44. BBC'de Domuz Eti Tartışması...

11 nisan perşembe günü, Edime’de Bölge İdare mahkemesi’nde, “Tekirdağ Domuz Çiftliği davası”nı izledikten sonra, Kırklare­li üzerinden İstanbul’a döndük.

duruşmayı izlemeye Londra’dan gelen BBC uzgöreç (televizyon) yapımcılarından Caroline Pare, daha mahkemeden çıkar çıkmaz;

-Mustafa, sizinle İstanbul’da Rejans’ta bir akşam yemeği yiyebi­lir miyiz? dedi...

-Hele dönelim de, neden olmasın? yanıtını verdim.

rejans İstanbul’da bir Rus lokantasıydı. Domuz pirzolası filan yenebiliyordu orada.

Edirne’den hemen ayrılmadık; Bölge İdare mahkemesi önünde, içeride olduğu gibi, uzun süren bir çekim yapıldı. Tekirdağ’daki Ferhadanlı köyü domuz çiftliği sahiibi Ali Yaman, çok rahat poz veriyordu.

Mahkeme önünde, Caroline Pare sormuştu;

-Siz daha çok domuz yazılarınızla mı tanınıyorsunuz? Başka türde yazı yazmaz mısınız?

-Yazmaz olur muyum? Örneğin, ekin (kültür) konulan, politika. Türkiye’nin sorunları neyse, onlara el atarım. Domuz konusu bun­lardan biri; başka yazan olmadığı için domuz yazıları göze çapıyor.

Belki de ülkemizde, giderek yaygınlaşacak domuz eti, domuz çiftliği konulan haber, yazı konusu olmaktan çıkacak.

İngilizleri anlıyordum, onlar “Müslüman mahallesinde salyan­goz sattığım” karaşındaydılar. Olmazdı böyle bir şey. Türkiye’nin bir Suudi Arabistan, bir İran olmadığının ayırdında değildiler. Olayı, adamın köpeği ısırması gibi, bir gazetecilik olayı olarak dü­şünüyorlardı. Bu, yanlıştı. Laik Türkiye’de isteyen domuz eti yer, istemeyen yemezdi. Sorun, kanımca ekonomikti, beslenmeyle ilgi­liydi. İngilizlere söyledim;

-İngilizler, Avrupalılar, deli dana etlerinden sonra, domuzcukla­rım yiyerek beslenebilirlerdi. Ya Türkler ne yapacaklardı? Cumhuriyet’te çıktı. Avrupa ülkelerinde yıllık et tüketimi kişi başına 94 kg’dı. Bu Türkiye’de 20 kg. Avrupalının domuzunu çıkarın, onla­rınki 20 kg. da kalmazdı. İngilizler deli dana etleri lafı geçince, ya hiç yanıt vermiyorlar ya da başka konuya geçiyorlardı.

Köy-Koop Kırklareli Birliği Başkam Erdoğan Kantürer, Edirne’­ye Kırklareli’nden gelmişti. Biz de onu Kırklareli’ne bırakıp öyle geçebilirdik. Öyle yaptık. Kantürer, bize, Köy-Koop Birliği’nin ya­nındaki lokantada bir öğle yemeği yedi. Sonra ayrılıp İstanbul’a geldik. İngilizler Sultanahmet çevresinde fotoğraf çekmeye gittiler. Akşam yemeğinde Rus lokantası Rejans’ta buluşacaktık. Edirne'­deki duruşmayı, haber olarak gazeteye bildirmiştim. Cuma günkü Anadolu kalıplarında çıktı. 16 nisan günkü Cumhuriyet’te, Edir­ne’deki duruşmayı ayrıntılı biçimde “Ankara Notları’nda işledim.

