Geçmişte kalan bir olayı, Emekli Elçi Sait somel anlattı; şöyle:
Bir köylü köyün içinde sokakta bir dana bulmuş; dana ortalıkta dolaşıp duruyor; bağırıp çağırarak dananın sahibini aratmış; birkaç gün çevreye, öbür köylere adamlar göndermiş; köylülere sordurmuş “Bir dana bulundu!” diye; sahibi çıkmamış. Dört-beş gün danayı beslemiş; sahibi çıkmayınca gitmiş hocaya sormuş;
-Hocaefendi, böyle böyle.. bir dana buldum, kaç gündür sahibini arıyorum, sahibi çıkmadı. Bana helal olur mu olmaz mı? Sormaya geldim. Hocaefendi;
-Kitaba bakayım! demiş; kara kaplı kitabı karıştırdıktan sonra;
-Hocayuha, helâluha! ve gaynhum harâmuhal diye yazıyor kitap. Yani bu demek ki: hocaya helal, başkasına haram!
-Anlıyorum hocaefendi, demiş köylü, acaba bana da kolundan, bacağından bir şey düşmez mi? Çünkü hocaefendi, beş-altı gündür masraf yaptım, koskoca dana, dünyanın şeyini yiyor, battım hocaefendi!
-Yeniden bakayım! demiş hoca, kitaba baktıktan sonra sesini inceltip ayınları çatlatarak;
-Bak, burada ne diyor? La kol, lâ bacak, hepsi hocanın olacak! demiş.
“Lâ” arapça, olumsuz ilgecidir (edatıdır). Hocaefendi’nin yanıtı “Kol da bacak da hocanın olacak!”
Türk halkı, yüzyıllar boyu, bu hocalardan az mı çekti? Atatürk’ün getirdiği laikliğin değerini her geçen gün, daha iyi anlamıyor muyum?
birlikte, Edirne’de görülen “Domuz çiftliği” davasım izlemeye gittiğimiz, BBC’nin uzgöreç (televizyon) yapımcılarından Caroline Pare, Edirne’deki duruşmadan sonra sormuştu;
-Sizce laiklik bir din midir?
-Hayır ,laiklik bir din değildir, bir devrimdir. Bunu da mustafa kemal Atatürk’e borçludur Türkiye. Laiklik, Türkiye’ye yeni bir yaşam biçimi, bir anlayış getirdi.
-Ben birçok Arap ülkesini, Müslüman ülkeyi dolaştım. Türkiye’deki gibi, laikliği alabildiğine savunan görmedim.
-Göremezsiniz, karşılığım verdim; İslam ülkeleri içinde, laiklik, yalnız Türkiye’de vardır da ondan.
kendisine söylemedim ama, Türkiye’de laiklik egemen olmasaydı, Türkiye Cezayir4e döner, kan gövdeyi götürürdü. Şunu söyledim;
-Türkiye ne Suudi Arabistan, ne İran’dır. Olmayacaktır da. Caroline Pare Mısır’ı örnek vermek istedi;
-Mısır mı? Orada laikliği savunanların başına gelenleri bilmiyor musunuz?
Türkiye’de laiklik egemen olmasaydı, Aleviler ne olurdu diye düşünüyorum. Tüylerim ürperiyor. Sivas’ta yanan arkadaşlarımı kimler yaktı?
Başta Bülent Ecevit, Avrupa’ya yolladığımız işçilerimizin, Türkiye’ye bir öncü olarak döneceklerini, Türkiye’yi karanlıktan kurtaracağını düşünüyordu; yalnız o mu? Çok kişi öyle düşünmekteydi. Ben de inanıyordum. Yobazlar, Avrupalara sanki işçilerimizden önce gidip, kafaların örümcekli olması için ellerinden geleni yaptılar. Din sömürücüsü politikacılar, bu konuda öncülük ettiler, işte mal, işte sonuç ortada...
Diyanet Vakfı’nın bütçesinin, malvarlığının Türkiye bütçesinin üstünde olduğu söylenir, bir ara, “Haçta kurban kesilmesin, kurbanlar Türkiye’de kalsın!” diyenler oldu, yobazlar bunu dinlerler mi hiç. Rabbena, hep bana! Öyle ya...
Edirne’deki “Domuz Çiftliği Davası”nı izlemeye BBC’den kalabalık bir grup gitmişti. Başta Caroline Pare, yine Londra’dan gelen BBC’den gazeteci David sells, kameraman Michael Charlton, BBC’nin Türkiye temsilcisi david Swanson davayı izlemeye gelmişlerdi. İstanbul’da olduğum için, onlarla birlikte ben, bir de arkadaşım Ahmet Aşıcı duruşmayı izlemeye gitmiştik. Edirne’ye. Duruşmayı izleyenlerden bir kişi daha vardı; Erdoğan Kantürer; Köy-Koop Mırklareli bölgesi Başkam olan Erdoğan Kantürer, Edirne’ye geleceğimizi öğrenince dayanamamış, atlayıp arabasına Edirne’ye gelmişti.
İngilizler domuz çiftliği davasını nedense çok önemsemişlerdi. Türkiye’de ilk kez böyle bir duruşmayı izleyeceklerdi. Acaba, mahkeme başkam, mahkemede film çekmelerine izin verir miydi? Ya vermezse, bütün emekler boşa gidecekti. Günlerden 11 nisan çarşamba; duruşma saati 09.00’da hepimiz oradayız.
yargıçlar Kurulu yerini aldı; Başkan Atilla sarp, üyeler Yaşar yurdabak, Mesut Güngör. Başkanın adı, 1968 kuşağından Atilla
Sarp’ı anımsatıyor, ama ad benzerliği. Onun da başı, vaktiyle bu ad benzerliğinden oldukça derde girmiş!
Aslında domuz çiftliği, Edirne’de değil, tekirdağ’da. Ancak tekirdağ’da Bölge İdare Mahkemesi olmadığından Edirne’de görülüyor Tekirdağ çiftliğinin davası.
Okurlar anımsayacaklar: Tekirdağ’da Ferhadanlı köyündeki domuz çiftliği, tekirdağ Valiliğince kapatılınca çiftlik sahibi Ali yaman, Edirne Bölge idare Mahkemesi’ne başvurarak, kapatılan çiftliğin açılmasını istemişti. Ali Yaman duruşmaya, savunmam Zeki Geliş’le birlikte girdi. Yöneticilerin, dincilerin baskısı altında hareket ettiklerini, köy muhtarının, sağlık müdürünü yanılttığını söyledi. Valilik adına gelen, Sağlık müdürlüğü Gıda kontrol Şube müdürü Önder Demirelli, domuz çiftliğinin köyden 500 metre uzaklıkta kurulması gerekirken, buna uyulmadığım bildirdi, savunman Zeki Geliş de, Ali yaman’ın davranışım savundu, yürütmenin durdurulmasını, iptalini istedi. Mahkeme Başkanı Atilla sarp, çiftliğin durumunun yalandan inceleneceğini, ona göre bir karar verileceğini bildirerek , duruşmayı başka güne bıraktı..
16 Nisan 1996