arkadaş vardı. Hoca bizi kapıda karşıladığı zaman, çok enteresandır, hep bunun etkisinde kalmışımdır, hoca benim elimi öptü. Sanıyorum, 70 yaşlarındaydı. Hoca, 1897 doğumlu. Yani 70 yaşında vardı. O yaştaki bir insanın çok kibarca elimi öpmesi, son derece zarif bir insandı; kadına son derece saygılı. Zaten küfrettiğini pek bilmiyor çevresi de. Küfretmeyen bir insan. Çok kızarsa, orayı terk edip gi­diyor. Şimdi, benim bütün amacım, "Suyu Arayan Adam'\a ilgili sorular sormak. Ama, hiç böyle bir şey olmadı. O sözü aldı dört saat, sıkılmadığımızı da hissetti, gözlerimize bakıyordu çünkü. Ve tamamen başka konular konuştu. Bu konular içinde insanların, bir psikolog gibi, ruh dengesinden, hatta bu arada Vali Tandoğan'dan bahsetmiştir, hiç unutmam; Vali Tandoğan'ın ruh dengesinden zaman zaman şüphe ettiğini... Sonra, Nevzat Tandoğan intihar etmiştir. Aşın yıkanmasını ortaya koymuştu.

*   Niye? Aşın yıkanmak temizlik değil mi?

AYSEL BA YRAMOĞLU- Hayır, işte yani...

*   Onun da bir ölçüsü var!

AYSEL BAYRAMOĞLU - Bir ölçüsü var. Bunlar kafamda kalanlar.

*   İlk görüşme.

AYSEL BAYRAMOĞLU - ilk görüşme bu. İlk görüşmede, aydın kesimin Atatürk'ün devrimlerine hiç eğilmediğini anlattı. Atatürk'le doluydu. Bakın, o gün belki bir buçuk saat Atatürk'le ilgili konuştu. Aydınların Atatürk'ün devrimlerini hiçbir zaman sahip­lenmediklerini, Türkiye'ye yaymadıklarını, bunun aydınların bir suçu olduğunu söyledi. "Sorumluluk aydınlarındır" dedi. "Kadro"yu, Atatürk'ün benimsemesini anlattı. Atatürk cebinden para vererek, "Kadroya abone oluyor, ona yardım ediyor. Almaya mecbur ediyor bir süre, tutunsun diye. Kadroya sahip çıkıyor. Çevresinden Atatürk'e devamlı "Efendim, bunlar hiç sizden bah­setmiyorlar, bunlar komünizm propagandası yapıyorlar!" de­diklerinde, "Bunlar benden değil, devrimlerden bahsediyorlar" karşılığını veriyor. Ama mücadeleyi bir süre sonra da kaybediyor, çünkü çevrenin baskısı altında kalıyor. Şimdi, ilk anımsadıklarım bunlar. Atatürk'ün devrimlerine sahip çıkılmayışı, Atatürk'ün Vali Nevzat Tandoğan tarafından aşın korunması. O dönemde yani; Tandoğan'ı dile getirirken, birdenbire Atatürk'e başladım ama, Tandoğan kafamda kalmış, Hoca, "Atatürk'ün tabulaştırılmaması gerektiğini" söyledi.

*   Ama, tabulaştırıldı!

AYSEL BAYRAMOĞLU - Evet kesinlikle, devrimlerinin, "Atatürk'ün hiçbir zaman san saçları, mavi gözleri..." bunların geri alanda kalması; ama onun devrimleri, ne yapmak istediği...

*  Bir şey soracağım, siz Şevket Süreyya Beyle bu dostluğa girdiniz, böylece. Başka dostları da vardı, kuşkusuz. Sizin usu­nuza gelen, başka dostları kimler vardı örneğin? Sürekli gelen...

AYSEL BAYRAMOĞLU - Osman Koksal vardı. Fakir Baykurt vardı. Bunlar benim tanıdıklarım. Uğur Mumcu’nun geldiğini hep sonradan Uğur Mumcu’dan öğrendim, rastlaşmamı­şız. Ihan Selçuk, çok sevdiği bir insandı, oğlu gibi severdi İlhan Selçuk'u. İlhan Selçuk'u ben Şevket Süreyya Beyde tanıdım, hatta "Kızımı bırakıver eve kadar" dedi, İlhan beni eve kadar bırak­mıştır. Şevket Süreyya Beyi anlayabilmek için mutlaka Cumhuri­yetteki yazılarını da okumak gerekir. Yani Cumhuriyette yazdığı yazılar da, hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyen yazılardır.

*   Buradan, "mektuplar"a gelelim mi? Şevket Süreyya Beyle birlikte uzun geziler yaptınız. O geziler dışında da mek­tuplar aldınız. Nereleri gezdiniz örneğin, nerelere gittiniz? Sizin arabanızla mı gittiniz?

AYSEL BAYRAMOĞLU - Evet. Güneye gittik, Edir­ne'ye...

*    Alıp başınızı gidiyordunuz yani...

AYSEL BAYRAMOĞLU - Şimdi, şöyle önce Gemlik’ten ev almıştı; Gemlik'in Umurbey'inden ev almıştı. Vaktiyle araba alma­mış. Araba kullanmasını bilmediği için... Çok nazik bir insandı, hiçbir zaman "Beni götürün" demezdi. Ama çok dolaylı da olsa, bunu hissettiğiniz zaman.. Zaten geziyi çok seviyordu, onunla se­yahat etmek de güzel bir şeydi. Birlikte gezilerimiz oluyordu tabii. Özellikle, şeye götürüyordum. Umurbey'e. İlk gidişte kitaplarıyla gidiyordu oraya, yanında kitap taşıyordu.

*    Size mektuplar yazıyor, siz bunları yanıtlıyor muydunuz?

AYSEL BAYRAMOĞLU - Tabii.

*     O mektuplar nerde?

AYSEL BAYRAMOĞLU - 0 mektuplar Şevket Süreyya Beyde. Umurbey'de olması lazım. Yani Umurbey'deki eve yazıyor­dum ben çünkü. Orada kaldı mektuplar.

Cumhuriyet, 9 Mayıs 1994