33. Domuz Eti de mi Yiyemeyeceğiz?..

Ahmet Aşıcı, geniş bir bilgi birikimiyle, Türkiye'de çölleşme i)e domuzun ilgisini inceleyen bir kişi. Fransa'da öğrenimini yapmış bir uzman. Son faks-mektubunda Ahmet Aşıcı şöyle diyor;

Sevgili Ekmekçi,

Çölleşmemizin nedeni İbrahim'dir. Ulaşım araçları çoğaldıkça, denize koşanlar da çoğaldı. Eskiden yüzme bilen seyrekti.

Kömür, petrol türevi ve elektrik yiyen motorlar olmadığı için tekneler de küçük ve güçsüzdü. Kol ve rüzgar kuvvetiyle giden tek­ne ne kadar asker, silah, cephane ve yiyecek taşır? Bu nedenle ka­lelerin, kentlerin çevresine sur çevrilir, su hendekleri kazılırdı. Su engeli savunmanın temeliydi. Dikkat edilirse, uygarlıkların deniz kenarlarında, adalarda ve geçit vermeyen akarsuların çevrelediği yerlerde kurulmuş oldukları görülür. Çünkü, suyun bulunduğu yönden gelecek saldırının gücü yerine göre sıfıra yakındır.

Dicle ve Fırat ırmakları Mezopotamya’yı hem koruyor, hem su­luyordu. Ayrıca ticaret yollan buradan geçiyordu. Harran, yol kav­şağı demekmiş. Yerleşik yaşamın oluştuğu seyrek ilk yerlerin ba­şında gelir.

Harran kentinin merkezinde oturan zamanın tüccar ve entellektüeli dış mahallelerdeki çiftçi ve hayvancıya kız vermediği ve onlardan kız almadığı için, iç evlenmelerle akrabalaştı, İsrailoğulları ortaya çıktı.

Bugün İsrail'de konuşulan İbranice, 'Harran İbranicesi'dir.

Harran, elbette o zaman da sıcaktı. Tüccar ve entellektüel be­densel olarak çalışmadığı için yediği et, sağlığına dokunuyordu. Bu kesim şişmanlıyor, yağlanıyor, hantallaşıyordu. Üstelik doğal ya­şamdan da kopuyor, doğaya zıt düşüyor, doğayla didişiyordu. Uygarlıklan yıkan soyut semavi (göksel) din bezirganlığı ve çölleşme buradan kaynaklanır. Buna karşın, kenar mahallelerde oturan yoksul halk da bol bol domuz yetiştirip yiyor, o da iyi besleniyor, ancak yediğini yakıyordu. Çünkü bunlar bedensel olarak çalışıyor­lardı. Domuz; koyun ve sığırdan 18 kat fazla, üstelik dengeli ve lez­zetli et veriyordu.

Orada oturan egemenlerin temsilcisi İbrahim, karısı güzel Sara'yı 'kızkardeşimdir' deyip Firavun'a verdi ve karşılığında ödül olarak aldığı erkek koyunları Harran'a getirdi. Fakat domuzla re­kabet edip, koçlarını satamadı. Zaten soyut kültür üreten, doğa­dan kopuk bu egemen sınıfın altyapısını oluşturduğu 'soyut sema­vi (göksel) din kavramı'nı, üstelik ırksal bir din halinde, ortaya ko­yan İbrani Put, yani Tanrı imalatçısı İbrahim, ortama uygun 'kur­ban söylencesi'ni de bu fırsatla ortaya koydu. Oğlu İsmail'- i kurban etme motifi altında, gökten erkek koyun, yani 'koç' indir­di. Ve domuzu haram kıldı. Koçlarım kurban va adak olarak sat­tı, sektörü kurdu, zengin oldu. Ancak, domuzun bıraktığı boşluğu hızla dolduran keçiler beklenmedik bir biçimde Mezopotamya'yı kemirip ağaç varlığını yok ettiler. Yahudi egemenliğindeki toprak­lar çölleşti. Yahudiler, dünyaya dağıldılar. Semavi (göksel) dinler de yayıldı. İngiliz tarihçi Edward Gibbon'a (1737-1793) göre, Roma uygarlığı Hıristiyanlık yüzünden çöktü. Batı, ortaçağ karanlıkları­na gömüldü. Osmanlı uygarlığım fanatizm çürüttü, hasta etti. Bü­tün İslam ülkeleri çölleşti.

Mezopotamya'yı yeniden yeşertmek Türklere nasip oldu. Zaten bunu başkası yapamazdı. Bilecik, söğüt, Bursa vb. asemitik (Araplaşmamış) kalmış birçok ilk Türk yerleşme yeri bu nedenle en ye­şil yerler olarak kalabildi. Umalım ki, Ortadoğulu kardeşlerimiz ve dünya bu çabalarımızı, sıkıntılarımızı anlar.

Bir domuz çiftliği olan ancak, ürettiğini satamadığı için çiftliği­ni sınırlamak zorunda kalan Oralp Basımda sorunu et gereksini­mi yönünden ele alıyor, özetle şöyle diyor;

Sevgili Ekmekçi,

Et sorunu üzerine tam on yıl önce birlikte yazdıklarımızı gözden geçiriyorum da bugünlerin yokluklarım o zamandan görmüşüz, di­yorum. İnsanların, özellikle gebelerin sağlıklı olmaları için et ye­meleri gerektiğim çok kez vurguladık. Bakıyorum da geldiğimiz nokta pek olumlu değil. Biz, sadece domuz eti hakkında konuşma­yı tartışmayı başlattık. Ama başka bir şey yapamadık. Domuz çift­likleri açan onlarca insanın hepsi battı! Niçin? Çünkü, Türkiye'de bu eti satm alıp işleyebilen, sosis, salama dönüştüren sadece 3-4 firma var. 3-4 firmanın alacağı bir malı üretmek de aptallık! Onla­rın avucundasınız. Fiyatları onlar saptar, turfanda domates fiyatı­na eti satm alırlar. Onlar trilyoner olurken, üreticiye batmak dü­şer. Şimdi de ülke etsiz kalınca, birkaç yıl önce olduğu gibi, Doğu Avrupa'nın (Ukrayna'nın) radyasyonlu etlerini, Almanya'nın kö­pek mamalarım, Hindistan'ın kutsal ineklerini (bu dünyadaki en pis ettir. Bu hayvan kutsal olduğu için kimse dokunmaz, yollardaHindistan'ın çöpünü yer) ülkeye getirir, bunları da bir avuç et yi­yebilme ayrıcalığına sahip yurttaşlarımıza yediririz.

Yurtdışından büyük oranlarda getirilen bu etler, zaten can çe­kişmekte olan hayvancılığı tamamen yok edeceği gibi, ayrıca doğal gübreye aç olan topraklarımızı da erozyona açık hale getirmekte­dir ki, bu uzun vadede total açlık demektir.

Gelelim, bütün bu yazılanlara karşın hala domuz çiftliği açmak isteyen süpermenlere; eğer çiftliğin yanma küçük bile olsa bir so­sis, salam tesisi de açamıyorlarsa, bu işe hiç heveslenmesinler. Eğer sosis, salam yapabilirlerse iyi para kazanırlar. Bunun satışı kolaydır. Domuz bir çok ülkede zenginliğin simgesidir. Kumbara­lar bile domuz şeklinde yapılır. Olağanüstü ürer, altı ayda yüz ki­lo olabilir. Buna karşın Tarım Bakanlığı’nın önerisiyle devekuşu çiftlikleri açmak isteyenler varken, onlara fil yetiştirmelerini öne­ririm..

17 Eylül 1995