Bazı Eğlence Yerleri Türklere Kapalı

Köln'de Türk işçilerinin adı hiç de iyiye çıkmamıştı.

"Türkler buraya bıçağı getirdiler. Daha önce kavgalarda bıçak olmazdı" diyordu Almanlar. "Yumruklaşılır, dövüşülür, fakat yaralamaya gelince, hayır."

Türk işçiler gelinceye kadar İtalyanların borusu ötüyormuş buralarda. Türk işçiler gelince, İtalyanlar kavgada onların eline su bile dökemeyeceklerini anlamışlar. Bir köşeye sinmişler.

Köln'ün birçok yerinde birahaneler Türk işçilerine kapalıdır. Ancak, Eber Platz'da Türkler birahaneleri tutmuşlar, burada polisler de sinmiş. Türklerin "Köprüaltı" dedikleri batakhaneler de, haracı Türk işçiler tarafından alınan yerler arasındadır.

Köln'deki işçilerden birkaçı ile, bu batakhaneleri gezdik, ilk gittiğimiz meyhanede dört kişi altmışaltı oynuyordu, dışarıda ise başlan bereli, burma bıyıklı, ceketleri omuzlarında, külhanbeyleri kol geziyorlardı, işçilerden Celal,

" Burası İstanbul'un Tophanesi" dedi. Birer bira içip kalktık.

Bir başka semt, daha eğlenceli idi. Meyhane Rhein Irmağı kıyılarında, Türk işçilerin daha hâkim olduğu bir yerdi. Burada tek tük yabancılar vardı. Bize servis yapan sarışın Alman kızı ile konu­şuyoruz:

"İsminiz ne sizin?..."

"Fatma!.."

Alman kızlarına köylerindeki, kasabalarındaki kızların adlan ile seslenmek hoşlarına gidiyordu işçilerin. Sonra öğrendim, asıl adı Helga idi Alman kızının... Kayserili İbrahim Tilkici,

"Benim adım da Hans" dedi. "Bu kızlara göre..."

Tilkici, kurt bir Kayserili. Alman kızı Fatma'ya ısmarladığı içkileri çaktırmadan kendisi yuvarladı. Hesabı ödeyip kalktık.

Köln cezaevinde 20 Türk işçisi yatmaktadır. Bunların ço­ğunlukla suçlan, kavgada adam bıçaklamak, kadınlara sarkıntılık etmek, polis dövmektir. Son olarak cezaevine girenlerden biri, bir judo öğretmenini yedi yerinden bıçaklamıştı.

Köln cezaevinde yatanlarla, işçi arkadaştan ilgileniyor, onla­ra gazete gönderiyorlarmış. Bu bölgede işçilerin bu hale düşme­sindeki baş nedenlerden biri de kendileri ile candan ilgilenilmemesidir. Başıboş kimseler, işi serseriliğe vurmakta, çalışmadan yaşama olanaklarını aramaktadırlar.

Buna karşılık, öbür Alman kentleri de hesaba katılırsa, Türk işçilerin suç işleme oranlan, öbür yabancı işçilere göre hayli dü­şüktür.

Milliyet'in Münih Muhabiri Mustafa Ekrem Aydınla, Bavyera Polis Müdürünü ziyaret etmeyi ve "Türklerin işlediği suçlar" konu­sunda bilgi almayı kararlaştırmıştık. Polis Müdürü de, yardımcısı da yoktu. Telefonumuza cevap veren Emniyet Hukuk Müşaviri güle­rek,

" Yaz mevsiminde Bauyera'da gangsterler güneye yazlığa giderler, ancak eylül sonunda dönerler. Bu yüzden o zamana kadar emniyet mensupları da izin yaparlar..."demişti.

Hukuk Müşaviri ile görüşmeye razı olduk.

