47. Tepkiler ve Yansımalar

ZAMAN 6.10.1994

HINZIRLIK

Samanyolu TV'de önceki gün yayınlanan "Ayna" programının konusu Türkiye'deki bazı domuz çiftlikleri ve domuz etinden yapılmış salam ve sosisler hakkındaydı. Programda, domuz eti ve diğer mamüllerinin İstanbul'da çok yerde satıldığı belgeleriyle ortaya konuldu.

Programı seyredenlerin çoğunun midesinin bulandığım tahmin. etmek zor değil. Tonlarca domuz eti, halkı Müslüman olan bir ülkede dana eti gibi serbestçe ve hiçbir uyan olmadan rahatlıkla satılıyor.

Domuz etini ve bu etten yapılmış ürünleri piyasaya sürenler, mamüllerin turistik otellere gönderildiğini söylüyorlar. Oysa programda ortaya konulduğu gibi rastgele bir market ve şarküteride bile domuz etinden mamul ürünleri görmek mümkün. Domuz etinden yapılmış ürünleri satanlar müşterilerini uyaracak herhangi bir yazı veya sözlü ikazda da bulunmuyorlar. Ürünlerin etiketinde yazılı olan "Bu üründe domuz eti vardır" ibarelerini ise punto küçüklüğünden dolayı okumak mümkün olmuyor.

İşin garip tarafı, domuz çiftliklerinin ve domuz etinden salam, sosis üreten firmaların sahipleri konuşmuyorlar, bilakis görüşmemek için kaçıyorlar.

Dinimizce haram olan bu pis hayvanı millete yedirenlerin hesabı ne olabilir? Birçok sebebi var. Bir tanesini. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayrettin Karaman, "Müslüman millete içinden beslediği kini tatmin" şeklinde anlatıyor.

Belediyelerin ve devletin Samanyolundaki programı ihbar kabul edip harekete geçerek, en kısa zamanda halkı bu pis durumdan kurtarmaları gerekmiyor mu?

 

 

Hürriyet 10.12.1994 Yalçın PEKŞEN

İnsülin ve Domuz

Refah Partililer abdesti bozar gerekçesiyle musluk suyuna klor karıştırılmasına karşı çıktıktan sonra, alkol içeren bazı öksürük şuruplarının üzerine dini bütün vatandaşları uyarmak için “alkol ihtiva eder” yazısının yazılmasını istiyorlar. Okurumuz Ersin Savaş, bu uygulamaları duyunca şeker hastası olan Refahlıların “insülin almamalarını istedi.

“Zira” diyor Savaş, “İnsülin dünyada sadece domuz pankreasından yapılır. Bunun da üzerine domuzdan imal edilmiştir yazılarak Müslümanlar uyarılmalı.”

Yeni Yüzyıl, haziran 1995

Domuz organları hayat kurtaracak.

Artık domuz deyip geçmeyeceğiz. Genetik bilimcilerinin yaptıkları araştırmalara göre domuzlar damar yapısı, büyüklük ve büyüme hızı açısından insana en yakın olan hayvanlar. Bu yüzden yakında bir domuz karaciğeriyle ya da böbreğiyle yaşayan insanlar görmek hiç de anormal olmayacak. 

Organ bağışlamayan bir toplum olarak Türkiye için bunun önemi daha da büyük. Çare ise bir domuz. ABD’de çalışmalar son hızıyla devam ediyor. 

İslam dini domuz etinin yenilmesini yasaklıyor. Ama domuz organı hayat kurtarmak amacıyla bir insana nakledilirse ne olacak?

Bu soruya İstanbul müftüsü Selahattin Kaya’nın cevabı şöyle;

“Bilindiği gibi domuz eti yenilmesi dinimizce yasaklanmış etlerdendir. Ancak zaruret hâlinde bundan ölmeyecek kadar yenilebileceğini Kur’an-ı Kerim’in El Bakara 173; El Maide 3; El En’am 119 ayetlerinde açıklanıyor. Bu ayetlerin ışığında hayatı ve hayati bir uzvu kurtarmak maksadıyla yapılacak başka bir çare yok ise mecburiyetler ve zaruretler gözönünde bulundurularak domuzdan alınacak organın insana nakli caiz olabilir.”

 

***

Siyah Beyaz 2.7.1995 Pazar

Hayatta kalabilmek için hayvanların çok değişik problemleri çözmeleri gerekir. Hele kışı hastalanmadan ve sonuçta ölmeden geçirebilmek çözümü oldukça güç sorunlardan biridir, yaban domuzu (Sus scofa) kışı geçireceği yatağım yapmak için daha sonbaharda hazırlıklara başlar. Ormanın ağaçlık ve çalıların çok sık olduğu bir yerinde bulduğu çukuru yaprak ve yosunlarla doldurur. Sonra uzak yakın demeden bulduğu her yerden ağzı ile 150 kilogram kadar kuru ot taşır. Böylece gerçekten yatak denilebilecek yerini yapar. Derisinin altında kaim yağ tabakası olan erkek domuz yatak yapmaz. Dişinin hazırladığı yatağa ilk girenler önceki yılda doğanlardır. Bunlar annelerinin yarı yarıya da olsa yorgan görevi yapmasını isterler. Sonra anne domuz uzanır. Onun üzerine sürünün en önemli genci geçer. Daha sonra da ötekilere sıra gelir. Fakat en üstteki her zaman o yıl doğan bebektir. Böylece domuzlar donup ölmeden kışı geçirmenin kendilerince bir yolunu bulmuşlardır.

***

Zaman- 11.2.1994

Domuzca ikram!..

Cumhuriyet yazan Mustafa Ekmekçi, dünkü yazısında Bosna'- lıların Müslüman olduklarını ama "Şeriatçı" olmadığım yazıyor.

Ekmekçi Bosna konusuna giriş yapıyor ama 'domuz'dan bahsetmeden duramıyor. Bosna'da kasaplarda domuz etiyle sığır etinin karşı karşıya asılı durduğunu öğrendiğini belirterek Türkiye'de böyle bir imkanın olmadığından yakmıyor. Ankara'daki domuz çiftliğinin kapatıldığını, domuzcukların susuzluktan, açlıktan öldüğünü yazıyor.

Daha önceki yazılarında, Nadir Nadi'nin kendisine arada bir domuz eti yenmesi konusunda yazı yazmasını tavsiye ettiğim dile getirmiş.

Mustafa Ekmekçi, Bosna konusunda söylenecek o kadar şey varken niçin ille de araya domuz etini sıkıştırıyor?

Cumhuriyet Gazetesinin kurucusu Nadir Nadi'nin kardeşi ve Cumhuriyetin kurucusu Yunus Nadi'nin oğlu Doğan Nadi ile ilgili bir hatıra, Günvar Otmanbölük'ün "Babıalinin Yarım Asırlıkları" kitabında şöyle anlatılmaktadır;

Gazeteci Osman Nebioğlu, 1954 yılında ABD hükümetinin davetlisi olarak bu ülkeye gittiklerinde Reader's Digest tesislerini gezip çalışmaları gözden geçirdikten sonra, bir salonda öğle yemeğine alınırlar. Dergi kurucularından Mr. Acheson sofranın başındaydı. Bizim gazetecilere et yemeği verirler. Bu arada Acheson neşe içinde "Türklerle domuz eti yemek zevktir. Size domuz eti ikram ediyorum" demez mi?

Türk gazetecilerin bayağı cam sıkılır. Ama, Cumhuriyet'in sahiplerinden Doğan Nadi hiç oralı olmayarak kahkahayı patlatır.

"Tabii.. Domuz bir ev sahibinin domuzca yaptığı ikram, ancak domuz eti olabilir."

Türk gazetecilere domuz eti yedirmek isteyen ve bu hareketi kasden yaptığı anlaşılan Acheson'un, Ermeni tehciri sırasında Beyrut'ta öğretim üyesi olduğu daha sonra öğrenilir..

-Domuz Eti Üzerine neler Yazıldı?-

Vedat Günyol, Bir Gezi Dönüşü başlıklı yazısında, domuzdan şöyle söz ediyor; (Cumhuriyet, 19.7.1977)

"Brüksel'de birkaç Türk evine uğradım. Türk konukseverliğinin şaşmaz inceliğinde, ağırladılar beni. Konuşmaların ağırlığı, ne hikmetse, domuz eti üzerinde yoğunlaştı. Brüksel'deki Türklerin ana dertlerinden biri, domuz eti sorunu. Kasaplar, kimi zaman sığır yerine domuz yutturuyorlarmış. Domuz eti ise mekruhmuş, müslümanlıkla bağdaşmazmış. Bir gece ölçüyü kaçırmış olmalıyım, domuz etini, domuz sucuğunu övdüm temizliğini ön plana alarak.

Avrupa'nın göbeğine, domuz eti haramdır düşüncesiyle gitmemiz ne hazin değil mi? Ölümünden birkaç yıl önce Aşık Veysel'in Sabahattin Eyüboğlu'nun evinde söylediği şu sözleri boşuna anlatmıyorum, ev sahiplerine. Nuh diyor, peygamber demiyorlar, bu konuda.

Aşık Veysel, İstanbul'a her gelişinde, Sabahattin Eyüboğlu'nun evinde dostlara konser verirdi. Sofra başında bir yandan yenilir, içilir, bir yandan da türkü söylenirdi. Bir ara sofraya domuz salamı geldi. Sabahattin Eyüboğlu sordu Veysel'e;

-Veysel kardeş, domuz salamı var, yer misin?

Duraklamadan karşılık verdi;

-Ağzına girenden değil, çıkandan korkmalı! diye. Sonra salamı keyifle yedi.

Evet, bugün Brüksel'de Türk toplumunu en çok ilgilendiren domuz eti sorunudur. Beğendiniz mi?