Rus lokantası Rejans’ta, ortada bir masa ayrılmıştı. Masaya İz­mit’te domuz çiftliği olan Oralp Basım, eğitimci, çevreci Ahmet Aşıcı, Londra’dan gelen uzgöreç muhabirlerinden David Sells’le birlikte dört kişi oturmuştuk. David Sells, bize sorular yöneltecek, üçümüz yanıtlayacaktık. BBC’nin Türkiye temsilcisi David Swanson Türkçe biliyordu. Yapımcı Caroline Pare, kendisi görünmeden mikrofonu uzatıyor; kime soru sorulması gerekiyorsa, mikrofon oraya tutuluyordu. Baştan bir ses denetimi yapılacaktı. Su bar­daklarının ağızlarına mikrofon yerleştirilmiş;

-Şöyle, kendi kendinize konuşun! dediler. Ben;

-Lady Di’den yeni ne haber var? deyince, gözler kaşlar oynama­ya başladı. Bu konuya girmemeliydim!

Bir çeşit film çeviriyorduk, domuz eti ile ilgili. Bu, Türk uzgöreçlerinde şimdiye değin neden yapılmadı, şaşıyorum. Refik Erduran, geçen yıllarda domuz çiftlikleriyle ilgili bir film yapmayı düşün­müştü. Bir senaryo yazılması gerekiyordu. Oralp Basım da ben de tembellik ettik, hazırlamadık. Oralp Basım, bu filmi en iyi Şener Şen’in çevirip oynayabileceğini düşünüyordu. Onunla da konuşa­madık, domuz bakıcısı Şener Şen, ne güzel!

Türkiye’de domuz ile domuz eti konusunda pek çok kimsenin hiç bilgisi yok. Baytarlarımız, onların kuruluşları uyuyor mu? Ko­nulan ele almak işlerine mi gelmiyor ne? Halk çoğunluğu açlıktan ölüyormuş, kime ne?

Konuyu saptıranlar ohhooooo, gırla. Yok efendim, domuz eşini kıskanmazmış, onun etini yiyen de eşini kıskanmaz olurmuş. La­fa bak! Milyarlarca insanı küçük düşürdüklerinin ayırdında mı, de­ğiller.

David Selis deneyimli, o gençliğinde “Hamlet”te oynamış, “Ho- ratıo” rolündeymiş. Ben de lisedeyken “Hamlet”te “Kral” rolünü oynamıştım! Rastlantıya bak, iki Hamlet’çi “domuz” konusunda oynuyoruz, iyi mi? Doğalgaz uzmanı, mühendis Güralp Basım da oradaydı, ama o bir arkadaşıyla ayrı bir masaya oturdu. David Sells, Oralp’a Refah Partisi’nin bu denli oy almasının nedenini sor­du;

-Ülkedeki yolsuzluklar, yoksul halkı Refah’ın kucağına attı, di­ye yanıtladı Oralp Basım.

Ahmet Aşıcı, “Ankara Notları”nda da yayımlanmış olan tezini yineledi; bir çevreci gözüyle aldı olayı ele. Arap ülkeleri, domuzun yasaklanmasından sonra çölleşmeye başlamıştı. Türkiye GAP’la yeniden yeşertiyordu işte.

Ben, ülkenin bu duruma gelişini, 1950lere bağladım. Laiklikten ödünler verilmiş, ezan Arapça’ya çevrilmişti. Köy Enstitüleri kapa­tılmıştı. Halk açtı, aç insanlara ne verecektiniz? Biz laik bir ülke­nin çocuklarıyız. Kuran esaslarına göre değil, yasalara göre yer içer, yaşarız. Sells son soruyu sordu;

-Bu konuda başarıya ulaşacağınıza inanıyor musunuz?

-Evet!

Rejans’ta neler yediğimizi söylemeyi unuttum; ben, önce borç çorbası, sonra domuz pirzolası, salata ısmarladım. Ahmet Aşıcı, Oralp Basım, David Sells, domuzpane yediler. (Domuz eti tartış­ması, cumartesi akşamı saat 19.15’te BBC-2’de; Dünya Yayım için ise 25 Nisan Perşembe saat 21.00’de yayımlanıyor.

18 Nisan 1996