8. Domuzdan Bir Kıl...

Domuz etiyle ilgili yazılara Ergun Göze çok bozulmuş: Tercüman' da 18 Temmuz günü çıkan “Domuz Aşkı" başlıklı yazısında şöyle diyor:

Sanki memleketimizin müsait kısımlarında gerektiği miktar itina göstererek, koyun, sığır, alabalık yetiştirebiliyoruz da, iş do­muz etine kalmıştır. Hâlbuki en çok et alışverişi yaptığımız İslam ülkeleri, etin domuz olup olmadığına bakmakla kalmıyor, kesim şeklinin de İslama uygun olup olmadığım araştırıyorlar. Türkiye'­de domuz yetiştirilmemesi, Türklerin domuz nefreti, onlar için bir moral garantidir. Eğer biz domuz çiftliklerini çoğaltırsak, onların rahatlıkla bizden et almalarım da baltalamış oluruz.

Şu son günlerde depreşen domuzseverliğin asıl sebebi de bu ol­masın?

Dur bakalım, yakaladım şimdi Ergun Göze'yi! Biz, domuz çift­liklerini çoğaltırsak, İslam ülkelerinin rahatlıkla bizden et almala­rım baltalamış olurmuşuz! Çoğaltmazsak sorun yok. Ülkenin açla­rı ne yiyecek? Ergun Göze, tuzu kuru olduğundan bunun üzerinde durmaz. Niye dursun?

"İslam ülkeleri, etin domuz olup olmadığına bakmakla kalmıyormuş, kesim şeklinin de İslama uygun olup olmadığım araştırıyorlarmış!" Bunu nasıl araştırıyorlarmış acaba? Ergun Göze atıyor kafadan...

Hemen şunu söyleyeyim; Almanya'daki bazı yurttaşlarımızda, din sömürüsü sonucu, ya da çeşitli koşullandırmalar sonucu ola­cak, besmele çekilerek kesilmiş koyun, dana etlerim ararlarmış. Konuştuğumuz emekçimiz, bir anda yüzlerce koyunun, sığırın ke­sildiği bir kesim yerine gittiğini anlattı:

-    Peki, demiş kesimciye, nasıl kesiyorsunuz danaları?

-   Bu artık otomatik olmuştur, demiş adam, dana gelince birden ayakları bağlanıp ters döner. Başı yerde, ayaklan havada giderken bıçağa rastlar ve başı düşer. Debelene debelene gider. O giderken,

ardından yeni bir dana gelmektedir...

-   Peki, besmele işini ne yapıyorsunuz? Herbirini keserken, ayrı ayrı besmele okuyor musunuz?

-    Birkaç kez okuyoruz, o artık tümü için geçerli oluyor!

Bu kesim, Ergun Göze'ye göre, dine, şeriata uygun mu değil mi, Arap Müslümanlar, bu etten yer mi, yemez mi, onu o düşünsün ar­tık...

Ergun Gözelerin uslarına getirmeleri, uslarından çıkarmama­ları gereken şey şu: Türkiye laik bir ülkedir. Dinsel ilkelere göre, "şeriat" ilkelerine göre yönetilmez orası. Orada, cumhuriyetçi gö­rüş, Atatürk ilkeleri egemendir.

Ben, domuz yetiştirmenin yararlarım anlatmayı sürdüreceğim. Domuzu kötülemek için birçok söz uydurulmuştur, pek çoktur bunlar. "Domuzdan bir kıl" sözü de bunlar arasında mıdır? Ozan Bağdatlı Ruhi'nin dizeleri şöyle:

Zülf-i didan al ağyarın elinden ey dil/Söylenir dilde meseldür ki domuzdan bir kıl.

"Domuzdan bir kıl koparmak helaldir" sözünde belki de domu­zun kılının ne denli yararlı olduğu anlatılmak istenmiştir, ne bile­yim?