***

 

Avram Galanti'nin 1931'de yayımlanan Hitit Kanunları (Hammurabi) kitabında şunlar var;

M. 81- Şayet bir kimse bir besili domuzu çalarsa, vaktiyle bir gümüş mine verirlerdi. Fakat şimdi \2 gümüş şekel verir, vecibesini ifa eder. (Şekel Babil'de 8-41 gramlık ağırlığında hafif ve 1682 gramlık ağırlığında ağır gümüş paradır. Mine Babil'de 505 gram ağırlığında hafif ve 1010 gramlık ağırlığında ağır gümüş paradır. Bir mine 60 şekeldir.)

M. 82- Şayet bir kimse, bir gebe domuzu çalarsa 6 şekel verir. Vecibesini ifa eder.

M. 83- Şayet bir kimse bir dişi domuzu çalarsa, 6 şekel verir. Küçük domuzlan dahi sayarlar. Beher iki küçük domuz için bir Pa Dane (arpa) verir. Vecibesini ifa eder. (Pa zahire ve maiyat ölçüsüdür. îbranice "epa"dır.)

M.84- Şayet bir kimse bir gebe dişi domuzu ağır surette yaralar ve domuz ölürse, işi (muamelesi) bunun gibidir.

M.85.- Şayet bir kimse küçük domuz(lar)dan küçükleri ayırır ve çalarsa bir çift için bir ölçü dane (arpa) verir.

M.86- Şayet bir domuz bir çayıra, bir tarlaya, bir bahçeye giderse, o zaman çayırın, tarlanın, bahçenin sahibi, ağır surete yaralar ve ölürse, (domuz) o zaman sahibine iade edilir. Fakat iade etmezse, o zaman tutuklanır.

***

Milliyet 21.5.1990

Necati DOĞRU

Uysada uymasada/

YA DOMUZ ETİ YİYECEĞİZ...

Ya da birbirimizi. Şimdi inanmış gerçek müslümanlar “Domuz eti yemek de nereden çıktı?” diye sabır çekeceklerdir. Ama müthiş bir etobur olan biz Türklerin protein açığım kapatabilmemizin yolu ucuza mal olacak hayvan yetiştirip, onun etini yemekten geçiyor.

Biz hem otobur bir ulusuz. Hem yiyecek et bulamıyoruz. Çünkü ucuza mal olacak hayvan eti yerine bütün dünyada çok pahalıya mal olan etlere meylimiz var.

Biz domuz yiyelim demiyorum. Aynca İslam dini, kapattığı içtihat kapışım açmadan ucuza mal oluyor diye domuz eti yemeliyiz diye bayrak açılmaz.

Böylesine bir naneden öneri “Başıyla yürüyüp, ayağıyla düşünmeye” benzer. Biz domuz eti yiyemeyeceğimize göre ne yiyeceğiz? Zaten halk bu sorunun cevabım Selçuklulardan beri bulmuş. Halk Malazgirt Savaşı’ndan önce de bulgur, mercimek, ekmek yiyordu. Şimdi de...

Bu yüzden başlatılan et boykotu “Et yiyenlerle ot yiyenler” diye iki temel sınıfa ayrılmış olan toplumumuzda en çok et yiyenleri ilgilendiriyor. Zaten et yiyenler de ete boykotu cola boykotu gibi zannedip, kasapların et satmayacağım düşünerek 15 günlük et stoklarım yapmış bulunuyor.

Tutma şansı çok az olsa da et boykotu yemden “Ot yiyenler sınıfı niçin et yiyenler sınıfına atlayamıyor?” sorusunu gündeme getirdi. Bu sorunun cevabı ana başlıklarla şöyledir:

Yem fiyatı yüksektir. Çünkü Türkiye’deki yem fabrikalarım üretimi düşüktür. 40 milyon hektar olan mera genişliğini bugün 20 milyon hektara indirmiş bulunuyoruz.

Biz hızlı doğuyoruz. Et yemek için doğal insan sayısı her yıl 1.5 milyon artıyor. Buna karşılık sığırlarımızın ırkı piçleştiği için bizim sığır günde 8 kilo yem yiyor, fakat kesime hazır olduğu zaman ancak 200 kilo et veriyor. AvrupalInın sığın günde 4 kilo yem yiyor, kesime hazır olduğu zaman 350 kilo et veriyor. Bizim sığırın yediği pahalı yem ete değil boşa gidiyor. Et sofraya pahalı geliyor.

Bizde hayvancılığın adı bile yok. 1980’den sonra Tarım Bakanlığına bağlı hayvancılıkla ilgili bütün birimler kaldırıldı. Ziraat Bankası’nın verdiği hayvancılık kredilerinin faizi masraf ve komisyonlarla yüzde 50’yi aşıyor. Faiz ete yansıyor. Et tencereye ateş pahası giriyor. Buna bir de bizim kasapların yüzde 25 gibi korkunç bir kâr oranıyla çalışmaları eklenince “Ot yiyenlerin et yiyenlerin sınıfına atlaması” iyice güçleşiyor.

Et boykotunun tutması mümkün değil. Çünkü boykotu eti bu duruma düşürenlere karşı yapmak gerekiyor.

***

Zaman 18.6.1990 H.Reşit AHMEDOĞLU

Türkiye’de domuz üretimi ve tüketimi.

Domuz Dosyası.

Domuz, yiyecek olarak bulduğu her şeyi yemesiyle meşhur bir hayvandır. Bulduğu bütün pislikleri gayet rahatlıkla yiyen, hatta kendi pisliğini dahi, bunun da ötesinde aç kaldığı zaman kendi yavrusunu dahi yeme cüretini gösteren ve her haliyle pisliğin mümessili bir mahluktur.

Domuz, silindirik gövdeli, başı kalın ve kısa bir boyunla gövdeye bağlanmış, dört tırnaklı olmasına rağmen bunlardan ikisine basarak yürüyen, ağız yapılan uzun, gözleri küçük, kuyruklan ince ve az uzun, kılları (yabanilerin) sert, memeli bir hayvandır. Dünyanın her yerinde çeşitli türlerini bulmak mümkündür. Bilhassa yaban domuzlarının erkeklerinde köpek dişleri çok gelişmiştir. Ve bu dişleri vasıtasıyla toprağı eşerek çıkardıklan köklerle beslenirler. Bununla beraber ister evcil isterse yabani olsun, bütün domuzlar hem etçil hem de otçuldurlar. Normal şartlarda bir domuzun ömrü yaklaşık 20-30 yıldır. Türlerine ve yaşadıklan ülkelere göre ağırlıklan 50-350kg. uzunluklan l-l,5m’dir. Aynca bir domuzun ortalama 100 kg. (En az rakam alınarak) olduğu düşünülürse, dişi bir domuzdan ömrü boyunca ortalama 46.000kg (46 ton) 5 et ve yağ elde edildiği görülecektir, bu da bir takım kimseler için dünyevi bir kazanç olmakta ve kişiyi kendine cezbetmektedir.

Domuz, yiyecek olarak bulduğu her şeyi yemesiyle de meşhur bir hayvandır. Bulduğu bütün pislikleri gayet rahatlıkla yiyen, hatta kendi pisliğini dahi, bunun da ötesinde aç kaldığı zaman kendi pisliğini dahi, bunun da ötesinde aç kaldığı zaman kendi yavrusunu dahi yeme cürretini gösteren ve her haliyle pisliğin mümessili olan bir mahluktur.

/

Mezkur özelliklerinden dolayı, (bilhassa zamanımızda) iman eksikliği ve zafiyyetinin çok olması sebebiyle domuz, gayet rahatlıkla üretilip çeşitli yollarla iç piyasada tüketilmektedir. Bu işi yapan şahısların bir kısmı gayri müslim olup, yaptıkları işi kasıtlı olarak yapsalar dahi, sorulduğu zaman Müslüman olduğunu söyleyen birçok vatandaşımız da aynı mesleği kendilerine iş olarak seçip maişetini bu yolla temin etmekte ve böyle bir işi yapmanın doğru olup olmadığım sorunca da, ciddi bir müftü edasıyle “Sadece domuzu yemenin haram olduğunu, beslemekte herhangi bir mahsur bulunmadığım” anlatmaktadır.

Halbuki dinimizde, bir şey haram kılınırken harama götüren bütün yollar da tıkanmış, bu mesele ifade edilirken de ister müsbet isterse menfi olsun “Bir işe sebep olan onu yapmış gibidir” kaidesi getirilmiştir. Mesela sarhoşluk veren içecekler haram olarak insanlığa talim edilince, böyle bir maddeyi içenin yanında, onu bağından toplayanı, suyunu sıkanı, satışım yapanı, taşıyanı, parasını yiyeni, başkasına içireni vs. de aynı günaha iştirak ediyor gibi telakki ediyor ve hepsine de lanet yağdırılıyor. Yine aynı şekilde zinanın haram olduğu anlatılıyor ve bunun yanında zinaya götü-

rücü bütün yollar tıkanarak, gözün zinasının bakmak, elin zinası da (o fiili yapmak için) yürümektir, denilerek daha baştan kesin tedbirlerle işin önü alınmış oluyor .

Bütün bu misallerde olduğu gibi, domuz da haram olarak insanlığa ilan edilirken, onu beslemek de, alış-verişini yapmak da haram olarak kabul edilmiştir . Bir Müslümanın, hiçbir zaman domuz ticareti yapamayacağı ve böyle bir ticaretten elde edilen gelirin kesinlikle haram olduğu bildirilmiştir .

Durum böyle olunca, insanlığın önüne büyük bir imtihan meydanı açılmış olup, bu meydanda maddi çıkarını düşünüp, domuzu besleyerek satma işini yapanlar imtihanı kaybediyor, önündeki ebedi hayatı düşünerek Cenab-ı Allah’ın yasak emrine imtisal edenler de imtihanı kazanmış oluyorlar.