Biz konuşurken odaya Polis Müfettişi girdi. Tanıştırıldığımız zaman bize,

"iyi ki, size rastladım" dedi. "Bir Türk işçisi ile başımız dertte. On iki yaşında bir kıza sarkıntılık etmiş, yakalayıp mahkemeye verdik, ifadesinde 'Sizin kanunlarınızı bilmiyor­dum, biz Türkiye'de on iki yaşında kızlarla evleniriz bile'dedi. Durum Türkiye'de gerçekten böyle midir?"

Polis Müfettişine, bu iddianın aslı olmadığını, Türkiye'de de medeni memleketlerden alınmış Medeni Kanunun yürürlükte oldu­ğunu, hatta bununla ilgili yasa hükümlerinden bazılarının Alman yasalarından aynen alındığını söyledik. Teşekkür etti, çıktı gitti...

Köln'de işçilerden bazılarının kabadayılık yapması, kadına, kıza sarkıntılık etmeleri ile bitmiyor iş. Esrar kaçakçılığı, genç kızları esrara alıştırma, Doğu - Batı Almanya arasında kaçakçılık gibi işler yapanlar da varmış. Berlin'de konuştuğum bir yetkili, Doğu Ber­lin'de üç Türk işçisinin tutuklu bulunduğunu, bazılarının da Türki­ye'ye geri yollandıklarını ve dosyalarının Milli Emniyete verildiğini söyledi. Doğu Berlin'de kaçakçılıktan hüküm giyenlerden biri de yeni çıkmış. Öbürlerinin duruşmaları devam ediyor.

Berlin'de bir Espresso, buraya devam eden Türk işçilerin kaçakçılık yaptıkları iddiasıyla polis tarafından kapatıldı. Yine Ber­lin’de Nurculuk, Kürtçülük oldukça yaygındır deniyor. Bu propa­ganda ve zararlı yayınlardan buradaki Türk işçileri korumak, onları uyarmak, yine hükümet sorumlularına düşen büyük bir iş. Nur ri­saleleri, Arapça harflerle burada basılıp Isparta taraflarına rahat rahat posta ile yollanıyormuş iddialara göre. Bunları bana söyleyen, Berlin'de yetkili makamlardı.

İlgilenilmez, başıboş bırakılırlarsa, işçilerin alet olmayacakları ne vardır? Eğitilmemişler, üstlerine, başlarına bir elbise bile uydurulamamış. Buraya kendi deyimleri ile "Çarıklı" geliyorlar, bir iki ay içinde ilkin bir urba dikinip ayakkabıya kavuşuyorlar. Yeni gidenler arasında bitlenenler bile olurmuş..

Köln'de Ford fabrikasında çalışanlar hallerinden memnun­dular. Yattıkları, barındıkları lojmanlar iyi idi. Alt katta televizyon seyrediyorlar, radyo dinliyorlardı. Fakat yine aynı Köln'de bazı iş­çilerin ahırdan bozma bir harap yapıda kaldıklarını da söylediler.

Reşat Akşemsettinoğlu'nu Almanya - Fransa sınırında bir süre kovaladım. O, nereye gitti ise, ben de arkasından gittim. Brüksel'den Saarland havzasındaki işçilere gelmiş ve çıkardığı der­giye aboneler toplayıp, Fransa bölgesine geçmişti. Bir arabaya at­layıp oraya gittik. Akşemsettinoğlu işçilere,

"Nasıl olsa af çıkacak, bütün Yassıada mahkûmları ser­best kalacak. Fakat istediğim bir hükümet kurulmazsa dönmem memlekete..." diyormuş.

Akşemsettinoğlu'nun Türk işçilere şimdiye kadar altı yüz araba sattığını söylediler. "Türk Sesi" mecmuasının da 2600 abo­nesi varmış.

Eski Yassıada hükümlüsü, burada işçilerle istediği gibi oyna­yabiliyor, nafakasını çıkarıyor. Anlaşılıyor değil mi, işçinin kimlerin elinde kaldığı?.."

Milliyet
 Kasım 1964