Domuzun yararlarım Ergun Göze'den öğrenecek değilim ya, Oralp Basım'a sorarım en iyisi. Şöyle diyor Oralp Basım:

...Bizim bu hayvanı yetiştirmediğimiz ve gereken önemi ver­mediğimiz için yitirdiğimiz döviz ve ayrıca insan korkunç bir ra­kam. Hazret-i Adi, "Bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum" di­yor. Biz domuz yiyenlerden sürekli öğreniyoruz ve istiyoruz. Maki­neleri, elektriği, telefonu, otomobili, toplu iğneyi çengelli iğneyi öğ­retiyorlar. Onlar bize öğrettikçe biz daha çok bağlanıyoruz, bağım­lı oluyoruz. Çünkü biz onlara hiçbir şey öğretemiyoruz. Faizle, mil­yonlarca dolan domuz yiyenlerden istiyoruz, o günah olmuyor. Av­rupa'da geçen yıl kesilen domuz sayısı 150 milyon. Adam başına düşen et günledi 300 gram. Bizde ise 15-20 gram. Türkiye'de bazı ailelerde çocuklar eti unutmuş. Et deyince, önlerine konunca garip garip bakıyorlar. Biz ilk kez, domuzlara 'Bayraktar' köyünün için­de baktık. Üç yıl boyunca her yıl beş yüz bin lira zarar ettik. Şim­di, ne kar ne zarar var. Tabii bunda çalışanlara insanca bir ücret ve ev vermenin de rolü var. 'Bayraktar' köyünde bize Ayşe Nine ad­lı bilge bir Türk anası da çok destek oldu. Okuryazar olmadığı hal­de, ileri görüşlü, aydın bir insandı.

Geçenlerde tanıştığım bir arkadaş anlattı: 1964'te İzmit yakı­nında, İstanbul'a 80 km uzaklıkta Tütünçiftlik'te, domuz yetiştir­mek istemişler. Araziyi almışlar. Komşu köyden gericiler, bunlara saldırmış. Bunlar da vazgeçmek zorunda kalmışlar. Ama aynı köy­lüler, Almanya'da domuz yiyenlerin buyruğunda çalışmak için, hatta domuz mezbahalarında çalışmak için açlık grevine bile yatı­yorlar. Sınırlarda vuruluyorlar...

Oralp Basım, domuzla ilgili ilginç çalışmalar yapmış. Domuzun zeki bir hayvan olduğunu da söyledi: Halk arasında "domuz gibi zeki" demezler mi? Oralp anlatıyor:

Domuza pis derler. Eğer domuz pisse, ona bakan insanın pis oluşandandır. Çünkü gereği gibi çevreyi temizlemiyordun Domuz, pislediği yere kesinlikle yatmaz. Oysa inek, öküz, koyun yatar. Ay­rıca zeka testinde domuz, koyun, inek, at, deve, fil gibi yalnızca ot yiyen hayvanlardan çok daha ilerde. Körlere yardımda bile kulla­nıyorlar. Gümrüklerde esrar eroin bulmada kullanılıyor. Bir bidon tahıllı yiyecek içine bir köfte atalım, önce domuz köfteyi bulup yer. Hayvan bile ne yemesi gerektiğini biliyor. Tüm dünyada domuz eti, sığır etinden çok daha ucuzdur. Bizde ise daha pahalı. İmalat­haneler az sayıda, ama çok zenginler. Üreticiden kilosunu 350-450 liraya alıyorlar, en ucuz salam 2000 TL., en pahalısı 4000 TL. So­sis 1500-2000 TL. arası, patates, buğday nişastası gibi ucuz katkı maddeleriyle karışmış olsa bile...

Dinsel baskılar, din sömürüsü, insana neler yaptırıyor? Avrupa'­daki Türk işçilerinin bir kısmı, banka faizlerini 'günahtır' diye almayıp, Alman bankasına bırakıyorlarmış. TV'de de görmüştüm, Almanya'da bir Türk'ün düğününde Alman bankacı şefler onur konuğuydular. Avrupalı çıkan olmadan bir adım atmaz. Bir saniyesi­ni harcamaz...

Dönelim Türkiye'ye, Türkiye'de öyle domuz çiftlikleri var ki, kor­kudan kendilerini öyle gizlemişler ki, savaşta bile bir askeri birlik böylesine kamuflaj yapamaz!

29 Temmuz 1985