Halbuki domuzun insan sağlığı için mutlak zararlı olduğu ilim adamlarınca ortaya konulmuş, haram kılınmasındaki illet ve hikmetlerde anlatılmıştır. Hakikatler bütün açıklığıyle ortaya konulduktan sonra insanoğlunun üzerine düşen en birinci vazife ise, ne sağlığa faydası, ne de zararım düşünmek, hatta altında yatan hikmetleri araştırmadan, her şeyin nizamı elinde olan Allah’ın emirlerine imtisaldir. Çünkü bütün mümkün maliki O’dur, istediğine verir, istediğinden de alır. İstediğini aziz, istediğini zelil yapar . Bu sebeple de Allah, dilediğini dilediği şeyle imtihan eder ve buna itiraz etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü böyle bir imtihanın neticesinde sadıklarla sadakat izhar edemeyenler, iyilerle kötüler birbirinden ayrılacak, iyilere mükafatlan, kötülere de istihkak ettikleri cezalar verilecektir.

Meseleye nümune olması yönüyle Yüce Beyan’da geçen bir hadiseyi aktarmak uygun olacak. Şöyle ki; “Tâlût, askerleriyle ayrılınca dedi ki, Allah sizi bir ırmakla deneyecek (imtihan edecek)tir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan (kana kana) tatmayıp sadece eliyle bir avuç alan bendendir.” İçlerinden pek azı hariç, hepsi ondan içtiler. Nihayet Tâlût ve kendisiyle beraber inananlar, ırmağı gelince “bugün Câlût’a ve askerlerine karşı gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarına kanaat getirenler ise şöyle dedi: “Nice az topluluklar vardır ki Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir”

/

Bilindiği gibi herhangi bir şeyin haramlığının kesinleşmesindeki esas sebebe illet denilmektedir. Domuzun haram olmasındaki esasa sebep de Cenab-ı Allah’ın yasak etmesidir. Çünkü gerek emredilen şeylerde gerekse yapılmaması istenen şeylerde illet, ya Ce-nab-ı Hakk’ın emri ya de nehy etmesidir. Bu emir veya nehyin neticesinde ortaya çıkan güzel şeyler ise ancak tercih edici sebepler olabilirler, mesela yolculuğa çıkan bir kimse sefer müddetini aşınca dört rekatlı namazlarım kısaltarak ikişer rekat kılar. Bu namazın kısaltılmasına hem illet, seferdir (yolculuktur). Hikmetse, meşakkattir. Şayet kişi yolculuğa çıksa meşakkat olmasa dahi namazım kısaltarak kılar.

Yolculuğa çıkmasa, evindeyken yolculuktaki meşakkatin yüz katı dahi başına gelse yine namazı kısaltamaz. İşte Islâm’daki bu kaideye binaen dinin koyduğu hükümler hikmetlere göre değişmiyor, gerçek sebeblere (illetlere) bakıyor.

Aynen bunun gibi domuzun haram olmasındaki esas illet Allah’ın nehyetmesidir . Yoksa onun etinden geçmesi muhtemel hastalıklar, pisliği vs. gerçek sebep değillerdir. Durum böyle olunca domuz etinin içinde bulunan zararlı mikroplar tamamen yok edilse dahi (ki tamamen yok edilemeyeceğini ilim adamları ortaya koymuşlardır) yine eti yenilemez. Çünkü domuzdan gelmesi muhtemel hastalıklardan başka “domuz eti yiyen domuzlaşır, hareketleriyle bunu tasdik eder” kaidesince bu hayvan, diğer hayvanlar gibi tamamen zararsız değildir. Bol miktarda bulunması sebebiyle hasıl olan menfaatten daha çok zarar getirmesiyle beraber, etindeki kuvvetli yağ, tıbben zararlı olduğu gibi manen de çok zararlı olduğu ortaya çıkmıştır.

İşte bu gibi hikmetler onun haram olmasına ve Allah’ın nehyetmesinin bir hikmeti olmuştur. Hikmet ise herkeste ve her zaman bulunması gerekmez. Hikmetin değişmesiyle illet değişmez. İllet değişmeyince de hükmü değişmez. Bu kaideye binaen domuzun haram olması kıyamete kadar devam edecektir.

/

Domuzun kısa sürede çoğalması, büyümesindeki hız, beslenmedeki kolaylık ve sağladığı kâr oranının yanında ondan istifade etmekten insanlığın menedilmesindeki illetin taabudi olduğunu anlatmaya çalışmıştık.

Fakat burada şöyle bir sorun akla gelebilmektedir. “Kendisinden istifade edilmeyecek olan bir hayvan niçin yaratılmıştı, yaratılmasındaki ve ajan zamanda haram kılınmasındaki hikmet nedir?” Bilemediğimiz bir çok hikmetlerinin yanında bilebildiğimiz kadarıyla şöyle sıralamak mümkündür:

Cenab-ı Allah’ın dünya üzerinde tecelli eden birçok isim ve sıfatlan vardır. Bunlardan bir tanesi de Kuddüs’tür. Yani büyüklüğüyle beraber kâinattaki nizam ve bu nizam içerisindeki herşeyin tertemiz olma keyfiyetidir. Allah, kâinat denilen bu büyük sarayın temizliğinde çok değişik mahlûkunu istihdam etmektedir. Domuz da bu hayvanlardan bir tanesidir.

Çünkü o, önüne gelen herşeyi yemesi, pis temiz ayırımı yapmaması yönüyle bu kaideye hizmet etmektedir. Bu da herşeye çok değişik hikmetler takan Cenab-ı mevla’mn kuvvetini ilan etmektedir. Öyle bir kudret ki, insanlığın çirkin ve pis olarak görüp tanıdığı bir hayvana dahi en ehemmiyetli vazifeleri yaptırıyor.

“Herşey zıddıyle bilinir” kaidesince, nasıl ışığın varlığı karanlıkla, sıcağın varlığı soğukla, sıhhatin kıymeti hastalıkla vs. ölçülüp anlaşılabiliyorsa, görünüş itibariyle iğrenç ve pis olan hayvanların yanında da temiz ve güzel olan hayvanların durumları bütün güzellik ve temizliğiyle ortaya çıkmaktadır.

Bu hakikati destekleyen bir hadiseyi bizzat kendimiz müşahede ettik. Araştırma için gittiğimiz çiftliklerden birisinde, işimizi bitirip geri dönerken beraber gittiğimiz şahıs şöyle diyordu: “Ben artık diğer hayvanlan o kadar çok sevmeye başladım ki, yakında koyun, kuzu görsem bağrıma basacağım.” Çünkü çirkinin güzelliği ortaya çıkar kaidesindeki hakikati bizzat yaşamıştık.

Aynca domuzun yaratılması ve bunun yanında da haram kılınmasındaki hikmete bir misalle açıklık getirmeye çalışalım: Son derece hassas, ince ruhlu ve sanattan anlayan, bunun yanında maddi güce de sahip olan bir zat, kendisine mahsus bir bahçeyi çeşitli şekilde ağaçlarla tezyin edip güzelleştirmeye çalışır ve bunun içinde gerekli olan bütün hassasiyeti gösterir. Bahçesine vermiş olduğu ihtimamın neticesi meydana gelen güzellik ve intizamın ilk bakışta göze çarparak bakan kimselerin dikkatini bu güzelliklerin üzerine çekebilmek için de intizamsız ve güzel olmayan taş, ağaç vs. yerleştirir ki hakikaten çirkinin çirkinliği yanında güzelin güzelliği ortaya çıksın.

Bu misalden hareket ederek dünyayı bir bahçe, Allah’ın binbir isminin tecelligahı olan mahlûkatı da o bahçedeki güzel ve intizam içindeki şekiller olarak düşünürsek, bu dünyadaki koyun, kuzu, gül, bülbül vs. yanında her haliyle pislik ve çirkinliğin mümessili olan domuzun, o bahçedeki intizamsız şekiller gibi öncekilerin kıymet ve değeri ortaya çıkardığı görülecektir.

Domuzun yaratılmasındaki hikmetlerden birisi de, canlılar arasındaki ekolojik dengenin temini ile alakalıdır. Bu açıdan bakıldığında domuz insanların değil, bir kısım vahşi hayvanların gıdasıdır. Bazı insanların domuz eti yeme cüretini göstermeleri, esasen onların karakterlerini de ortaya koymaktadır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Allah, insanlığa faydalı olan yiyecek ve içecekleri helal, zararlı olanları da haram kılmıştır. İçkinin haram olduğu anlatılırken, onun faydasının olduğuna dikkat çekiliyor ama netice olarak zararının faydasından çok daha fazla olduğu bildirilerek insanlığın ondan içtinab etmeleri istenmiştir.

Şari-i hakim tarafından yenilmesi haram olarak bildirilen domuzun, insan sağlığına menfi tesirlerinin olduğu kesinlik kazanmıştır ve bu menfi tesirler, netice itibariyle insanlığı ölümle tehdit etme durumuna gelmiştir.Domuz etinde fazla miktarda bulunan kolesterin ve yağ asitleri, damar sertliği, tansiyon yüksekliği ve in- farktüs ve bazı damar hastalıklarına sebep olmaktadır.

Domuz etinde bulunan bol miktardaki bağ dokusu, kükürtten zengin mikopolisakkaritlerden ibarettir. Bu madde insan vücudunda kıkırdak ve kas ve sinirlere oturarak artirid (mafsal iltihabı), artroz (mafsal kireçlenmesi), dist hermisi(bel fıtığı) gibi çeşitli romatizma! hastalıklara sebep olur.

Domuzlarda büyüme hormonu yüksek seviyededir. Zira doğum esnasında bir kaç yüz gram olan domuz yavrusu altı ay içinde yüz kiloyu aşkın bir domuz olur. Bu gelişme ve büyüme hormonu sebebiyledir. İnsanda büyüme hormonu akromegali’ye (burun,çene, el, ayak, gibi uç kısımların büyümesi ile oluşan karakterize bir hastalık) sebep olduğunu biliyoruz. Ayrıca domuz etinde bulunan bu büyüme hormonunun, insanda kanser gelişmesine sebep olduğu ve domuz kesicilerinin ifadesine göre, erkek domuzların bir süre sonra kansere yakalandıkları bilinmektedir.

