İsmet Paşa, hayvan sağınlığı (hekimliği) ile ilgili olarak şöyle demiş;
...Denilebilir ki insan hekimliği veterinerin yanında, okyanusa karşı içdeniz gibidir...
Paşa, bu sözleri 23 Ocak 1943'te Dışkapı'da, şimdiki tarım fakültesi bahçesindeki kendi anıtını açarken söylemiş. Cumhurbaşkanı olarak yaptığı konuşmanın bu bölümünü olduğu gibi buraya aktarmak istiyorum. Şöyle;
Öğrenmenin ilk çağlarından beri veteriner mesleğinin genişliğini sağduyu ile hissetmiştim. Görüşüm arttıkça millet kültüründe ve fende, millet varlığı içinde veterinerin büyük rolünü anlayışla kavradım. Bu mesleğin imkanları, selahiyetleri artması için kudretim yetiştikçe yardım etmeye çalıştım. Veteriner konusunu vatandaşlarımın benim kavradığım gibi anlamalarım isterim. Milletin fende kalkınması ve gelişmesi için veteriner başrol sahibi olanlardandır. Biyoloji, veterinerin himmeti ile ufuklarım genişletebilir. Birçok hekimlik meselesini halletmek ancak hayvanlar üzerinde araştırmalar yapmakla mümkün olur. Denilebilir ki insan hekimliği veterinerin yanında okyanusa karşı içdeniz gibidir.
İsmet Paşa, o yıllarda "Milli Şeftir. Konuşması, veteriner fakültesinin girişine asılmış... Paşa, yerden göğe haklı. Hayvanın ağzı var, dili var mı? Anadili nece?
Oralp Basım, iki ay oluyor, Kocaeli'nden bana bir kırma kangal yavrusu gönderdi. Babası kangal, anası "Kafkas"mış köpeğin. Arkadaşı Ahad , çantaya koyup getirmiş. Çok çelimsiz bir şeydi. Eylem onun adım "Paçoz" koydu. Basın Sitesi'nde balkonda besliyorduk. Çocukların hayvanları sevmesini istiyordum. Veteriner sağın Doçent Bahattin Koç gibi düşünüyordum;
- Hayvanları sevmeyen insanları sevemez! diyordum.
Hayvanları sevmeyen ondan korkar, insandan da. İşkenceciler, korkularından yaparlar işkenceyi. İnsan sevseler, niye işkence yapsınlar? Köpekleri seven gördüm, ama Şiar Yalçın gibi sevenini görmedim.
Özlem, köpekten çok korkardı. Köpekten kaçmak isterken trafik kazası geçirmişti; ölümden kurtulmuştu. "Paçoz" geleli, ondan da köpek korkusu gitmişti. Yalnız ondan mı, Çankaya'da Paçoz'u gezdirirken çocuklar soruyordu;
- Amca ısırır mı?
- Isırmaz, çocukları çok sever.
- Okşayabilir miyiz?
- Tabii.
Yüzlerce çocuk, köpeğe ısınmıştı, korkuyu yenmişti. Doğrusu seviniyordum. Yine de yan yan gidenler, "Ne olur ne olmaz?" diye uzaktan dolaşanlar vardı. Başbakanlık Konutu'nun önünden geçerken bahçedeki kangallar havlaşıyorlar, Paçoz korkuyordu.
Paçoz, en çok köpeklerle oynaşmayı seviyordu. O zaman dünyalar onun oluyordu. Kedilereyse nedense çok kızıyordu! Bir polis, "Ben köpekten korkarım, uzak tutun" dedi, çok şaşırdım.
Oralp Basım, "Sovyet Sirki'nin kaplan eğiticisi Semion'a sormuş;
- Eğitimi en güç olan hayvan hangisidir?
- İnsan!
- En vahşi hayvan hangisidir?
- İnsan!
Öyle yabanıl (vahşi) olmasalar Diyarbakır'da Vedat Aydm' ı öyle işkenceyle öldürürler miydi? Onun cenaze töreninde Kürtlere öylesine saldırırlar mıydı? Olanları bilse "Paçoz" nasıl şaşar kalırdı.
"Paçoz"un sayrılandığı oldu. Veteriner Hekimleri Birliği Başkanı dostum Haşan Metinle birlikte veteriner fakültesine koştuk; doğruca Doç. Bahattin Koç'a. Paçoz'un sayrılığı, iç sayrılıklarıyla ilgiliydi. Prof. Hikmet Ünsüren, gerekli incelemeleri yaptı. İlacım, iğnesini verdi.