Domuz etinden insanlara grip virüsü (shape virüsü) geçmektedir. Domuz etinde bol miktarda histamin ve imidazol gibi maddeler bulunduğu ve bu maddelerin insanda ekzama, ertiker, astma, vazonotorrinitis gibi allerjik hastalıklara sebep olduğu bilinmektedir.

Domuz eti ile beslenen kimseler, belli yerlerde yağ toplamaları sebebiyle silindir gibi bir vücuda sahip olurlar. Bu sebeple domuz eti yiyenlerin şekil itibariyle de domuza benzedikleri ifade edilmektedir. Yani karın yağlanması, boyunda yağ birikimi, kadınlarda basende yağlanma ve deformasyon hasıl olması sebebiyle bu şekil meydana gelmektedir.

Domuz yiyecek olarak bulduğu her şeyi yiyebilmesi ve bunlar arasında farenin de olması sebebiyle trişin hastalığı taşımakta ve bu da domuzdan geçen en önemli illetlerden birisi olup,, buna domuz şeridini de eklemek de mümkündür.

Domuzdan bulaşması kuvvetle muhtemel olan bazı hastalıklar da şunlardır;Domuz yılancılığı, domuz gribi, domuz vebası, domuzların yalancı kuduzu, şarbon, ruam, şap, tüberküloz ve bruselloz.

Ayrı bir misal olması açısından , domuzu diğer hayvanlara nisbetle eşini kıskanmaması ve onun için mücadele etmemesini vermek mümkündür.Yenilen gıdanın insan hayatındaki tesiri açısından meseleye bakıldığında domuz eti yiyenlerin de cinsel arzu yönüyle lakayt oldukları, eşlerini kıskanma duygularının kaybolduğu görülmektedir.bunun neticesinde içtimai hayatta ortaya çıkan müstehcenlik göze çarpmakta, bilhassa yeni yetişen nesil üzerinde menfi tesirler yaparak aile mefhumunu ortadan kaldırma fikrini vermektedir. Bunun ayrı bir neticesi de, toplumda yaşayan fertle- mı birbirlerine karşı güvensizlik uyanması ve en kötüsü de zina filimin çoğalmasıdır. Bu ise beş temel unsurdan biri olan “neslin korunması” esasına vurulan büyük bir darbedir.

Zaman 19.6.1990

Mehmed Emre

Domuz reklamları altında yatan tehlike..

İnsan yemek için yaşamakta, ancak yaşamak için yemektedir. Yiyip içme, hayatın gayesi değil, yaşamın vasıtası ve zahiri sebebidir. Hayatla ilgili tefekküre sahip ve yaratılıştaki hikmeti müdrik bulunan bir insan, vasıtayı gayeye feda etmez. “İdesi midesi” haline gelmiş kimseler, zihni melekelerini midesinin emrine verip bütün düşüncesini yiyip içmeye tahsis ederler.Mide ile alakalı mevzular, bu gibi kimselerin gönlünü işgal eder.

Mücevher ile çakılın değerlerinde nasıl büyük farklar varsa gıda maddelerinde ve bilhassa etlerde dini hüküm bakımından farklar bulunmaktadır. Mensubu bulunmakla iftihar ettiğimiz İslam dini, bir kısım gıda maddelerim ve bazı hayvanların etlerini yemeyi haram kılmıştır. Bunların başında domuz eti gelmektedir. Aslan kaplan, kurt, maymun ve köpek gibi yırtıcı hayvanlar bunu takip etmekte ye yırtıcı kuşlar da yenilmeyen hayvanlar silsilesine dahil bulunmaktadır. İslam dininin hükümlerine teslimiyet gösteren her müslüman, Allah Teâlâ’mn yasaklarına riayet etmek zorunda-

Ruhu nefs ejderine tutsak olmuş kimseler veya dini hükümlerden haberi bulunmayan şahıslar, okudukları bazı kitap ve mecmuaların tesiri altında kalarak helâl ve hoş olmayan yiyecekleri tatma ve tanıma özentisi içine düşerler. 27 Haziran 1989 tarihli Zaman Gazetesi’nde haftada bir sütun komşusu olduğum Sayın Ertuğrul Düzdağ’ın bu hükmü haklı çıkaran makalesini okuyunca ürperdim. Bir çocuk resimli kitaplar serisinde bulunan “Asteriks”i okuyunca içindeki kahramana (veya kahrolası elemana) özenerek annesine şöyle demiş; “Anne! bak, Asteriks ile Hopdediks hep domuz eti yiyorlar. Ama, biz hiç domuz eti yemiyoruz. Babama söyleyelim de bize de alsın, biz de yiyelim olmaz mı?”

Sesli veya renkli reklamlar ile diğer neşriyat ,dini bilgisi zayıf ve midesine düşkün olan insanları menfi yönde etkiler ve “Her etten yedim, bir de domuz eti tadayım” arzusuna sevk eder. İnsan, bu sath-ı mâile geldiği zaman, nefs-i emmâre önden çekmeye şeytan da arkadan itmeye başlar. Bu iştiha ve itiş kakış sonunda nefs e mağlup olan kimse, kendini domuz etinden yemek imal eden lokantada bulur. İrtikap ettiği bu haram et yemeği ile inançları sarsılır ve menfi düşünceler dimağında yeşermeye başlar

Bazı fertlerdeki bu menfi temayül, ya Avrupai yemeklerle tanınmış bir lokantada veya yabancı bir memlekete seyahat sırasında açığa çıkabilir.Şöyle ki; Lokantalarda gördüğü ve fakat mahiyetlerinden haberdar olmadığı yemekler ile gıdalarıma hevesine kendini kaptırır veya etrafına şirin görünmek için bunu irtikap eder. Garip bir özenti ile, önce midye, istiridye, İstakoz, salyangoz, kurbağa kaplumbağa yerken bir gün de sıra domuz etinin tadına bakmaya gelir. Çünkü “Kerahate alışan, haramı yadırgamaz.

Yüce rabbimizin her emrinde bir hikmet ve her yasağında bir illet bulunduğuna inanan tevhit ehli, domuz etindeki haramlık sebebini bilmese dahi, ilahi yasaklamayı tereddütsüz kabul eder. Zira inanmış bir kimse, yasak bulunan şeylerde ya bedene ya edebe zarar verecek birşey bulunduğumu bilir ve bu gibi haramlardan uzak durur. Yasaklanan şeyler, çirkin ve zararlı olduğu için, haram kılınmış bulunmaktadır, bizim aklımız bunların hakikat ve inceliklerini kuşatmasa da İlâhi hükümler bu gibi hikmetler üzerine dayanmaktadır.

Güneş 1.7.1985

Çetin ALTAN

Domuz İhracatında yatan milyonlar

“Özgür düşünce” düzeylerine varmışlığın en sağlıklı yanı, kitleleri sarmalayan “tabu’larla, matematiksel gerçeklerin çatıştığı yerleri rahatça noktalayabilmesi...

Türkiye’nin demokrasi denemeleri sürecinde ise, okur-yazarlar, siyasal eleştirilere gösterdikleri ilginin onda birini dahi, kitleleri sarmalayan “tabu’ların yeniden incelenmesine göstermedikleri için; “özgür düşünce”nin, ne olup olmadığı, daima tek boyutlu bir siyaset çemberi içinde kalmıştır.

Kitlelere dayanarak, iktidara gelme hırslan tabuların, kitleleri nasıl bir koşullanma cenderesiyle kendisine tutsak ettiği gerçeğini, bir türlü ele almak istememiştir.

Bir toplumun okur-yazar kadrolan sadece siyasette yer tutmak için benimsemez demokrasiyi; kitleleri sarmalayan tabu lan, özgür düşünce”nin ışığında, bilimsel mihenk taşlarına vurmak için

de benimser. . ,

Oysa “özgür düşünce” alanında “tabu”ların üstüne giderek, demokrasiyi tüm boyutlarıyla değerlendirme çabasını gösterenlerimiz, devede kulak kadar bile olamamıştır.

Deryadil bir gazeteci olan sevgili Mustafa Ekmekçi de Cumhuriyet deki 29 Haziran tarihli yazısında aynı konuya dokunuyordu. * Ekmekçi, yazısına, Prof. Fehmi Yavuz’un “Domuz ve Beslenme Sorunlarımız” adlı yapıtındaki bitim bölümüyle başlıyordu:

“Yeniden vurgulayalım. Gerektiğinde dışsatım yapılabilir. Turizmi hızla gelişen bir ülkede, oteller, moteller, lokantalar, tatil köyleri, yabancı turistlere domuz etinden yapılmış yemek, salam, sosis jambon, sucuk hazırlayabilirler. Ama kendimiz de yemek zorunda olduğumuz bilincine hızla ulaşmak gerekir. Bu nedenle domuz eti konusu gündemde kalmalı, tartışılmalıdır. Üniversiteler, ilgili fakülteler, basın da üzerine düşeni yaparsa, olumlu sonuçlara kısa sürede ulaşırız..”

Yine Ekmekçi’nin yazısından öğreniyoruz.. Kocaeli Gazetesi, Oralp Basım adında domuz çiftliği kurmuş eczacı bir vatandaşımızla bir röportaj yayınlamış. Gazeteci Tanzer Ünal’ın sorduğu so- rular ve Oralp Basım’ın verdiği yanıtlar özetle şöyle;

“Oralp Bey, siz eczacılığın yanında domuz yetiştiriciliği ile de uğraşıyorsunuz. İzmit yakınlarında domuz çiftliğiniz var. Bu iş nereden aklınıza geldi? Domuz yetiştirmeye nasıl başladınız?”

-Bir arkadaşın çocuğu için İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinin acil servisine gitmiştim. Orada iki saat kadar kaldım. Bu arada altı ve sekiz yaşlarında iki tane çocuk geldi. İkisi de birer saat ara ile öldüler. Tabii yanımda iki çocuk ölünce sinirim bozuldu. Doktor hanıma çocukların ölüm sebebini sordum. “Valla, dedi, biri grip, diğeri kızamıktı, kurtaramadık.” çocukların gecekondu bölgesinden geldiklerini, genel sorunun beslenme olduğunu söyledi. Çok üzüldüm..

“Bu olay mı sizi domuz yetiştiriciliğine itti?”

-Evet. İki çocuğun beslenme sorunundan dolayı ölümü, beni çok etkiledi. Türkiye’nin beslenme sorununa katkıda bulunmak istedim. Domuz üretmek aklıma geldi. Bir de üretim güzel şey. Sonra müthiş ekonomik bir hayvan domuz. Öteki hayvanlar yılda bir yavru verir. Domuz dört ayda bir on-onbeş yavru yapar. Yani bir yılda bir domuzdan otuz-kırk yavru alırsınız.

“Bir domuz kaç ayda kesimlik hale geliyor?”

-Bir domuz sekiz dokuz aylık bakımdan sonra, ortalama yüz kiloya ulaşıyor. Yanı kesimlik hale geliyor. Domuzun dışında böyle- sine ekonomik bir hayvan yok. Zaten domuz olmadan, bir toplumun hayvansal protein ihtiyacım karşılaması mümkün değil. Türkiye’de maalesef insanlarımızın yüzde altmış-yetmişi et yiyemiyor. Anneler beslenemediği için, bebekleri de hiç beslenemiyor..

“Sizce domuz etinin yenmesi yasağı kaldırılmalı mıdır?”

-Yalla, dinimizde bir yığın yasak var. Şarap içmek yasak, sigara

yasak. Bütün kadınların çarşaf içine girmesi lazım. Görüyorsunuz bu yasakların hepsi kalktı. Şarap da içiliyor, sigara da. Kadınlarımız çarşaftan çıktı, plajlarda bikini ile dolaşmaya başladılar. Her nedense dinin domuz etine koyduğu yasağa uyuyoruz.

“Türkiye’de domuz etinin yenmesi nasıl yaygınlaştırılabilir?”

-Ülkemizde bu, eğitim ve kültüre bağlı. İnsanları gerçekleri ancak iyi eğitilebilirlerse görebilirler. Başka türlü bunun yaygınlaşması imkansız. Aç kalırlar yine yemezler. Anadan babadan görmedik diye domuz eti yememek bir yerde ilkellik. Örneğin bir kırlangıç kuşu bir milyon yıldan beri aynı yuvayı yapıyor. Neden? Tabi- kuş o. Bir ayı da aynı şeyi yapar, mağarada yaşar. Neden o? Ayı olduğundan. Ama insanda evrim denen bir şey var. Mağaradan başlayıp, apartmanlar yapmışız. Yani bir evrim var. insanlar bu evrime uyarak, kendi yararlarına olan bazı tabuları yıkmaklar..

“Siz İzmit’te domuz yetiştirmeye başlayınca, köylüler bunu nasıl karşıladılar; tepkiler oldu mu?”

-Kesinlikle hayır. Geldiler beslenmesine ve yavrulama oranının yüksekliğine baktılar. Yetiştirmek istiyorlar ama pazar yok...

Mustafa Ekmekçi, Kocaeli gazetesinde yayımlanmış olan bu röportaja dikkati çekmekte yerden göğe haklı..

Türkiye insanı, domuz yiyip, yememekte özgür olsa bile; domuz üretiminin yaygınlaşmasıyla, et ihracatı en az on katına çıkabilir.

Yüzlerce yıldır yoksulluktan yakınma her kuşağın dil pelesengi olmuş, sürüyor..

Yeni üretim alanlarıyla yeni girişimlere yönelmedikçe, bu pelesenk daha kuşaklar boyu sürüp gider. Yoksulluk yoksulluktur ama, bir türlü yeni üretim alanlarım açmamak ve tokatçılık, yutturmacılık, kazıkçılıktan medet ummaya kalkmak da, bir bakıma, beceriden yoksun bir çapsızlıktır..

Bir yandan bir düzine çocuk yapacaksın; bir yandan iki gram et yiyemeyecek, yahut arada bir eşek ölüsü kıymasından lahmacuna bayram edeceksin, bir yandan da “Biz garibanız” diye inleyip duracaksın. Kafasızlıktan kaynaklanan garibanlığa, en iyi niyetli melekler bile nanik yapar...Onu aşkın etsiz, sütsüz çocukla, gariban fabrikası kurmaya kalkmış bir garibanın, enayilik boyutlarındaki garibanlığından ise, hiçbir iktidar hiçbir garibanı kurtaramaz.Bugün dışarıya ihracat yapan beş bin domuz çiftliği kurulsa, Almanyacıların getirdiğinin altı katı döviz girerdi içeriye ve akim gereği önünde akılsızlığın sefaleti, gitgide daha yenik düşerdi.Deniz ürünlerini yeme, av hayvanlarım yeme, koyun kuzu, sığır yemeye de paran yetmesin; sonra da düzine düzine çocukla, açbilaç sürünürken, sorup duralım birbirimize;

-Biz neden kalkınamıyoruz, diye..

Kim kalkıp da;-Kelekliğimizden diyebilir ki..

Hele aynı otel odalarını, aynı anda dört turist grubuna daha önceden kiraya verecek kadar açıkgöz olduğumuz ortaya çıktıktan sonra...

***

Güneş 18 Ağustos 1985 Selçuk Erez

Domuz eti

Günlerden Cumartesi; Safranbolu’nun pazarı bugün. Gezici satıcılardan biraz üzüm, beyaz peynir, biraz da domates aldık; çarşıda, Cinci Ham’na yakın bir yere oturup yiyeceğiz.

Tek katlı dükkanlardan birinin kapısında “Avcılar ve Atıcılar Demeği 1933” diye yazılı, içinde bir çay ocağı, on iskemle, iki de masa var. Dükkanın hemen önündeki iki masadan ikisi de boş. Çay ocağında dikilen gence soruyoruz; “Oturabilir miyiz?” “Buyurun oturun!” diyor.

Getirdiği ayranları içip pazardan aldıklarımızı yerken yaşlıca bir adam gelip masaya yakın bir yere oturuyor. Başında bir bekçi kasketi, çenesinde bir karış sakalı var; çizmesi tozlu mu tozlu..Selamünaleykümleştikten sonra, “Amca” diyorum, “Sen de avcı mısın?”

“Evet avcıyım.. Ama asıl işim koru bekçiliği..”

“Ne avlarsın?” diye soruyor Metin..

“Ayı avlarım, domuz avlarım!”

Adam hoş bir adam.. Ben ikinci ayranımı içiyorum, o da ikinci çayım.. “Ne yaparsın ayılarla domuzlan?”

“Ayı ne yapılır ki? Derisini yüzer satarım..”

“Peki domuzları?”

‘Yerim!”

Allah Allah. Şaşırıyorum. Şaşırıyoruz. Olur iş değil bu!

-Günah değil mi domuz yemek?

-Evet ama ben keyfimden yemiyorum ki! Bende kulunç var, ilaç olarak yiyorum. Aynen kirpi gibi. Kirpi de yenmez mi mide hastalığında?

-Evet!

-E, ben de domuzu işte öyle yerim.

En çok şaşanımıza, “Bakma” diyor, “pis” dediklerine. Bu hayvan pis değildir, inanmazsan sana getireyim de bir dene. Sonra “Bana baksana” diye dikiliyor, “Kaç yaşında varan dersin?”

Biri, “Otuz- otuzbeş”diyor.

Eksik dişlerini göstererek sırıtıyor. “Atma be! Ben söyleyim; Tam altmış yaşındayım. Ama-göğsüne vuruyor- otuz yaşında gibiyim. Her gün on kilometre yol yürürüm. İstersem daha fazla yürürüm.”

-Maşallah!

-Nasıl oluyor bu iş diye sorsana.

-Nasıl oluyor bu iş?

-Domuz eti yediğimden oluyor. Bş yıl önce romatizmam vardı, dizlerim, kollarım habire sancırdı. Bunu yediğimden beri geçti. Bir daha gelmiyor.

-Başka neye iyi gelir domuz eti?

-Mayasıla iyi gelir. Siğile de yarar. Sonra sıtmaya, sanlığa da..

-Peki neresi yenir domuzun?

-En iyi gelen kısmı pirzola kısmıdır. Biraz kekik kattın mı aksuya, zafiyete, tansiyona, boğmacaya da iyi gelir.

Masadakiler merakla soruyorlar;”Domuz eti gerçekten bunlara iyi gelir mi?” diye. “İnandıktan sonra herşey her hastalığa birebirdir.”

Yemeğimizi bitirdikten sonra kalkarken, Metin koru bekçisinin domuz yemesini anımsatacak bir cümle dizip tarih düşürmeye çalışıyor; “Olmuyor ama, Kemal Beycin ikiliği aramızda oldukça tutuluyor;

“Devlet bağında domuz O’nu yiyenlerdeniz!”

***

Tercüman 18.7.1985

Ergun Göze

Domuz aşkı

Domuz yetiştirmeliymişiz. Domuz yemeliymişiz. Yemesek bile ihraç etmeliymişiz. Domuz çok çabuk ürermiş, en kolay ihraç edilirmiş. İhraç edenler zengin olurmuş. Yiyenler pek beğenirmiş. Domuz eti iddia edildiği gibi pis değilmiş. Hastalık taşımazmış, bugün bunlar önlenmişmiş.

Böyle söylüyorlar. Böyle söyleyerek Müslüman mahallesinde salyangoz satmak istiyorlar. Aslında bunu yapanlar vardır ve kimse onlara karışmıyor. Amma bunu bir kampanya haline getirmek, bu millete, bu milletin tarihten süzüp getirdiği idrakine, zevkine,istikametine, ananelerine, inanışlarına saldırmak zevk ve şehvetinden başka bir mana ifade etmemektedir.