Hikmet Ünsüren'in odasında gördüm, Atatürk'ün köpek yavrularıyla çekilmiş fotoğrafını. Bir yurttaş çekmiş fotoğrafı; Mustafa Kemal de imzalamış. Prof. Hikmet Ünsüren, fotoğrafı kendisine kimin armağan ettiğini anımsamıyor, belki sonra anım sayabilir. Geçici olarak bana verdi, büroda Atatürk'ün karikatürünün yanına, domuz biblolarının karşısına yerleştirdim. Mustafa Kemal, o fotoğrafta çok genç görünüyor. Önünde çoban köpeği yavruları, dalgın bakıyor. Çok doğal bir resim. Mustafa Kemal, hayvanları seviyor demek...
Benden genç gazetecilere öğüt; Veteriner fakültesine gitsinler, orada öyle ilginç röportaj konulan bulabilirler ki anlatılamaz. Bir gün sanatçı Sönmez Atasoy'u gördüm orada, kedisi sayrıydı; dünyası kararmıştı Atasoy'un. Nur an Uzun'un köpeği "Dost" balkondan düşmüş, belkemiği kırılmış, yatalak köpeğe bakıyor Nuran Uzun!
Doç. Bahattin Koç'a sordum:
- Veteriner fakültesinde domuza da bakılıyor mu?
- Domuz gelmediği için tedavisi de yapılmıyor. Öğrencilerimize yeri geldiğinde söylüyoruz; "Şu şu sayrılıklar domuzlarda da görülür!" diyoruz...
Buna karşılık "domuz eti haramdır, yenmez" diye fetvalar veren gerici hocalar, kadınlara önerilerde bulunuyorlarmış. Oralp Basım eczacıdır. Annesi Mesude Hanımın "domuz çiftliği" var Kocaeli'nde. Oralp Basım anlattı; eczaneye bir gün bir kadın gelmiş;
- Domuz yağı istiyorum ! demiş, Oralp sormuş;
- Domuz yağım ne yapacaksınız?
Kadın ağlamaya başlamış. Olayı anlatmış;
- Kocamın bir başka kadınla ilişkisi vardı; hocaya gittim. "Kadının evinin eşiğine domuz yağı sürersen, kocan o eşikten adımım atamaz, geri döner sana! dedi. Ben de domuz yağı arıyorum. Sizde olduğunu söylediler. Ne olur bana biraz domuz yağı verin!
Düşünün; domuz etine "haram" diyen hocalar, domuz yağım iyileştirme ilacı olarak öneriyorlar!
Oralp'a sordum;
- Verdin mi domuz yağını?
Kahkahalarla gülüyordu;
- Verdik, ne yapalım? dedi.
Domuz beslemeyi öneren Prof. Fehmi Yavuz, Datça'da öldü. Fehmi Yavuz, yaşamı boyunca bağnazlıklarla savaşmış yiğit insandı. Domuz eti yenmesine ilişkin yazılan yazarken ondan, onun savaşımından esinlenmiştim. Nadir Nadi, desteklemişti; "Arada bir yaz!" demişti. Bağnazlıkla, yobazlıkla savaşım kolay değildi...
Fehmi Yavuz şöyle derdi;
- Orman köylüsü, keçi besleyeceğine bir çift domuz beslese, çocuklarını kolejlerde okutur, yazın bir ay dinlencesine gider, bir evi olur; kimseye muhtaç olmaz!
Fehmi Yavuz, yaşamı boyunca hiçbir şey yapmasa, domuz etinin yenmesi konusunda gösterdiği çabalar, savaşımı, onu ölümsüzlüğe ulaştırmaya yeterdi. Ustamı yitirmenin acısı içindeyim.
Hayvanları sevmeyenlerin insan sevmediği ülkede, Doğu'da Diyarbakır'da, Vedat Aydın'ın cenaze töreninde olanlar, yüzkarasıdır. insanları demek, önce "hayvan" yerine koyuyorlar, hayvanı da sevmediklerinden "insan'i da kurşunluyorlar, öldürüyor, yaralıyorlar. Süründürüyorlar.
Adana'dan Diyarbakır'a cenaze törenine gidenlerken trafik cinayetinde ölen Elif Tuncer'le, arkadaşları Haşan Üzüm, Celal Ölçmez, Yusuf Üzüm, İmam Turan'a da yandım. Bu törene olsun gitmek isterdim, olmadı. İHD Genel Başkam Nevzat Helvacı, Genel Yazman Akın Birdal, Ankara Şubesi'nden Yeşim Müderrisoğlu, Nurten Sağlam, İHV’den İhsan Atar gittiler.
14 Temmuz 1991