Onlar bunu söylemekte mâzurdurlar. Çünkü Avrupa’da modası geçen ne varsa, Türkiye’ye getirmek bunlara babadan kalma mirastır. sosyalizmin de Avrupa’da modası geçtikten sonra Türkiye’ye ithaline uğraşanlar bunlardır. Bugün Avrupa domuz etinin zararlarım, fiilen de ilmen de görmüştür ve domuz etinden her şeye rağmen uzaklaşmaya çalışmaktadır.

Her şeye rağmen çünkü, Avrupa, gıda bakımından kendi kendine yetmekte güçlük çeken, daha çok sanayiye dayanan bir ülkeler koleksiyonudur. Ve üstelik, binlerce seneden beri domuz yemek alışkanlığına maruzdur. Türk ise, Müslümanlıktan önce de domuz yemeyecek kadar ağzının tadım bilmiştir. İnanmayan, Çin kaynaklarından, Türklerin çinli komşularının domuz yemelerine rağmen, İslamiyet’ten önce de domuzdan tiksinip iğrendiklerini ve yemediklerini okuyabilir.

Zaten Türklerin İslamiyet’e girişlerinin ve bu girişteki kolaylıklarının başlıca sebebi eveleski tek tanrıya yatkın bir inanca sahip olmaları, zinayı en büyük suç kabul etmeleri ve İslam’ın hamaset ruhu ile kendi kahramanlık ananelerinin yakınlığı, alkolün ve domuzun ve bilhassa domuzun Türk töresinde de pis ve yasak kabul edilmesidir.

Bir psiko sosyal hadise olarak, şunu belirtmek isterim ki, ikisi de yasak olan alkol ve domuz etinden birisini almak mecburiyetinde bırakılacak Müslümanlar’m ekserisi sanırım alkolü tercih ederler. Bu, Müslüman Türk’ün ruhunda bir temel noktadır. Domuzun pis, her şeyi, kendi pisliğini bile yiyen, eşini kıskanmayan, şekil itibariyle iğrenç, sert etinin rengi ve tadı çok kötü olan bir yaratık olması ve onu sadece Türk için değil, Avrupalı için de hakaret mevzuu yapmış ve aşağılık tabiatlı insanlara “domuz” denmesi Avrupa’da bile âdet olmuştur. Avrupalı için domuz köpekten aşağıdır.

Yokluk yüzünden domuz eti yiyen Avrupalı, bizimkiler gibi ne yediğini bilmez değildir. Onun için domuzu ve etini iyi tahlil etmiştir. larousse Medicale’nin 1952 baskısında domuz eti zehir olarak tarif edilmekte ve hangi hastalıkları -bilhassa rouget porc- taşıdığı anlatılmaktadır. Son zamanlarda Almanya’da, domuz etinin daha etraflı tetkiki ile bir sürü zararı olduğu ortaya konmuştur. Hatta Avrupalı kadınların genç yaşlarına rağmen bacaklarına ârız olan ve varise benzeyen iğrenç hastalığın domuz eti yemekten ileri geldiği bugün bilinen gerçeklerdendir.

Sanki memleketimizin müsait kısımlarında gerektiği kadar ve yeteri miktar itina göstererek koyun, sığır, alabalık yetiştiriyoruz da, iş domuz etine kalmıştır. Halbuki en çok et alışverişi yaptığımız İslam Ülkeleri, etin domuz eti olup olmadığına bakmakla kalmıyor kesim şeklinin de İslam’a uygun olup olmadığım araştırıyorlar. Türkiye’de domuz yetiştirilmemesi, Türkler’in domuz nefreti onlar için bir moral garantidir. Eğer biz domuz çiftliklerini çoğaltırsak, onların rahatlıkla bizden et almalarını da baltalamış oluruz.

Şu son günlerde depreşen domuzseverliğin asıl sebebi de bu olmasın?

Milli Gazete 6 Temmuz 1985

Kerem Altaş

Müslüman mahallesinde satılmaya çalışılanlar...

Müslüman mahallesinde salyangoz satmak eskidendi gali- ba.Şimdilerde salyangoz oldukça gelir getiren bir ihraç metal olduğu için, ihraç ediliyor.Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı iş haline getirmiş olanlar, şimdilerde başka bir şey satmaya çalışıyorlar. Mesela domuz..

Mustafa Ekmekçi -ki, malumunuz Cumhuriyet gazetesi yazarlarındandır.- satacak salyangoz bulamayınca, müslüman mahallesinde domuz satmaya soyunanlardan. Prof. Fehmi Yavuz nam zatın “Domuz ve Beslenme Sorunlarımız” isimli ‘yapıtı’ndan iktibaslarla yazdığı iki makalede ezcümle şunu vurguluyor Ekmekçi; “Ülkemizde beslenme büyük bir problemdir. İnsanımızın yüzde 60- 70’i et yiyemiyor. Domuz yetiştirilmesi bu büyük problemi büyük ölçüde giderebilir. O halde tez elden domuz yetiştirilmeli ve et yeme meselesi tez elden halledilmelidir.”

Duyar gibi oluyorum, iyi ama diye başlayan ve ardından başta domuz etinin kesinlikle haram oluşunu belirterek binbir türlü mahzurlarım sayıyorsunuz bu işin.Prof. Dr. Asaf Ataseven geçtiğimiz yıl yayınlanan “Din ve Tıp Açısından Domuz Eti” isimli eserinin “Bu kitap niçin yazıldı?” başlıklı bölümünde şöyle diyor;

“...Bu çabayı sarfedenler eskiden yüce milletimizi dalalet üzere imiş gibi görüp hidayete(l) çağıran ilim havarileri ve Batı’ya karşı kompleks içinde bulunan kimselerdi. Bugün ise bilhassa büyük şehirlerimizde domuz çiftlikleri kuran ticaret erbabının kazanç gayeleri buna ilave edilmelidir.”

M.Ekmekçi, domuz çiftliği kurmaya niyetlenir mi bilmiyoruz. Ama sayın Ataseven’in tavsif ettiği gibi “ilim havarileri”nden olduğu muhakkak. Ekmekçi memlekette domuz eti yenmesinin sağlanması hususunda basının yapması gerekeni yapmadığını savunarak, aynı meyanda basının “Ülkede demokrasinin gelişmesi”, “özgürlüklerin genişletilmesi” konularında da üzerine düşeni yapmadığım savunuyor. Ne güzel değil mi? Domuz eti yenmesi meselesi demokrasinin gelişmesi ve de özgürlüklerin genişletilmesi kadar önemli bir olay. Anlaşılan domuz etini mutlaka müslüman milletimize yedirmek de demokrasinin icaplarından, M.Ekmekçi’ye göre.

Yeşilçam yapımı filmlerde olur, adam bir konuda hislenir ve ardından hayatım o konudaki olumsuzlukları ortadan kaldırmak yolunda vakfeder. Oralp Basım bu neviden bir insan.Bir hastanenin acil servisinde iki saat kadar kalır ve bu arada biri grip, diğeri kızamıktan 6-8 yaşlarında iki çocuğun ölümüne şahit olur. Doktor, çocukların genel sorununun beslenme olduğunu söyler.

Oralp Basım hayatının gayesini bulmuştur o anda. Türkiye’nin beslenme sorununa katkıda bulunmak amacıyla bir domuz çiftliği kurmaya karar verir. Ne soylu(!) bir davranış!.. Tabii beslenme sorununa katkı bahanesinin ardından asıl sebebi de zikretmeden edememiş Oralp Basım;”Üretmek, özellikle domuz üretmek. Çünkü domuz yılda 30-40 civarında yavru verir.”

Oralp Basım’m bu sözlerini M.Ekmekçi Kocaeli Gazetesi’nden iktibasen almış. Neler söylemiyor ki Oralp Basım. Neredeyse müçtehid mübarek! Mülakatı yapanın “Sizce domuz eti yenmesi yasağı kaldırılmalı mıdır?” sualine dehşet bir cevap vermiş. Diyor ki, “Valla, dinimizde bir yığın yasak var. Şarap içmek yasak. Bütün kadınların çarşaf içine girmesi lazım. Görüyorsunuz bu yasakların hepsi kalktı. Şarap da içiliyor, sigara da. Kadınlarımız çarşaftan çıktı, plajlarda bikini ile dolaşmaya başladılar.Her nedense, dinin domuz etine koyduğu yasağa uyuyoruz.” Bir, “kanun kuvvetinde kararname çıkarıp bu iş halledilmelidir” demediği kalmış. Oralp Basım’ın. Daha sonra domuz eti yememenin ilkellik olduğunu söylemiş mezkur şahıs ve “İnsanlar bu evrime uyarak kendi yararlarına (bilhassa domuz çiftliği sahiplerinin) olan bazı tabuları yık- malılar.” demiş.

Kocaeli Gazetesi mensubu, muhatabının dini konusunda bir açıklamada bulunmamış. Gerek de yok zaten. Ama biz gene de merak ediyoruz. Merak ediyoruz çünkü Prof. Dr. Asaf Ataseyen’ in az önce bahsettiğimiz kitabında belirttiğine göre, domuz eti İslam’da olduğu gibi yahudilikte de yasak.Aynca Incil’de açıkça yasak olmamasına rağmen bazı ibareler, tahrif edilmemiş haliyle İncil’de de domuz yasağı bulunduğunu ihsas ettiriyor. Konuyla ilgilenenlere ve bu konuda derli toplu bir kaynak edinmek isteyenlere Prof. Dr. Asaf Ataseven’in “Domuz Eti- Din ve Tıp Açısından” isimli eserini tavsiye ederiz.Prof. Dr. A. Ataseven, meseleyi enine boyuna incelemiş ve bu konuda herhangi bir şekilde iddialarda bulunabilecek kişilere cevaplarım peşin peşin vermiş. Umarız, Mustafa Ekmekçi ve diğer bahsedilen kişiler de bu eserden birer tane edinirler de belki biraz olsun yüzleri kızarır. Okuyucularımızın büyük çoğunluğunun bilgi sahibi olduğu bu konuda daha fazla yazmayı zait addediyor ve yazımızı Prof. Dr. Ataseven’in kitabının önsözünün son paragrafıyla bitiriyoruz;

“Bu vesile ile yüce İslam Dini’ne bağlılığımızı bir defa daha tekrar ile bunu şereflerin en büyüğü telakki ederek, yukarki iddia sahiplerini bu gibi konularda objektif ve ciddi olmaya davet ediyor, hidayetler diliyoruz.”

***

Milli Gazete 17.7.1985

Prof. Dr. Asaf Ataseven

İslâm’da domuz eti neden yasaklanmıştır?

İslam domuzun sadece etini değil her şeyini yasaklamıştır. Bu hususun domuzun murdar bir hayvan telakki edilmesinden ileri geldiğini yukarda ifade etmiştik.

İslam’da domuz eti neden yasaklanmıştır?Çünkü domuz insanlara zararlı ve hastalık bulaştıran bir hayvandır. Bu hastalıklardan ileride bahsedilecektir. Ancak hemen ifade edelim ki bu yasak sadece domuza has değildir. Domuz gibi leşlerle beslenen diğer hayvanlar, yırtıcı kara hayvanlan, yırtıcı kuşlar ve bazı deniz hayvanlan için de caridir.Bu yasaklar diğer mukaddes kitaplarda da mevcuttur.

Aslında bütün bu hayvanlar Allah’ın yarattığı birer mahluktur ve hepsi de insan için yaratılmıştır, her birinin yeryüzünde bir vazifesi ve tabiattaki dengenin sağlanmasında önemli rolleri vardır. Ancak bu hayvanlar bu vazifeyi ifa ederken bir kısmının insan sağlığına zarar vermesi mümkündür. Fakat bu hayvanların insana daha zararlı olabilecek şeyleri ortadan kaldırarak yukarıda bahsedilen dengeyi sağlamak gibi bir vazife gördükleri de hakikattir. Mesela etleri yasaklanan, yukarıda zikredilen hayvanlar bilhassa domuz insanlara hastalık bulaştırmasına karşılık her pisliği, hatta leşleri bile yiyerek insanda hastalık yapabilecek pek çok sebebi ortadan kaldırması buna bir misal teşkil eder. Geçenlerde bir gazete haberine göre, Hindistan’da sokakların temizliği, sokaklara salıverilen domuzlara yaptırılıyormuş. Doğrusu bu kadan da fazla. pek akıllıca bir tedbir gibi gözüken bu iş, aslında hastalık sebeplerini ortadan kaldırırken başka hastalık sebeplerini sokağa salıvermek olmuyor mu?

Evet domuzun yeryüzünde bir vazifesi var. Bu tabii vazifeyi her canlı gibi o da yapıyor. İlahi takdir diğer eti yasaklanan hayvanlar gibi onun da etini yasaklıyor. İnsanoğlunun buna uyması kendi menfaati gereğidir. Lâkin insanların çoğu bunu bilmezler.

Kuran-ı kerim etlerinin yenilmesi yasaklanan hayvanlan ana hatları ile zikrederken domuzu leş, pıhtılaşmış kan birlikte ve bizzat adı ile “domuz eti” olarak ayrıca yasaklamasının bir sebebi olsa gerektir. Bu domuz etinin zararlı olduğuna daha doğru tabirle hastalık yapıcı özelliğine dikkat çekmek ve de domuzun, etlerinin yenilmesine müsaade edilen diğer kasaplık hayvanlara bazı özelliklerinin benzerliği sebebiyle her devirde insanların dikkatini çekip yenilebileceğinden olabilir. Nitekim daima bu sonuncu gibi ol- muştur.Zira tarih boyu domuz eti dün olduğu gibi bugün de bazı milletler tarafından yenilmiştir. Halbuki bugün tababet hayvan etleri arasında insana en çok zarar verebilecek etin domuz eti olduğunu kabul etmektedir. Bu müsbet ilimlerin İslam’ı teyid edişinin delillerinden biri sayılmalıdır.. Şayet tababet domuz eti hakkında bu mütaalada bulunmasaydı, gene mü’minler, domuz eti dahil Allah’ın bütün yasaklarına uymayı imanlarının bir gereği sayarlardı. İşte gerçek iman budur. Fakat şunu belirtmek gerekir ki mukaddes kitaplardaki bu yasaklar çok defa zararlı yönünden bazı topluluklarda ceza ve imtihan olarak konulmuştur. Ta ki müminler bu hususlara riayet ederek Allah'ın rızasını kazansınlar. Kur’anı Kerim’deki domuz eti ve diğer yasaklar birinciye, bütün tırnaklı hayvanlar, sığır ve koyun iç yağlarının İsrailoğullarına yasaklanması sonuncuya birer misal teşkil etmektedir.

-Domuz eti neden yasaklanmalıdır?- Domuz gerçekten pis bir hayvandır ve etinin bugün birçok mahzurları ortaya çıkmıştır. Hemen ifade edelim ki, tababet bu zararları ortaya çıkarmasaydı, yukanda ifade edildiği gibi gene mü’minler Allah domuz etini yasakladı diye yemezler ve bunu imanlarının gereği sayarlardı. Kaldı ki kuran-ı Kerim’de Allah neyi helal kılmışsa o insanlara faideli, neyi yasaklamışsa onun zararlı olduğunu bildiriyor.

“Onlara temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor.”

Bugün domuz hakkında leh ve aleyhte şunlar ileri sürülebilir;

-Domuz pis bir hayvandır, insanlara tehlikeli ve öldürücü trişin hastalığı ve diğer bazı hastalıklar bulaşır. Bu sebepten domuz ve eti insan sağlığı için zararlıdır.

-Domuz çabuk üreyen, eti bol bir hayvandır, az gelişmiş ülkeler için bir protein kaynağı olabilir.

Bu konulara sıra ile temas edilecektir.

-Domuz eti ve hastalık amilleri-

Domuzun pis bir hayvan olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Burada domuzun mizacı kadar yemek artıklan ve leşlerle beslenmesinin rolü büyüktür. Gerçekten domuz bütün dünyada mikroplu artıklarla beslenir. Bu sebepten hiçbir hayvanın beslenmesi domuz kadar kolay; fakat mide bulandırıcı değildir. Alman hekimi Reckeweg “Domuz eti ve insan sağlığı “ isimli kitabında “Almanya’da domuzlar hastane artıklan ile beslenir.( Maalesef ülkemizde de böyledir) bunlar yemek artıklan ve hastalara ait sargı bezlerinden ibarettir. Bu mikroplu sargı bezleri yakılmak yerine domuzlara atılır. Böylece domuzla insan arasında zehirli ve mikroplu hastalık amillerinin bir dolaşımı sağlanmış olur. Aslında bu artıklar domuza verilmese bile domuz tabiatının icabı olarak buldukça her türlü pisliği yer ve mikrop dolaşımım devam ettirir. Böylece domuzun bütün dokulan bilhassa lenfa sistemi çeşitli hastalık amilleri ile dolar ve insana her türlü hastalığı bulaştıracak hale gelir. Son yıllarda domuzlar yukarki yanlış beslenme şekilleri dikkate alınarak özel bakım ve antibiotikler ilavesiyle hazırlanan yemlerle besleniyorlar. Fakat bütün bu ihtimamlara rağmen domuz hiçbir zaman sağlıklı bir hayvan telakki edilmemektedir.

Bütün bu gayretler domuz etinin ucuz bir gıda kaynağı olduğu düşüncesinden ileri gelmektedir. Halbuki bu kimseler insana domuz etinden bulaşabilecek hastalıkların tedavi masraflarını, hastalanan kimselerin işgücü ve iş gününden kayıplarını, hatta ölüm vakalarını iyi hesap etmemişlerdir. Halbuki bir ülkede devlet sağlık işlerini sarf edeceği parayı gözönüne alarak domuz eti yasağı uygulayıp halkına koruyucu hekimlik hizmeti yapsa daha akıllıca hareket etmiş olur. Müslümanların Kur’an’ı bu yasağı koymuş ve asırlarca müslüman ülkelerde müessir de olmuştur. Almanya’da kara ormanlar havalisinde çeşitli hastalıklar mevcut bir çiftçi ailesinde baba artrozis (mafsal kireçlenmesi), koksitis (kalça tüberkülozu), anne bacaklarda ekzema ve çıbanlar, kızlan bademcik iltihabı ve kalb anomalisi, oğullan aynı hastalık ve kan çıbanı, diğer oğullarında zatülcenp(akciğer zan iltihabı) vardır. Kendilerine bu hastalıklarının sebebinin çiftliklerinde besledikleri domuzlar olduğunu bildirerek uyardım. Bu aile domuzlan sattılar. O çiftlikte İslam ülkelerinde olduğu gibi koyun sürüleri otlamaya başladı, ve onlar sağlıklarına kavuştular.” diyor.

Reckeweg domuz etinde bulunan bu zehirli hastalık amillerini “sutoksin” olarak isimlendiriyor. Bunu domuz eti yiyenlerde görülen çeşitli hastalıkların amili olarak kabul ederek domuz eti yiyenlerde safra kesesi iltihabı ve taşları, appendisit, barsak iltihaplan, abse ve çıbanlar »şirpençe, kadınlarda akıntı nisai iltihaplar, ürtiker, ekzema, astım, bacaklarda yaralar ve iltihaplar, mafsal kireçlenmesi, damar sertliği, tansiyon yüksekliği, kalp anjini ve infarktüs gibi hastalıkların görülebileceğini bildiriyor. Reckeweg ‘in başka müşahadeleri de var. İkinci Dünya Harbi’nde Rommel’in Kuzey Afrika seferinde , askerlerin ayaklarında görülen bir çeşit yara “trofik ülser”den bahsediyor. Bu yaraların bütün tedavi usûlleri ve kemoterapik ilaçlara cevap vermediğim , askerlerin muharebelere iştirak edemediğini, bu hastalığın yerli halkta mevcut olmadığını , ordunun iaşesinin yerli halkın gıda rejimine göre ayarlandığı takdirde askerlerdeki bu yaraların tamamen kaybolduğunu keza Reckeweg domuz eti ile beslenen tecrübe hayvanlarında aşağıdaki belirtiler görüldüğünü bildiriyor.

-Kobaylarda cilt hastalıkları ve kanser görülmüş ve bu kobaylar barbarca hareketlerde bulunmuşlardır.

-Bokser cinsi köpeklerde ise uyuza benzer cilt hastalıkları müşahade edilmiş.

-Sirk hayvanlarından aslan ve kaplanda tansiyon yükselmesi ve buna bağlı burun kanaması görülmüştür.

-Alabalıklar ölmüşlerdir.

Reckeweg’in bu araştırmalarına Lambard adındaki veteriner hekim bir rapor hazırlamış ve özet olarak;

-Bokser cinsi köpeklerde domuz eti ile beslenme neticesi uyuz görüldüğünü bilhassa ekzemalı köpeklere domuz etinin yasaklanması gerektiğini,

-Alabalıkların domuz kıyması ile ölmediklerini” bildirdi.

Veteriner hekim lambard bu raporda Dr. Reckeweg’e “domuz eti hakkında iddialarınız sebebiyle meslektaşlarınızın tenkitlerine maruz kalabilirsiniz. Domuz etini ben de sevmiyorum” demiştir.

-Domuz eti ve hastalıkları-

Domuz eti diğer hayvan etlerine göre değişik özellikler gösterir. Bu hususta ileride malumat verilecektir. Domuz eti oldukça yağlıdır. Bugün yağların insan sağlığı bakımından çeşitli mahzurlar arzettiği bilinmektedir. Reckeweg bilhassa tropik bölgelerde domuz eti yemenin çok tehlikeli olduğunu bildiriyor.

Gerçekten domuz eti yağ, dokusu ve bazı elementler bakımından diğer kasaplık hayvan etlerine göre çok farklıdır. Eski domuz ırkı sağlam, kemikli, çok bağ dokulu gelişmiş adaleli ve çok yağlı, bütün organları bilhassa kalp ve akciğerleri hidrops halinde (su ile dolmuş) bir hayvan görünüşündedir. Lambard melezleştirilmiş domuz neslinin hafif kemikli, az yağlı, çok adaleli ve etinin kuru, tadsız ve yapışkan olduğundan bahseder. Hangi domuz cinsi olursa olsun etleri kolesterin, yağ asitleri, kükürt, histamin, büyüme hormonları bakımından oldukça zengindir. Domuz eti terkibindeki bu maddeler sebebiyle insan sağlığı açısından aşağıdaki mahzurları arzeder.

  1. Domuz etinde fazla miktarda bulunan kolestrin ve yağ asitleri damar sertliği, tansiyon yüksekliği ve infarktüs ve bazı damar hastalıklarından sorumlu tutulmaktadır. Bugün tababet yukarki hastalıkları hayvani gıdalarla beslenmeye bağlamaktadır.
  2. Domuz etinde bol miktarda bulunan bağ dokusu kükürtten zengin mukopolisakkaritlerden ibarettir. Bu madde insan vücudunda kıkırdak, kas ve sinirlere oturarak artirit (mafsal iltihabı), artroz (mafsal kireçlenmesi), disk hernisi(bil fitkı) gibi çeşitli romatizma! hastalıkları sebep olur. Bugün bu hastalıkların husulünden bu madde sorumlu tutulmaktadır.
  3. Domuzlarda büyüme hormonu yüksek seviyededir.Zira doğum esnasında birkaç yüz gram olan domuz yavrusu altı ay içinde yüz kiloyu aşkın bir domuz olur. Bu gelişme büyüme hormonu sebebiyledir. İnsanda büyüme hormonu akromegah (burun,çene,el ve ayak gibi uç kısımların büyümesi ile karakterize bir hastalık) ye sebep olduğunu biliyoruz. Reckeweg domuz etinde fazla bulunan büyüme hormonunun insanda kanser gelişmesinde sorumlu olduğunu ve domuz kesicilerinin ifadesine göre erkek domuzların bir süre sonra kansere yakalandıklarım bildiriyor.

Etlerle ilgili insanda kanser yapan madda “benzipyrene” adlı hidrokarbondur.Bu madde tütsülenerek hazırlanan etlerde bilhassa domuz etinden tütsülenerek hazırlanan sosis ve salamlarda bol miktarda husule gelir, ve insanda sindirim sistemi kanserlerinin gelişmesinden sorumlu tutulmaktadır. Gerçekten bilhassa balık etinin tütsülenerek yenildiği Şili, Japonya, ve Finlandiya gibi ülkelerde mide kanseri oldukça sık görülmektedir.

  1. Domuzların erkeklik hormonunun insanda kansere sebep olabileceği iddia edilmiştir. Cinsiyet hormonları ile kanser arasında şu ilişki olabilir. Cinsiyet hormonları ile kansorejen maddeler aynı kimyevi formülü taşırlar. Bu husus kanser yapıcı maddeler ile cinsiyet hormonlarının yakınlığım ifade edebilir. Bazılarına göre kadın cinsiyet hormonları kadınların meme ve rahim ağzı kanserlerinin gelişmesinden sorumlu tutulmaktadır.

Östrojen(kadın cinsiyet hormonu) zerklerinin erkek ve idiş edilmiş fare gibi tecrübe hayvanlarında keza tedavi maksadı ile yapılan östrojen zerklerinin prostat kanserli erkeklerde ve kadınlarda meme kanserine sebep olabileceği bildirilmiştir. Bu mülahaza ile erkeklik hormonunun da (testesteron) erkeklerde prostat kanserine sebebi olabileceği söyleniyor. Aksine, bugün tedavi maksadıyla kadınların meme ve rahim ağzı kanserlerinde erkeklik, erkeklerin prostat kanserinde kadınlık hormonu kullanılmaktadır. Bazıları bu iki cinsiyet hormonu ile kanser arasındaki ilişkiyi kabul etmezler. Fakat ister kadınlık ister erkeklik hormonu olsun, cinsiyet hormonları yukarıda bahsedildiği gibi kanser yapıcı maddelerle aynı kimyevi formülü (siklopentanofenatren halkasını) taşırlar, ve kanser yapıcı maddelerden benzantracen ve methyl cholanthren’ in kadınlık hormonu özellik (östrojenik hassa)leri vardır.. Ancak erkeklik hormonu için böyle bir özellik bilinmiyor.

Cinsiyet hormonu ile kanser arasındaki ilişki hakkında bugün bildiklerimiz bunlardır. Reckewegiin iddia ettiği domuzların erkeklik hormonundan insanda kanser gelişip gelişmeyeceği araştırılması gereken bir konudur.

  1. Domuz etinden insanlara grip virüsü (shape virüs) geçebilir. Zira grip virüsü domuzların akciğerinde yaşar, domuz etine ve domuz etinden imal edilen sosis, salam ve sucuğa da geçebilir. Bilhassa soğuk mevsimlerde grip salgınlarına sebep olur. Bu bulaşma, mezbahalarda kesilen domuzların büyük kazanlarda haşlanırken etlerinin virüs ile kirlenmesiyle olur, bu sebepten Almanya’da resmi makamlar tarafından domuz akciğerleri alınır ve insanlara yedirilmez. Evlerde kaçak domuz kesimi ile -ki Almanya’da pek nadir yapılır- gene grip virüsü yayılabilir. Reckeweg 1. Dünya savaşı ve 2. Dünya savaşı’ndan sonra Almanya’da kıtlık esnasında ve Amerika’dan gelen yiyeceklerin sebep olduğu ve bilahare Kanada’dan gelen konserve domuzun satışından sonraki grip salgınına dikkat çekmektedir.
  2. Domuz etinde bol miktarda histamin ve imidazol gibi maddeler bulunduğu ve bu maddelerin insanda ekzema, ertiker, astma, vazomotor rinitis gibi alerjik hastalıklardan sorumlu tutulduğu bildirilmektedir. Gerçekten tecrübe hayvanlarında histamin zerki ile yukarki belirtiler görülmüştür.
  3. Domuz etinin insanlarda tıpkı alkollü içkiler ve sigara gibi iptilaya sebep olabileceği psikiyatrist Hofîman tarafından bildirilmiştir. Hoffman’a göre bu iptiladan kurtulanlar için domuz eti iğrenç ve tiksindiricidir.
  4. Domuz eti ile beslenen kimseler belli yerlerde yağ toplanmaları sebebiyle silindir gibi bir vücuda sahip olurlar. Reckeweg bu mülahaza ile domuz eti yiyenlerin domuza benzediklerini ifade ediyor. Bu konuda Heilderberg patoloji profesörü Lettre’nin radıo- aktif olarak işaretlenmiş dokular ile tecrübe hayvanlarım, üzerinde yaptığı araştırmalarda hayvanlara yedirilen dokuya ait yıkılma ürünlerinin en fazla bu dokuların bulunduğu bölgelerde toplandığından bahsediyor. Yani iç yağı yiyenlerde karın yağlanması, domuz boyun bölgesi dokularından yiyenlerde boyun yağlanması, domuz eti yiyen kadınlarda basende yağlanma ve deformasyon görülüyor. Reckeweg sözü şu şekilde bitiriyor; “Ben domuz etinin zararları hakkında yeni teoriler vazetmiş değilim. Hz. Muhammed ve Musa Peygamber’in getirdiği bir esasa temas ettim. Gerek kendim ve gerekse aile efradım üzerinde evvelce domuz eti yüzünden hastalanıp bana müraacat eden hastalarımdan edindiğim birçok tecrübeye istinaden domuz eti ile muhtelif kimseler arasında yakın bir ilgi bulunduğunu, bu bakımdan İslam ve Musevi dinlerinin mutlak surette haklı olduklarım tesbit ettim.”